CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “AK Parti giderse başörtüsü yeniden yasaklanır” düşüncesini taşıyan muhafazakâr seçmenin endişesini gidermek için, kamuda başörtüsü serbestliğini yasal güvence altına almayı önermişti.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise Kılıçdaroğlu’nun bu “elverişli” önerisini, kendisi açısından avantaja çevirme konusunda hiç vakit kaybetmemişti.

Teklif karşısında hemen “Madem siz yasa istiyorsunuz, biz el yükseltiyoruz. Anayasa değişikliği yapalım” tavrını ortaya koyan Erdoğan önceki gün Malatya’da da çıtayı bir kademe daha yukarı çıkararak Anayasa değişikliği için “referandum” önermişti.

Üstelik, Anayasa değişikliğini sadece başörtüsüyle sınırlı tutmayıp “sapkın akımların dayatmalarına karşı ailenin korunmasına” dair bir eklemeyle yapmak istediklerini duyurmuştu.

★★★

Erdoğan’ın sözünü ettiği Anayasa değişikliklerine bir göz atalım:

- (Din ve vicdan hürriyetiyle ilgili) 24. Maddeye, “Kadınların başlarının ya da boyunlarının açık veya örtülü olması kamu hizmetlerinde görev almalarında ve eğitim-öğretim hayatında ayrımcılık olarak kabul edilemez” cümlesini eklenecek.

- Toplumun temeli olan ailenin eşler arasındaki eşitliğe dayandığının vurgulandığı (Ailenin korunması ve çocuk haklarıyla ilgili) 41. Madde’ye, (Hali hazırda Medeni Kanun’da evlilik akdinin sadece kadın ve erkek arasında olabileceği vurgulandığı halde) “Aile, kadın ve erkekten oluşur” ifadesi eklenecek. Bu eklentiyle LGBTİ bireylerin evliliğinin önüne Anayasal bir düzenlemeyle yasak getirilmesi amaçlanıyormuş.

★★★

Erdoğan, tek başına ya da MHP’nin desteğiyle Anayasa’yı değiştiremeyeceğini hepimizden iyi biliyor. Hatta Malatya’daki “Meclise sunacağımız teklif yeterli çoğunluk sağlanarak kabul edilirse Türkiye için önemli bir kazanım olacaktır. Aksi yönde bir durum ortaya çıkarsa ülkemizi yeni sivil özgürlükçü özellikle böyle bir Anayasa’ya kavuşturma mücadelemizi inşallah seçimden sonra da zaten sürdüreceğiz” sözleriyle Anayasa değişikliği konusunda umudunun olmadığını da gösteriyor.

Peki Erdoğan geçmeyeceğini bile bile Anayasa değişiklik teklifinin TBMM’ye verilmesini neden bu kadar istiyor ve savunuyor?

Tek bir yanıtı var: Seçim kampanyası boyunca “Bakın hepsi sapkın akımları savunuyor” diyerek CHP, İYİ Parti, DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’yi Kılıçdaroğlu’nun da oy almayı arzuladığı “muhafazakar seçmen”e şikayet etmeyi, bütün muhafazakarları yine kendi partisinde birleştirmeyi planlıyor.

★★★

Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun attığı pası nasıl kullandığını ve kullanacağını bir yana bırakalım ve gelin işin daha vahim bir boyutuna bakalım:

Erdoğan, bu değişikliklerin olduğu bir Anayasa değişikliğini “sivil, özgürlükçü anayasa değişikliği” olarak göstermeye çalışıyor. Oysa “özgürlük” kavramı, güçlünün/çoğunluğun zayıfın/azınlığın ne yapacağını, nasıl yaşayacağını belirlemeyi değil; zayıfın/azınlığın istediği gibi yaşamasını güvence altına almak için vardır.

Bu çerçeveden bakıldığında kadınların ne giyeceğini, nasıl yaşayacağını, farklı cinsel yönelimleri olan insanların nasıl yaşayacağını, erkek egemen bir devlet anlayışının belirlemesinin “özgürlükçü yaklaşım” olmadığı net bir şekilde görülecektir.

Ayrıca keşke birileri Erdoğan’a temel haklar konusunda referandum yapılamayacağını, azınlık bir grubun taleplerini çoğunluğa oylatmanın adil bir sonuç getirmeyeceğini anlatsa.

Yazımı, belki iktidardakiler de faydalanır diye “özgürlük” konusundaki birkaç özlü sözle bitirmek isterim:

- “İnsanın özgürlüğü, istediği her şeyi yapabilmesine değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır.” (J.J Rousseau)  

- “Özgürlük zalimler tarafından gönüllü bir şekilde verilen bir şey değildir. Özgürlük, mazlumlar tarafından istenmelidir.” (Martin Luther King, jr.)

- “Özgürlük bir hükümetin size sağladığı bir şey değil, tersine hiçbir hükümetin sizden alamayacağı bir haktır.” 

- “Eğer geniş halk kesimleri özgürlüğe inanıyorsa, yasalar yasaklasa dahi özgürlük gerçekleşir. Fakat kamuoyu zayıfsa, birilerini rahatsız eden azınlıklar, onları koruyan yasaların varlığına rağmen acı çekerler.” (George Orwell)