Samsun’da ve İzmir’de; “Siz ülkeyi soydunuz biz geçinemiyoruz” pankartı taşıyanların eylem yaptığı günlerde çok muhteşem, çok pahalı, gösterişli, orta açıklıkta dünyada bir numara Çanakkale Köprüsü’nün renkli, ışıklı, bol övünmeli açılışı yapıldı. Aynı gün ülkenin hayvancılık bölgeleri Kars’tan, Ağrı’dan, “kepek pahalı, yem pahalı, saman pahalı, sağmal inekleri bile kesime gönderiyoruz” yakınmaları geldi. Gaziantepli baklavacılar, “şeker karaborsaya düştü, çuvalı 700 liraya çıktı” feryadını yükselttiler. İnternet ortamında “böbreğimi satmak istiyorum” ilanı yayımlayanların sayısı bir yıl içinde yüzde 400 arttı.

Pancar ülkesiyiz.

Şeker karaborsada.

Et, süt ülkesiyiz.

İnekler kesiliyor.

Ay çiçeği ülkesiyiz.

Yağ krizi.

Buğday ülkesiyiz.

Un krizi.

Pamuk ülkesiyiz.

Pamuk ithal.

Yağmur ülkesiyiz.

(Barajlar doldu)

(Göletler taştı)

(Toprak suya doydu)

Yine de çiftçi ekmiyor.

Çünkü gübre pahalı.

Mazot el yakıyor.

Tohum ateş pahası.

Aynı anda dört mevsimi yaşayabilen az bulunur bir coğrafya ülkesiyiz.

Geçim krizi.

(Üç haneli enflasyon patladı. Memurun, işçinin, emeklinin geliri kuşa döndü. Devlet yardımına muhtaç duruma düşmüş ailelerde yaşayanların sayısı 11 milyon kişiyi geçti. Kasaplarda kilosu 100 liraya dayanan kıymayı 56 liradan satmaya başlayan Et ve Balık Kurumu önünde uzun kuyruklarda öne geçme kavgası çıkmasın diye sıra numarasıyla satış yapılmaya başlandı. Böylece geçim tarihimize numaratörlü et kuyruğu da girdi. Son üç ayda icra dosyalarında rekor artış oldu. İcra iflas dairelerine 2 milyon 291 bin adet yeni dosya açıldı ve dosya sayısı 24 milyona dayandı. Türkiye Hazine’si şu anda, Osmanlının batış günlerinde bile rastlanmayan ölçüde yüzde 8 faizle borç bulmak zorunda kaldı. Cari açık da büyüyor. Bütçe açığı da artıyor.)

★★★

Hepsini yazıp sıralasam bu gazetenin sayfalarına sığmaz. Yaman çelişkileri yaşıyoruz. Bunun bir kök sebebi olmalı.

Başım ağrıyor.

Neden?

Duvara kafa attım.

Çekiçle vurdular.

Beynimde tümör var.

Migrenim tuttu.

Hangisi?

Baş ağrısının bir kök sebebi olmalı. Aynı şekilde; pancar ülkesi Türkiye’de şeker fabrikaları satılınca şekerin karaborsaya düşmesinin, şeker fabrikaları devlette iken pancarı satıp küspeyi bedava alan hayvan besicisi köylünün bugünlerde küspeyi alacak geliri elde edemeyecek duruma gelmesinin ve süt veren inekleri bile kesime gönderen çiftçinin önüne “Türkiye coğrafyasının çayır-çimen-otlak örtüsü esasen büyük baş besiciliği için uygun değil küçükbaş (koyun-kuzu) için daha uygun; bu yüzden besicilik desenimizi değiştirelim, hem kendimiz sıra numarasıyla et alma kuyruğu krizi yaşamayız, hem de komşu ülkelere et satıp döviz elde ederiz ” diyen bir akıl-bilim yolu bulamamanın bir kök sebebi olmalı.

Ot-süt-et dengesi!

Bozuldu. Neden?

Türkiye çiftçisi Kars’ta, Ağrı’da, Konya’da, Niğde’de, Yozgat’ta, Trakya’da bile hayvanlarını otlatmaya (meraya-çayıra) götürmek yerine otu hayvanın ayağına getirmek gibi maliyetleri büyüten bir pahalı üretim çıkmazına girdi. Eti de, sütü de, yemi de, otu da yönetemez oldu.

