Anayasa hukukçusu Prof. Süheyl Batum ile ülke gündemini konuştuk (1)


Süheyl Batum, “Bir kuruluşun bilimsel görüşünü yayması temel haktır, sınırlama getirilemez. ‘Önce TÜİK’ten, devletten izin alacaksın’ demek demokrasinin dışına çıkıldığını gösterir” dedi.


Bakanların açıkladığı fakat bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde aslında bakanların “Cumhurbaşkanı’nın sekreteri” durumunda olması nedeniyle Cumhurbaşkanı kararı olan ve hukuken çok tartışmalı bazı konular var. Ayrıca Seçim Kanunu’nda hukuken ciddi itiraza neden olan hatta Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış maddeler bulunuyor. Bazı medya tartışmalarında kafa karışıklığı yaratacak ilgisiz, bilgisiz yorumlar öyle rahat yapılıyor ki ülkemiz, geleceğimiz için çok önemli olan olayları, gelişmeleri doğru anlamak için bunları en iyi bilen, Türkiye’nin en deneyimli uzmanlarından biriyle; Anayasa hukukçusu, MEF Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr Süheyl Batum’la konuştum.

Prof. Batum, Sorbonne Üniversitesi’nden mezun olmuş, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye” isimli teziyle Galatasaray Hukuk Fakültesi’nde profesör olmuştur. 2 dönem Bahçeşehir Üniversitesi rektörlüğü de yapan Batum, 24. Dönem CHP Eskişehir Milletvekili olarak TBMM’ye girmiştir. Yayınlanmış 5 kitabı ve birçok makalesi bulunmaktadır.


TAMAMEN HUKUKA AYKIRI

- Sayın Batum, AKP’nin hazırladığı bir yasa taslağı ile TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) açıkladığı istatistiklere alternatif istatistik açıklayanlara 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor, ENAG gibi bağımsız kuruluşlar buna büyük tepki gösterdiler. Anayasa hukuku açısından böyle bir karar ne anlama geliyor?

Bu söylenenler tamamen hukuka ve Anayasa’ya aykırı, bir dönemden beri bunu yaşıyoruz. Örneğin pandemi sırasındaki rakamları ya da enflasyon, işsizlik oranlarını açıklayanlar hakkında mahkemeler tarafından yayın yasağı koyuldu ya da RTÜK bunları yayınlayanlar hakkında para cezaları verdi, hatta soruşturmalar başlatıldı. “Siz hükümetin prestijini ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz” diye bir suç yaratılarak işlemler yapıldı. Bunların hepsi hukuka aykırıydı. Şimdi yapılmak istenen Anayasa’ya da Anayasa’nın temel aldığı temel hak ve özgürlüklere de kesinlikle ve kesinlikle aykırıdır. Bu artık bir demokratik hukuk devletinde yapılması mümkün olmayan bir şeydir, neden? TÜİK bir devlet kuruluşu, ne yapıyor, bir takım veriler veriyor, bu verilerin gerçekle bağdaşmadığını Türkiye’de bilmeyen bir kimse yok, herkes biliyor. Enflasyon yüzde 80’e yaklaştığında yüzde 25-30 diye diretiyor, bağımsız kuruluşlar yüzde 142 derken o yüzde 61 diyor.. Anayasamız 2. maddesinde çok net söylüyor “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir” diyor. İnsan haklarına dayanan demokratik bir hukuk devletinde “Rakamları ancak kamu kuruluşu verir, sen de ancak onun izin verdiği rakamları vereceksin” demek insan haklarıyla kesinlikle bağdaşmaz, Anayasa’nın 2. maddesine kesinlikle aykırıdır. Anayasa’nın 5., 10., 13. maddeleri de var ama size kesinlikle aykırı olduğu iki maddeyi okuyayım; “Bir uzmanlar topluluğunun bilimsel görüşünü yayması, söylemesi –bu doğru da olabilir, yanlış da olabilir hiç fark etmez- bir temel hak ve özgürlüktür.” Bu temel hak ve özgürlük Türkiye’de Anayasa’ya göre ancak ve ancak yasayla sınırlanır ama bu yasa da mutlaka demokrasiye, yani çoğulculuğa uygun olmak zorundadır. Yani ‘uyulmaz’ bir sınırlama getiremezsiniz. “Sen uzman da olsan bilimsel verilerini açıklamak için mutlaka devletten izin alacaksın” demek kesinlikle bu özgürlüğü sınırlamada demokratik sistemin dışına çıkıldığını ve ölçülü olmadığını gösterir. Bakın 26. maddeye “Herkes düşünce ve kanaatlerini, söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” Yani “Ben uzmanım, benim kanaatim enflasyonun veya işsizlik oranının şu olduğudur” dediğimde bunu açıklama hakkıma sahibim. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak veya vermek serbestliğini de kapsar, dikkat edin ‘resmi makamların müdahalesi’ konusu bu kadar açık.

