Bir süredir, Taksim’deki kanlı terör saldırısının perde arkasına dair haberleri okuyorum.

Güya konuyla ilgili yayın yasağı var, internet ortamında bant daraltılıyor, sosyal medya erişilemez hale getiriliyor ama iktidara yakın medyaya her şey serbest.

Haberlerde isimler, olaylar havada uçuşuyor.

İyi ki de uçuşuyor.

Bu sayede biz de bu bilgileri, isimleri, olayları bir araya getirip konuyu doğru bir şekilde anlamaya çalışıyoruz.

Polis ve istihbaratın gerçekten hızlı hareket ettiğini ve saldırının anatomisini büyük ölçüde çözdüğünü düşünüyorum.

Saldırganın ve yardım/yataklık edenlerin ilk duruşmaya çıkacakları zamana kadar bütün detayların ortaya çıkarılacağından şüphe duymuyorum.

★★★

Ancak, meselenin terör saldırısı sonrasında yapılanlar, ortaya çıkarılanlar değil, olay öncesi yapılmayanlar ve görülemeyenler olduğu kanaatindeyim.

Bu kanaate nasıl vardığımı anlatmak isterim.

Öncelikle saldırıyla ilgili şu ana kadar ortaya çıkan isimlerin bir kısmına bakalım:

Ahlam Albashir (bombayı bırakan), Bilal Hassan (bombayı veren-firari-), Ammar Jarkas (Bilal’i Edirne’ye götüren insan kaçakçısı), Amran Abdulrami (Bilal Hassan’ı Bulgaristan’da karşılayıp Moldova’ya kaçıran), Ahmad Haj Hasan ve Rama Eltaha (Albashir’i bir süre evinde saklayan çift), Yasir Al Korali (Albashir’i taksime götüren korsan taksici), Ahmed Elşeybun (Albashir’le ilk kez taksime giden kişi)...

Çoğu Suriyeli Arap.

★★★

Ahmad Haj Hasan ifadesinde “Kardeşim Özgür Suriye Ordusu’nda savaşırken öldü” diyor.

Bombacı kadınla bombayı kendisine temin eden Bilal Hassan, Türkiye’ye İdlib’den geçmiş. İdlib şu anda Esad karşıtı terör örgütlerin son kalesi. Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu da bölgede tampon görevi görüyor.

İki terörist, Türkiye’ye Hatay’dan giriş yapmışlar.

Henüz nasıl girdikleri açıklanmadı. Benim Hatay’daki sınır karakollarında bizzat gördüğüm, Mehmetçik tarafından her türlü modern teknolojiyle 24 saat korunan hudut bölgesinden kaçak giriş yapmaları zor.

Büyük ihtimalle gümrüklü geçiş kapısından sahte kimlikle ya da kendilerine verilen göçmen kartlarıyla “kontrolden geçerek” giriş yapmışlar.

Sonra özel bir araçla İstanbul’a gelmişler.

Bir eve yerleşmişler, bir tekstil atölyesinde çalışmaya başlamışlar, para biriktirmişler.

Kendilerine kısa sürede sosyal bir çevre edinmişler.

★★★

Farkındaysanız onlar için her şey çok kolay:

İdlib’den Hatay’a geçmek kolay.

Hatay’da kendilerini karşılayacak birilerini bulmaları kolay.

Hatay’dan İstanbul’a geçmek kolay.

İstanbul’da ev ve iş bulmak, telefon hattı edinebilmek, kendileriyle aynı kökenden olan geniş bir sosyal çevre kurmak kolay.

İstanbul’da elini kolunu sallayarak saldırı planlamak, dinamit bulmak, o dinamiti uzaktan kumandayla patlatacak el yapımı bomba düzeneği yapmak kolay.

Bombayı temin edenin Edirne’ye, oradan Bulgaristan’a geçmesi kolay...

Bulgaristan’da karşılayacak birilerini bulmak kolay.

★★★

Bütün bu detaylar, göçmenlere sunulan bütün bu kolaylıklar bize şunu gösteriyor:

İnsanlar, göç meselesinin güvenlik meselesine dönüştüğünü haykırırken haksız değilmiş.

Sayıları o kadar fazla ki aralarına sızmış kötü niyetlilerin, suçluların, teröristlerin hepsini birden izlemek, hepsini birden kontrol etmek imkânsız hale gelmiş.

Yaşadıkları şehirlerde oluşan gettolar onlar için adeta “kurtarılmış bölgeler” olmuş.

İçişleri Bakanı, muhalif siyasetçilere “şerefsiz”, gazetecilere “namussuz” diye bağırarak, başkalarını suçlayarak, göz göre göre ve kendi sorumluluk alanlarında gerçekleşen bu olumsuzlukları, eksiklikleri, yanlışları örtemez.

Durum cam gibi ortada!

Kendileri için şapkayı masaya koyup “Biz nerede yanlış yapıyoruz” demenin vakti geldi de geçiyor da...