Bugün sizlere göç konusunda yıllardır çok önemli çalışmaları olan ve henüz daha kimsenin adını  telaffuz etmediği zamanlarda göçün gelecekte yaratacağı tehlike ve tehditleri görerek uyarılarda bulunan, alınması gereken önlemleri sıralayan, fakat aradan geçen bunca yılda bütün öngörüleri doğru çıkmış olmasına rağmen ne yazık ki alınmayan tedbirler yüzünden “Keşke haklı çıkmasaydım” demenin üzüntüsünü hisseden bir kişiden söz edeceğim.

Bu kişi Çukurova Avrupa Birliği Çalışmaları Merkezi Platformu Başkanı ve  Akdeniz Türk-Alman İşadamları Derneği Başkanı da olan Teyfik Kısacık.

Kendisi tekstil mühendisi ve Adana’nın büyük toprak sahibi ailelerinden birisinin mensubu.

Bu yüzden çocukluğundan bu yana Çukurova, tarım işçileri, göç ve göçün yarattığı sorunlarla iç içe…

Teyfik Kısacak, göçün getirdiği ve yaratacağı tehlikeleri daha taa 2004 yılından itibaren dikkat çekmeye başlamıştı.

Sıkı durun, taa o zamanlar Türkiye’de bu sorunlar için bir “Göç Bakanlığı “ kurulmasının zorunluluğunu dile getirmişti.

Kısacık’ın o yıllarda getirdiği bu öneriler , ülkemizin önemli köşe yazarları tarafından ancak onlarca yıl sonra dile getirilebiliyordu.

Çukurova Avrupa Birliği Çalışmaları Merkezi Platformu Başkanı ve  Akdeniz Türk-Alman İşadamları Derneği Başkanı Teyfik Kısacık.


Teyfik Kısacık’ın 20 yıl öncesinden işaret ettiği sorunlar Suriye, Irak, Afganistanlı göçleriyle katlanarak büyüdü.

Maalesef ona rağmen hala Türkiye’de bir Göç Bakanlığı kurulmadı.

Oysa geçtiğimiz günlerde bir önemli bakanın da söylediği gibi Türkiye’de 9 milyon üzerinde mülteci var.

Teyfik Kısacık, kamusal bir sorumluluğ4u olmadığı halde bu konuyu sanki asıl mesleğiymiş gibi üzerine aldı, bu alanda çalışmalar yaptı, araştırma ve inceleme için gelen heyetlere rehberlik yaptı, vardığı sonuçları çeşitli biçimde yayınladı ve ya yayınlanmasını sağladı.

“Göç her devirde vardır ve var olacaktır. Biz Türkler, Orta Asya’dan Türkiye topraklarına nasıl gelmişsek, ABD’nin kurulmasından önce sadece Kızılderililer var idiyse ve sonradan  Afrika’dan,  Güney Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan ve Uzakdoğu’dan gelen insanlar sayesinde bu büyük ülke kurulduysa, bugün Avrupa ülkelerinin tümü göç alıyorsa; bu göç dünyada sürecektir. İnsanlar daha iyi yaşam koşullarını aramak ve bulmak için göçe devam edecektir…” diyor.

Bu sözlerini doğrulayan  kendi araştırmasının bir sonucunda Türkiye’de, Doğu’dan Batı’ya olan göçün nedenlerini incelerken bu göçün yüzde 80 işsizlikten kaynaklandığını,  feodal yapı, korucular, aşiret kavgası, terör baskısı,  hastalık, yatırım gibi nedenlerin ise ancak diğer yüzde 20’yi karşıladığını tespit etmiş.

Yani göç olgusunda ekonomik nedenler en ön sırada geliyor.

Bugünden aynı değil mi?

1960’lı yıllarda Türkler, Almanya’ya göç edince büyük şehirlerde kümeleşerek varoşları ( gettoları) yaratmışlar. Alman yetkililer de buna göz yummuş hatta desteklemiş. Ancak 30 seneden sonra hatalarını anlayarak çocuklar için kindergarten ( 0-6 yaş çocuk yuvaları), gençlerin ilk, orta, lise ve bilhassa mesleki teknik eğitimin yanında üniversite okuyabilmeleri için her türlü kurslar, teşvikler, burslar vererek, bir çoğunun da Alman vatandaşı olmasını sağlayarak Türklerin Alman toplumuna entegrasyonunu sağlamışlar.  Almanya’da bir  “ Göç, Göçmen, Sığınma ve Uyum Bakanlığı” kurarak sorunun üzerine ciddiyetle eğilmişler.

Şimdi Türkiye’de de benzer durumlar söz konusu.

Suriyeli  gettoları oluşturuluyor.

Bunlar gelecekte Türkiye için olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

Fakat hala bir Göç Bakanlığımız yok.

Oysa Adana’nın merkezinde birçok mahallede sayıları yüzlerle ifade edilebilecek fason , merdiven altı küçük üretim atölyeleri, tekstil atölyeleri var ve buralarda binlerce göçmen çalışıyorlar.

Aynı şekilde de tarımda çalışan göçmen sayısı giderek artıyor.

Bunlar bile başlı başına büyük sorunlar yaratma potansiyeli taşıyor.

Ayrıca göçün özellikle de iç göçün yarattığı sorunlardan birisi de Çukurova’da bölgesel yapının olumsuz sonuçlar doğuracak şekilde el değiştirmesi.  Ovada yaşanan adli vakalar giderek artıyor, bu da göçün yarattığı bir başka sorun.

Teyfik Kısacık’ın, Türkiye’nin AB üyeliği önünde önemli engeller olarak gördüğü sorunların büyük bir bölümü de göçten kaynaklanıyor. Ve bunun için de “ Kentsel dönüşüm ( konut sorunu), aile planlaması ( doğurganlığın belli düzeye indirilmesi),  0-6 yaşlardakilerin eğitimi ve düz liselerin yerine daha çok mesleki teknik eğitimine ağırlık verilmesi, göç alan bölgelerdeki insanların eğitimi, göçle gelen insanlarla, bölgenin insanları arasında uyum sağlanabilmesi için çeşitli eğitim programının ve oryantasyonunun karşılıklı olarak gerçekleştirilmesi gibi sorunları aşmak gerektiğini bildiriyor.

Fakat, yazımın başında da belirttiğim gibi sayın Kısacık’ın ta 20 yıl önce önerdiği bir Göç Bakanlığı bile henüz kurulmuş değil.

İşte böyle, düşünen ve araştıran beyinlerin deneyimlerinden yararlanmayınca da ne yazık ki ülkemizin göç ve göçmen sorunları katlanarak büyüyor.

Çözüm konusunda bir arpa boyu yol bile gidilmiyor…

Dileriz, artık yetkililerimiz bu konuda bir toparlanmaya girerler ve göç için de bir çözüm sürecine gidilir.