Seçime gidilirken yol temizliği yapılıyor


- Bir de “TÜİK’e başvurulduktan sonra 2 ay içinde onaylanıp onaylanmadığı sonuçlandırılacak” bilgisi var. Peki seçimden 1-2 ay önce önce bağımsız kuruluşların yapacağı anketleri halk nasıl görecek ve duyacak?

Zaten Seçim Yasası’nda alelacele yapılan değişiklik, bu yasanın kabul edildiği gün  -daha Anayasa Mahkemesi görüşmeden- Yüksek Seçim Kurulu’nun derhal toplanarak “İl ve ilçe seçim kurullarını Temmuz ayında yeniliyoruz” demesi şunu gösteriyor. Görünen köy kılavuz istemez; seçime gidilirken yol temizliği yapılıyor.

- Muhalefet partilerinin ittifaklarla güçlenmesi de engelleniyor…

Doğru, onlarında güç birliği oluşturmasını önleyelim, bir başka haber veya anket yayana ceza verelim, korkutalım, alalım içeri atalım, seçim bittikten sonra dışarı çıkartırız… Bütün bunlar ne demek? Bir devlet kuruluşu izin vermezse uzmanların görüşlerini veya araştırmalarını açıklayamaması, televizyonların bunlara yer verememesi, yer verecek olanın cezalara çarptırılması hatta kapatılması, hatta belki yayın frekansının elinden alınması, demokrasiyle, Anayasa’nın 2. maddesinde yazan “insan haklarına dayanan demokratik hukuk devletiyle” zerre kadar ilişkili değildir.

- Tarafsız kuruluşlar TÜİK’ten izin almak zorundayken acaba AKP için araştırma yapanlara “TÜİK karar verdi” diyerek izin mi verilecek? Bunlar olabilir şüphesi var.

Mümkündür.  Hep beraber görmüyor muyuz birçok konuda erişim yasağı getiriliyor. Örneğin Diyanet’e bağlı Kuran kursunda çocuk tacizi haberi için “Mahkeme karar verdi, erişim yasağı var” deniyor. Bunun anlamı “Biz seçime gideceğiz, seçime giderken mıntıka temizliği yapıyoruz” demektir. Normal bir ülkede bu önlem Anayasa Mahkemesi’ne götürüldüğünde Anayasa Mahkemesi mutlaka “yürürlüğü durdurma” kararı verir. Ama “normal bir ülkede” dedim. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi iptal eder mi, etmez mi bu konuda endişelerim var. Yasa çıkar ve AYM’ye götürülürse göreceğiz.

Bu yasa insanları ürkütmek için hazırlanıyor!


- Belki “en az 5 bin kişiyle ve 10 şehirde yapılacak” gibi bir şart konabilir ama tümüyle yasaklanması fazlasıyla antidemokratik görünüyor zaten.

Onu da koyamaz.  Eğer yalan bilgi veriyorsa, bu bilginin bilimsel kaynaları yoksa, uyduruyorsa o firmaya kısıtlama getirebilir. Yasa tasarısı birkaç kişiyi ‘ürkütmek’ için hazırlandı zaten. Birkaç kişiye hapis cezası da verebilirler. Bir iki televizyona çok ağır cezalar verilirse hiçbiri bunu yapamaz diye düşünülüyor. Normal bir ülkede bu yasa yapıldığı gün Anayasa Mahkemesi’ne götürülür ve iptal edilir. Bu konu birkaç yıldır çok açık bir şekilde uygulamada, pandemi sürecinde doktorlara “Siz hükümetin söylediklerinden farklı şeyler söylüyorsunuz” diye soruşturma açıldı.

Atatürk Havalimanı yıkımı yargılanabilir!


- Atatürk Havalimanı, Londra Heatrow’u geride bırakarak ‘dünyanın en iyi 3. havalimanı’ seçilmişti. Kapatılmak istenmesine halk büyük tepki gösteriyor. Ulaştırma Bakanı “Atatürk Havalimanı hikayesi kapandı gitti, oraya millet bahçesi yapacağız, Mayıs’ta başlıyoruz, 2023’te açacağız” dedi. Büyük paralar harcanarak yapılmış böyle bir havalimanını kapatma kararı sizce de keyfi bir karar değil mi?