Hazır yem modeli!

Dolara gebe kaldı.

Türkiye Hazinesi ise dolar borcu bulmak için Osmanlının batış yıllarından daha yüksek faiz vermeye gebe bırakıldı.

Kök sebebi var.

★★★

Kök sebebi bulmadan gösterişli Çanakkale Köprüsü dikildi. Bu köprü ne kadar gerekliydi? Sabri Ergüney adlı okurum bana sahadan gözlem ve tespitlerini şöyle yazdı: “Güney’e inmek için Bursa-Balıkesir-İzmir güzergahı yerine Tekirdağ-Eceabat-Çanakkale-Ezine yolunun kullanılması, yaygın değildir. Hele, İstanbul-İzmir otoyolu inşasından sonra hiç değildir. Ayrıca, Çanakkale Köprüsü’nü kullansanız da, sonunda birleşeceğiniz yol, Bursa-Balıkesir arasında İstanbul-İzmir otoyoludur. Köprünün yapımından önce, ola ki Trakya tarafını tercih edenler, Anadolu yakasına deniz yoluyla (Eceabat/Kilitbahir/Çanakkale veya Gelibolu-Lapseki/Çardak araba vapurları) geçmek durumundaydılar. Söz konusu deniz hatlarında günlük geçen araç sayısının 10 bin, bayram/uzun tatil gibi dönemlerde en fazla 15 bin olduğu, -söyleniyor değil- biliniyor. Bu dönemlerde uzun araba kuyrukları olduğu (tıpkı Topçular-Eskihisar hattında olduğu gibi) gerçek. Bunu bilen çoğu insan zaten, bu dönemlerde Yenikapı’dan Bandırma veya Mudanya’ya feribotlarla gidiyorlar. Buralarda bilet önceden alındığından kuyruk olmuyor. Kamyon ve TIR’lara gelince; çok sınırlı zamanlarda Gelibolu’da uzun kuyruklar oluşabiliyor. Mesela, geçtiğimiz yaz Eylül ayında, Trakya’dan Anadolu’ya yoğun balya (saman) sevkiyatı döneminde olduğu gibi. Onlar, geçiş için Eceabat-Çanakkale’yi kullanamıyorlar. Özetle; Çanakkale Köprüsü, ihtiyaç olmaktan ziyade bir ihtişam, şaşaa projesidir. Tıpkı Mısır’daki piramitler gibi! Yani, çok müreffeh bir ülke olursunuz da kendi paranızla yaparsınız. Çevrenin zaten canına okunuyor! Malkara- Çanakkale (Trakya)  ve Anadolu yakası yüzlerce kilometrelik bir otoyol; kaç hektar ekilebilir alanı yok etti? Betona ve asfalta dönüştürdü? Yol çevresine yapılan düzenleme/peyzaj çalışmalarını da dahil edin! Gitti o topraklar, geri dönüşü yok! Artı, bu yolların çevresinde oluşacak yerleşimler! O güzelim, verimli tarlalar, meyve bahçeleri yok olacak! Ben, Saros Körfezi Ocaklı, Güneyli bölgesini iyi biliyorum: geçen yıl dönümlerce tarlada “satılık” tabelaları vardı. Zaten tarımı, hayvancılığı zar zor yürüten bu insanlar, tarlalarını satıp, belki de oralara yapılacak “köprü manzaralı” sitelerde gündelikçi, güvenlik elemanı, bahçıvan olarak çalışacaklar? Ya da oralarda bir mini market açacaklar? Daha tuzu kuru olanlar yani büyük arazi ve tarlalarını satanlar o sitelerden ev alıp kiraya verecekler? Neticede, üretimden kopacaklar! Biz de “ayçiçeği yağı, süt, et niye bu kadar pahalı?” diye ahmakça ağlaşacağız! Son bir nokta: Gelibolu-Eceabat arası duble yol inşaatı, tünelleriyle falan devam ediyor! Yahu birader, madem köprü yapılacaktı (işte yapıldı ve açıldı) böyle dumura uğratılan bir güzergâha (varacağı tek yer Eceabat!) neden bu kadar para döktünüz?”

★★★

Var kök sebebi.

Vurgun.

Soygun.

Avanta.

Kişi zengin etme.