Bizim mahallede moraller bir hayli bozuk. Sizin mahallenin adını söyle derseniz “laikler” derim. Bu ada biraz nitelik katarsam, çoğunluğu diğer yerlerde oturanlara kıyasen daha uzun eğitim görmüş olanların yaşadığı semt derim. Sizin mahallede kimler bulunmaz diye sorarsanız AKP veya MHP’ye oy verenler diye yanıtlarım. Peki Kürtler hangi mahalleden diye sorarsanız, onların durumu karışık, hem her yerde oturuyorlar hem de hiçbir yerde oturmuyorlar şeklinde cevaplarım. Bizim mahallede “Ne olacak bu ülkenin hali?” sorusu, aslında soru değil, bir endişe ifadesidir. Ardından gelen “Ne dersin, kurtulacak mıyız bunlardan?” suali de olumsuz anlam yüklüdür. Galiba kurtulamayacağız, bari sen bize ümit ver demek istenir. Bizim mahalleli böyle; ya diğer mahalle sakinleri nasıl bir ruh haleti içinde? Gördüğüm kadarıyla öbür mahallede, iktidardan inince, sadece itibardan değil, maldan mülkten olma korkusu “Şarkın afakını” kaplamış vaziyette. Eski AKP Genel Başkanı ve başbakan “hoca” namıyla maruf Davutoğlu ile AKP’nin en parlak ismi Babacan’ın laiklerle işbirliği yapması onları çok üzüyor. Mütebessim molla Karamollaoğlu da karşı tarafta saf tuttu, bu nasıl iş diyorlar. Nerede hata yaptık da karşımıza böylesi bir “güç birliği” çıkmasına sebep olduk diye kendilerini sorguluyorlar. Üstelik darbeye kalkışıp başaramayınca mağduru oynayan FETÖ yandaşlarının da pusuda beklediğini biliyorlar. Bunlar yetmezmiş gibi bir de “pahalılık” belasıyla uğraşıyoruz deyip, yolun sonuna gelmiş olmanın kabusunu görüyorlar. Gözlerini bu kadar karartmaları bu yüzdendir.

İSLAMİYET SAVCISI

Adalet sistemimizde savcıların resmi unvanı “Cumhuriyet Savcısı”dır. Savcıya eskiden “müddei-umumi” denirdi. Yeni Türkçede karşılığı “Genel Savcı” olmalıydı. Çünkü umum, genel anlamına gelir. “Cumhuriyet Savcısı” deyiminin müellifi, cumhuriyetin en temel atılımlarından biri olan hukuk reformunun mimarı Mahmut Esat Bozkurt’tur (1892-1943). Mahmut Esat, İstanbul ve İsviçre’de hukuk öğrenimi görmüş doktora derecesine sahip bir bilim insanıdır. Atatürk’ün çok değer verdiği sivil yöneticilerin başında gelir. Hukuk reformu, İslami hukuktan laik hukuka geçiştir. Laiklik ise “cumhuriyet”in temel niteliğidir. Mahmut Esat, savcılardan cumhuriyetten yana olmalarını, onu muhafaza ve müdafaa etmelerini beklediği için bu unvanı uygun görmüştür. Bizim mahallenin sakinlerine soruyorum: Bu isimlendirme demokratik midir? Bugün bir tarikatçı çıksa ve savcılara bundan sonra “İslamiyet Savcısı” densin diye bir öneride bulunsa, dünya başımıza yıkılmış gibi hissetmez miyiz?

BİZ BİZE BENZERİZ

Demokrasiye giden yol, ince ve uzundur. Demokrasi tramvayı istediğimiz durağa gelince inmek olmaz. Mümkün mertebe kırmadan, dökmeden bu tramvay yolculuğuna diğer yolcularla “birlikte” devam edeceğiz. Kimse, demokrasi tramvayından inmeyi bir seçenek olarak görmemelidir. Yaşadıklarımız bir “etki-tepki” sürecidir. İstiklal Mahkemeleri, Tahkikat Komisyonları, Yassıada, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, Ergenekon, Balyoz vs davalarının hepsi hukuki değil “siyasi yargı” uygulamalarıdır. Bunlar olabilmiştir. Çünkü bunların arkasına onları fiili olarak destekleyen mahalleler vardı. Bilmiyorum. Belki de toplumumuzun “demokratik gelişim sürecinde” bunlar olmaya mecburdu. Olmasaydı daha iyi olurdu denebilir. Ama şunu bilelim ki bugün hiç fütur getirmeden adaletsizlik yapan iktidar sahipleri şarkta hâlâ doğal kabul edilen “haksız olma hakkını” burada öğrendiler. Mazimiz ortaktır. İstikbalimiz de ortak olacaktır. Demokrasi en az sakıncalı seçenektir.

Son söz: Mutlak galibiyet, mutlak mağlubiyettir.