Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın “Cumhurbaşkanı adayımız Mansur Yavaş” demesinden sonra “Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı kim olacak” tartışması yeniden alevlendi. Bugün size dört isimli bir aday listesi hazırladım:

■ Kemal Kılıçdaroğlu: En güçlü aday. Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyor ama “Tayyip Erdoğan’a karşı kazanamaz” önyargısını bir türlü kıramıyor. Kararını son virajda halkın eğilimlerine bakarak verecek.

■ Meral Akşener: Başbakan olacağını açıkladı ama top önünde kalırsa ve aday olursa şaşırmayın. Oldukça güçlü bir profil ama Kürt oyları en büyük dezavantajı.

■ Ekrem İmamoğlu: Kemal Kılıçdaroğlu’nun en büyük rakibi İmamoğlu. O da Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyor ama CHP’ye rağmen aday olamayacağını da biliyor. Aday, CHP yönetimince belirlenirse şansı olmayabilir ama halkın eğilimleri belirleyici olursa en güçlü adaya dönüşebilir. Selahattin Demirtaş’ın açık desteği avantajını artırıyor.

■ Mansur Yavaş: Sessiz, sakin, kavgadan uzak, yapıcı tavrı grafiğini daima yükseltiyor. Ancak, ülkücü yanının ağır basması, Belediye’de ülkücülerle çalışmayı tercih etmesi CHP tabanında homurdanmalara neden oluyor. Akşener gibi Yavaş’ın en büyük dezavantajı da Kürt oyları.

“Bunların dışında sürpriz bir aday çıkar mı” diye soruyorsanız, cevabım “hayır” olur.

“Meci” Fındıklı’yla özdeşleşti


Ankara’da başladığım günü Rize’nin Fındıklı (namı diğer Viçe) ilçesinde tamamladım. Geçen yıl geldiğimde o kadar çok etkilenmiştim ki “ben buraya her yıl gelirim artık” diyerek ayrılmıştım. Boşuna dememişim.

Bugün Karadeniz çok hırçın. Dalgalar, kıyıdaki kayaları döverken ürkütücü bir gürültü çıkarıyor. Öyle bir yerde oturmuşum ki sağımda dalgalar, solumda çay bahçeleriyle Yalçın Gökçebağ tablolarını anımsatan çay bahçeleri.

Karadeniz müthiş bir yer ama hızla yok oluyor. Açık söylüyorum, Karadeniz’de Trabzon/Uzungöl ve Rize/Ayder gibi yerler, müteahhit kafasıyla ve plansız bir turizm faaliyetiyle neredeyse bitirildi.

Fındıklı ise çok şükür hâlâ bakir. Hem de unutulmaya yüz tutmuş yöresel özelliklerini, dayanışmayı yaşatıyor. Doğayı incitmeden, sahip olduğu güzellikleri yok etmeden büyüyor.

Bunda Belediye Başkanı Ercüment Çervatoğlu’nun payı büyük. İcraatlarını anlatırken betondan, binadan, otelden değil “Meci” yöntemiyle üretimden, emekten, kadınlardan, kooperatiflerden söz ediyor.

Meci ne mi? “İmece” dediğimiz dayanışma yöntemine buralarda “Meci” diyorlar ve Meci Fındıklı’dan Türkiye’ye yayılan bir markaya dönüşmüş vaziyette. Halk Bakkal’da, Emekevi’nde üretilen her ürünün üzerinde bir artık “Meci” markası var.

Kıvırcığın 15 liraya satıldığı bir ortamda yerel yönetimlerin halkı dayanışmaya ve birlikte üretime teşvik etmesi, insanların doğduğu yerde doyabilmesi için fırsat yaratabilir.


Hoşça kal kardeşim Nurettin


1998 yılının ekim ayıydı. Haber merkezlerine Adana-Ankara uçağının kaçırıldığı bilgisi düştü. Uçak Ankara’ya indiğinde saatler 22:10’u gösteriyordu. Uçağı kaçıran terörist Sofya’ya indiğini sanıyordu. O, kabinde pilotlar tarafından oyalanırken özel eğitimli polisler uçağa sızmıştı. Gecenin sonunda terörist öldürüldü.

Bu tür durumlarda müsait olan bütün muhabirler olay yerine giderdi.  O gece alanda onlarca muhabir görev yaptı. Ancak biz en çarpıcı haberi Hürriyet Gazetesi’nin birinci sayfasında gördük.

Teröristin pilot kabininin o küçük camından dışarı doğru bakarken çekilmiş fotoğrafı “son bakış” başlığıyla verilmişti. Haberin ve fotoğrafın altında “Nurettin Kurt” imzasını görünce hiçbirimiz şaşırmamıştık. Evet, havaalanında onlarca gazeteci vardı ama o fotoğrafı bir tek Nurettin Kurt Çekmişti. Çünkü, kimsenin cesaret edemeyeceğini O yapmış, aprona girerek uçağa yaklaşmıştı. Nitekim, o fotoğrafı çektikten sonra da gözaltına alınmış, ancak filmi korumayı başarmıştı.

Ankara’nın en acar gazetecisiydi Nurettin Kurt. Hürriyet’te birlikte çalışma şansımız da olmuştu. Bu sayede yakından tanıma şansım da oldu. Çok ciddi sağlık sorunlarına rağmen sahadan hiç çekilmedi. 2014 yılında Diyanet İşleri Başkanı’na 1 milyon liralık bir makam aracı alındığını da Türkiye’ye Nurettin Kurt duyurmuştu.
Haberi, belgesiyle kulisiyle dört dörtlük teslim ettiğinden yayınlarken hiçbir tereddüt duymamıştık.

Bir çırpıda hafızalara kazınmış onlarca Nurettin Kurt haberi daha sayabilirim. Ancak kendisini, haberleri kadar hayata bakışıyla, neşeli kişiliğiyle daha çok hatırlıyorum. Çocukları Bleda’dan, Rüzgar’dan, eşi Nuray’dan söz ederken gözlerinin içi gülerdi.

Herkesin sevgisini, saygısını ve sempatisini kazanmak kolay değil. Nurettin Kurt bunu başarmıştı.

Nurettin Kurt’u önceki gün 59 yaşında kaybettik.

Eşine, çocuklarına ve ailesine sabır diliyorum. Ailesinin ve camianın başı sağ olsun.

Hoşça kal kardeşim Nurettin. Seni çok özleyeceğiz.