Kesinlikle keyfi bir karar ama bunu siyaseten söylemiyorum. İnsanlar yoğurt yedikleri kabı bile hemen atamıyorlar ‘İçine çiçek ekerim, kediye su koyarım” diye tutuyorlar. Bunlar koskoca Atatürk Havalimanı’nı yıkacağız diyorlar. Hukuk devletinde bütün işlemlerin ‘kamu yararı’ amacıyla yapılması gerekir. İşleyebilen, karda bakanların indiği, hava bozulduğunda kullanılan bir havalimanını yıkıp millet bahçesi yapmaktaki kamu yararı nedir? İktidar anlatabilmeli. Kesinlikle bu işlemde kamu yararı yoktur.

HAPİS CEZASI GETİRİR

Türk Ceza Kanunu’na göre bunu yapanlar hakkında görevi kötüye kullanma suçu oluşturabilir. Hapis cezası getirir. Kişisel yarar sağlandığı filan ortaya çıkarsa zimmete filan da girer, bunların hepsi ağır suçlardır. İsterseniz bunu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapın, isterseniz yasama işlemi olarak yapın, bunlar kamu yararı yönünden iptal edilecek işlemlerdir ve yapanlar hakkında da cezai sorumluluk doğuracak işlemlerdir.

Kar fırtınasında yeni havalimanı kullanılamadı, bakanlar Atatürk Havalimanı’na indi.

İçişleri Bakanı kar yağınca oraya indi


Sizin İçişleri Bakanı’nız nereye indi kar yağdığında? Sen sıkıştığında oraya iniyorsun, yabancıları oraya indiriyorsun ama diyorsun ki “Ben istersem burayı yıkarım.” Buradaki üstün kamu yararı ‘yapılmış bir havalimanının korunması’dır. Çok özel bir nedenle kullanılması mümkün değilse, nükleer sızıntı, hava kirliliği gibi bir neden göstermedikten sonra sırf inatla yapmak, bunun kamu yararı amacıyla yapılmadığının çok açık göstergesidir.

- Peki, iktidarın buradaki kazancı ne? Söylendiği gibi adı “Atatürk” olduğu için mi acaba?

Onu bilmiyorum ama bu yüzden ‘eğer başka bir menfaat varsa’ dedim. Ben bu planın gerçekleşmeyeceğini umuyorum. İsterse kafalarında şu olsun ‘burada çok güzel bir millet bahçesi yapalım, millet börek yiyip, çay içip çimlerde yuvarlansın’ bile diyorsanız bu alanda olmamalı. Sayın Cumhurbaşkanı böyle demiyor muydu? “Millet bahçeleri yapacağım, çörek yiyip, çay içip yuvarlansınlar...” Demek ki millet bahçeleri yapmanın amacı bu.

Hepsi ‘zorla yaptım’ diye ortaya çıkacak


- Ama ne yazık ki millette çay içip yuvarlanacak hal kalmadı, ailelerini doyurmak için çöpten patates, soğan topluyorlar.

Haklısınız. İstanbul’da bin tane yer var milletin yuvarlanabileceği. Amacınız buyken, milyonlar harcanmış, Atatürk adını taşıyan bir havalimanını tamamıyla yıkmak makul mü? Böyle bir şeyin yarar olduğu söylenebilir mi, bunu kendi kurdukları mahkemeler bile söyleyemez, onlar bile “Yıkılmasında kamu yararı var” diyemez. Yarın bir soruşturma açıldığında, emin olun bütün bürokratlar “Ben yapmak istememiştim, zorla yaptırdılar” diye ortaya çıkar göreceksiniz. Şimdi Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçeceğiz dendiğinde çok seviniyoruz, peki bu bürokratlar hakkında ne yapacağız? Başka bir ülkede düşünebiliyor musunuz; bir muhalefet lideri bir kamu kurumunun önüne gitsin ve kamu kurumun başındaki bürokrat orayı kapatarak kapıyı açmasın, cesaret edemez. Çünkü görevi bırakmış bile olsa, o iktidar gittiği gün işlediği suçtan dolayı yargılanır ve çok ağır bir suçtur, “çoğulculuğu kaldırmak”tır.

YARIN: SEÇİM KANUNU DEĞİŞİKLİĞİ...