TL değer kaybedince, özellikle “ithalat pahalanacağı” için dış ticaret açığının daralması beklenirdi. Halbuki tam tersi oldu. TL’nin 2022’de ciddi oranda değer kaybetmesine rağmen dış ticaret açığı büyüdü. TÜİK’in hesaplamasına göre, ihracatın ithalatı karşılama oranı 2021 yılı Ocak-Şubat döneminde %83’ten, 2022’de %67’ye düşmüştür. TÜİK’in istatistikleri ile mart ayı için Ticaret Bakanlığı’nın verdiği bilgiler birleştirilince, 2022’nin Ocak-Mart döneminde, ihracatın ithalatı karşılama oranı bir yıl önceki %82’den, %69’a inmiş görünüyor. Böylesi ters bir sonucun ortaya niçin çıktığını anlatmadan önce, bir hatırlatma yapacağım. AKP’nin “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” iddiası yanlıştır. AKP’nin, Merkez Bankası faizi indirilirse, piyasa faizleri de iner, hem firmaların finasman maliyeti düşeceği için fiyat artışları yavaşlar hem de yatırımlar artar şeklinde yaptığı muhakeme kökten hatalıdır. “Çift paralı” bir mali yapısı olan Türkiye’de “yüksek faiz-düşük kur” veya ayna simetriği “düşük faiz-yüksek kur” kuralı geçerlidir. Geçen 80 yılda öğrenildi ki; dolar fiyatı artınca iç fiyatlar da artmakta yani enflasyon yükselmektedir.

FAİZ VE ENFLASYON

Faizle, enflasyon arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Bir bakıma bunlar birlikte hareket eder. Uzun yıllardır dünyada en düşük faiz ve en düşük enflasyonun birlikte var olduğu iki ülkeden biri İsviçre diğeri Japonya’dır. Bu tabloya bakarak “faizler düşük olduğu için İsviçre ve Japonya’da enflasyon düşüktür” şeklinde bir nedensellik çıkarımı yapılamaz. İktisatçılar sıkça “korelasyon (ilgileşim) analizi” yapar. Ama “ilgileşim, nedensellik değildir” (correlation is not causation) diye bir söz vardır. Daha doğrusu iki değişken (mesela faiz ile enflasyon) arasında ilgileşim olduğunu matematikle bulmak, sebep-sonuç bağlantısını ispata yetmez. Mutlaka bu ilgileşimin fizik yönünü yani “birinden, diğerine geçişi sağlayan mekanizmayı” anlamak gerekir. Faizi yükseltmek, düşük getirili yatırımları fizibil olmaktan çıkartıp, toplam talebi azaltarak “enflasyon indirme” yöntemidir. Türkiye’de ise tam aksine, TL’nin faizini yükseltmek, doları düşürdüğü için “yatırımları” canlandırmaktadır.

TİCARET HADLERİ ALEYHİMİZE DEĞİŞTİ

İthalatın pahalanmasına ve ihracatta rekabetçi kura geçilmesine rağmen “dış ticaret açığının” tehlikeli bir şekilde büyümesinin esas hatta tek sebebi, ithal edilen ara malları üretmek için dışarıdan satın aldığımız hammaddelerin özellikle petrol ve doğalgazın dolar cinsinden fiyatının tüm dünyada anormal bir şekilde yükselmiş olmasıdır. Aynı sürede ihraç mallarımızın da dolar cinsinden fiyatı artmıştır. Ama aradaki fark adeta uçurum mertebesindedir. Bu yüzden dış ticaret açığı “parasal olarak” büyümüştür. Ama miktarsal olarak ihracat, ithalattan hızlı artmaktadır. Yanlış faiz politikası enflasyonu zıvanadan çıkarmıştır. Ama dış ticaret açığının büyümesine sebep olmamıştır. Aksine çok daha fazla büyümesine engel olmuştur. Eğer dolar bugünlerde 8-9 TL bandında gezinseydi, resmi enflasyon belki de %30’u bile bulmazdı. Ama 3 aylık dış ticaret açığımız 27 milyar dolar değil belki de 37 milyar dolar olurdu. TÜİK bültenlerinde dış ticaret açığının bir süredir “miktarsal olarak” daraldığı yer almaktadır. Bunu görmezden gelerek “TL’nin değer kaybı, dış ticaret açığını da genişletti” diye konuşmak ayıptır.

Son söz: Önce iktisatçı, sonra muhalifim.