Gündüz vakti, güneş en parlak ışıklarını yansıtmaya çalıştığı baharın ilk günlerinde, göz göre göre, herkesin gözü önünde Yerebatan Sarnıcı’nın kapısını (girişini) belediyenin elinden çaldılar. Sarnıcın girişinde bulunan Talat Paşa Konağı’nın mülkiyetini de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden aldılar.

Vakıflara verdiler.

Kararnameyle!

Sarnıcın kendisi Doğu Roma (Bizans) yapısıydı. Halk adına Yerebatan Saray’ı diyordu ama saray değildi. Bizans İmparatoru l. Jüstinyen döneminde (527-565) sarayın su ihtiyacını karşılamak için kayaların içi uyulmuş, sütunlarla 297 bölmeye ayrılmış, pişmiş tuğla tonozla örtülerek sarnıca dönüştürülmüştü.

Yerebatan!

Bizans’ı gördü.

Fatih’i tanıdı.

Padişahları izledi.

İngiliz işgalini geçirdi.

Cumhuriyeti yaşadı.

Böyle Bizans oyunu görmedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni muhalefet partisi adayı kazanıp kente başkan oldu diye sarnıcın girişi, yanındaki Talat Paşa Konağı ile birlikte, belediyeden çalındı. Ankara’ya Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredildi. Belediye Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, “Bu el koyma hukuksuzdur” diye tepki gösterdi.

★★★

Yerebatan!

Çok şey gördü!

Çok olay yaşadı!

Uzaklarda şehrin öbür ucunda Belgrad Ormanları’nda Eğrikapı’dan kemerle Taksim’e getirilen ve dağıtımı yapılan (Taksim adı da buradan geliyor) yeterli miktarda su,  Yerebatan Sarnıcı’na akıtılıyordu. Sarnıcın bazilika stili kubbeleri de toprağın altındaydı. Sanat tarihi yazarı Semavi Eyce’nin belgelerden bulup çıkardığına göre üzerine Üskübiye Mescid’i yapılınca haliyle etrafı da evlerle doldu. Bu evlerde oturanlar da zemine açtıkları deliklerden su çektiler. Cumhuriyet döneminde 1940’larda bu evler İstanbul Belediyesi tarafından istimlak edildi. Arsalarına giriş hizmeti vermek üzere bir giriş kapısı yapıldı. İşte kararnameyle belediyeden çalınan bu giriş kapısı oldu. Gezenler görmüşlerdir. Yerebatan Sarnıcı’nın sütunları içinde gözyaşı motifleriyle süslenmiş bir sütün var. Suyun nemi ile bu sütundaki gözyaşları ağlama görüntüsü verdiği için halk adını “Ağlayan Sütun” koymuş.

İşte o gün!

Kararname yoluyla sarnıcın giriş kapısı belediyeden çalınıp vakıflara verilince Ağlayan Sütun’un motiflerinden yaşlar boşandı.

★★★

Ağlayan Sütun!

Baktı, baktı ağladı.

Geçmişi hatırladı.

Yine ağladı.

Çünkü Osmanlı şehreminleri (Belediye Başkanları) döneminden beri; örneğin ilk şehremin Pepe Salih Paşa (1855) ve son şehremin Ziya Bey’e (1923) kadar Yerebatan Sarnıcı “bir tarihi varlık” olduğu için İstanbul Belediyesi’nin “mülkü” kabul edilmiş, yönetimi belediyeye bırakılmıştı. Cumhuriyet kuruldu, bu anlayış değişmedi. Nitekim Tayyip Erdoğan, belediye başkanı olduğunda da Yerebatan, İstanbul Belediyesi’nin mülküydü ve öyle kaldı.

Tayyip Erdoğan gitti.

Müfit Gürtuna geldi.

Mülkiyet değişmedi.

Gürtuna gitti.

Kadir Topbaş geldi.

Mülkiyet değişmedi.

Topbaş gitti.

Mevlut Uysal geldi.

Mülkiyet değişmedi.

25 yıl boyunca AKP’li belediye başkanları döneminde Yerebatan Sarnıcı yine İstanbul Belediyesi yönetiminde kaldı. CHP’li Ekrem İmamoğlu seçilince Yerebatan’ın girişi, “Tarihi Varlık değil Vakıf Varlığı” sayıldı.

Kararnamesine uyduruldu.

Vakıflar’a geçirildi.

Ağlayan Sütun!

Böyle hırsızlık görmedi.