İkisi de “cami ile siyaset” arasında piştiler, ikisi de başta ABD olmak üzere küresel güçlerle ilişki kurdular.

Bir ve beraber oldular.

İktidara birlikte geldiler.

İktidar ortağı iken ilk yıllarda birbirleri için “kıblemiz aynı” diyorlardı. İkisinin de “tek davası” laik ve demokratik cumhuriyeti, dinci- İslamcı- otoriter- tek adamcı bir yapıya dönüştürmekti. İkisi de Atatürk ilke ve devrimlerini yıkmak istiyordu. İkisi de gücünü kendilerine inanmış taraftarlarından alıyordu. İktidara ilk geldikleri günlerde birinin elinde kadro yoktu. Para yoktu. Devlet tecrübesi olan bürokrasi yoktu. Diğeri önceki iktidar dönemlerinde devlete sızdığı için elinde kadrosu vardı. Parası vardı. Devlete yerleşmiş bürokrasisi ve arkasında akıl hocası olarak ABD istihbaratı vardı.

İşbirliği yaptılar.

Tek koltukta.

İki kişi oturdular.

Birlikte oturdukları devlet koltuğuydu. Birbirlerine düştüler. Biri öbürünü koltuktan ittirmeye karar verdi. Akşam saatlerinde henüz güneş batmamışken darbe girişimi “2 kişilik koltuğu 1 kişiye sahiplendirmek ihtirasından” doğdu.

★★★

Darbe yapmak isteyenler halkın üzerine ateş ettiler. Türk ordusunun subayları ile askerleri birbirleri ile çarpıştılar. Darbeyi önlemek isteyenler halkı “demokrasiye sahip çıkmaya” çağırdı.

Halk sokağa indi.

251 kişi şehit.

2.196 kişi gazi.

Şehitlere rahmet, gazilere minnet duyalım fakat aslında ne oldu onu hatırlayalım. Aslında olan; Türk askerinin, Türk halkının üzerine ateş etmesiydi. Evet ateş edenler baş imamın güdümündeki imamların “hain olma telkinine” kapılmışlardı ama sonuçta bu ülkenin ordusunun parçası subaylardı. Ateş 22 saat sürdü.

9 bin asker, 35 uçak, 37 helikopter, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı askeri araç, 4.000’ne yakın hafif silah kullanıldı.

Bu nedir?

En büyük dram.

En büyük talihsizlik.

En büyük alçaklık.

Bir ülkenin ve o ülkede yaşayan halkın başına gelebilecek en büyük kötülük (melanet); kendi askerinin, uçağının, helikopterinin, tankının kendi halkını vurmasıdır.

★★★

Bu kötülük, iktidara birlikte gelip de “kıblemiz aynı” diyenlerin kanlı koltuk kapışmasından doğdu.

Kardeş kardeşi vurdu.

Asker askere ateş etti.

Bunun...

Bayramı mı olur?

Bu utanç verici duruma ülkem bir daha düşmesin ve ülkemin halkı aynı kötülüğü bir daha yaşamasın diye 15 Temmuz’u “bayram” değil, olsa olsa “kara yas günü” ilan etmek gerekir.

İstanbul’da:

150 kişi.

Ankara’da:

99 kişi.

Muğla’da:

2 kişi.

Kendi ordusunun askerinin kurşunlarıyla öldürüldü. Bu kötülük unutulmasın diye her yıl aynı gün İstanbul, Ankara ve Muğla olmak üzere 81 kentin 81kentinde “üç dakikalık- beş dakikalık başını önüne eğerek kara yas tutma töreni” olabilirdi. Hainlik, alçaklık, melanet böyle kınanırdı.

★★★

6 yıl geçti.

O gün gerçekte ne olduğunu henüz üç-beş kişi hariç bilmiyoruz. 15 temmuz darbe girişimi üzerine benim bildiğim 15 yazar, 15 kitap yazdı.

Bu yazarların hemen tamamı; “6 yıl geçmesine rağmen o gecenin gerçek yüzünü henüz öğrenmiş değiliz” diye açıklama yapıyorlar.

AKP’den 9.

CHP’den 4.

HDP’den 1.

MHP’den 1.

Toplam 15 milletvekili “Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu” kurdular ve bir rapor yazdılar.

Rapor kayıp.

Rapor kayıp mı oldu?

Kayıp mı edildi?

6 yıl geçti.

Rapor bulunamadı.

Ne var bu raporda?

Darbe günü 1 binbaşı MİT’e gidip başkana “hazırlık var, darbe yapacaklar” diye ihbar etti. MİT Başkanı, Genel Kurmay Başkanı ile görüştü ama “darbe olacağı haberini” Başbakan’a (Binali Yıldırım) bile söylemediler.

Darbe önlenebilirdi.

Niçin önlenmedi.

Bunun bayramı mı olur?