Türkiye birçok sorunun içinde, bunların yanında Ukrayna-Rusya savaşının bitmesi için görüşmelere de ev sahipliği yapıyor ama vatandaşın, milletin en önemli sorunu her gün gelen ve artık dayanılmayacak boyutlara çıkan yeni zamlar, elektrik ve diğer ihtiyaç giderlerinde özel şirketlerin karlarını, borçlarını eklediği fahiş faturalar, doların artmasıyla “kur korumalı TL mevduat hesaplarının” Hazine’ye getirdiği ve yine halkın ödeyeceği ağır yük, işsizlik ve liste böyle devam ediyor. Bu sorunların nasıl giderileceği, vatandaşın derdine nasıl çözüm bulunacağı, hepimizin merakla cevabını beklediğimiz sorular. Bu konuları İYİ Parti’ye 2021 Aralık ayında Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Başkan Meral Akşener’in Danışmanı olarak katılan ve partinin yıldız ekonomistlerinden biri olan Prof. Dr. Sayın Bilge Yılmaz’la konuştum. Onu bulmak ve konuşmak pek kolay değil çünkü ABD’deki dersleri için sık sık oraya uçuyor, ben de uzun süredir beklemekteydim. Nihayet ABD’den konuşarak sorularımı cevaplamasına hepimiz adına sevindim. Bugün birçok konudaki yorumlarını okuyacaksınız.

■ Sayın Yılmaz, önce Türkiye ABD’den nasıl görünüyor, siyasi olarak ve ekonomik olarak neler konuşuluyor onu sorayım.

Türkiye politik olarak uluslararası ilişkilerde bu son Ukrayna olaylarında nispeten başarılı olsa da son yıllarda “öngörülemez ve güvenilemez bir eski stratejik ortak” durumuna düştü. Yani stratejik ortaklıktan, on yıllardır içinde bulunduğu ittifaktan çıktı, o anlamda Türkiye’ye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde güven çok sarsılmış durumda. Ekonomik olarak Türkiye uzun yıllardır kötü yönetiliyor. 2011 bir kırılma noktasıydı, 2015’ten sonra kötü yönetim hızlanarak arttı, 2018’den sonra iyice kötüleşti. Şu anda Türkiye, sürdürülemez ekonomi politikalarıyla kısa vadeli çıkarlar için geleceği feda ediyor, bu sürdürülemeyecek bir sistem. “Seçimlere kadar bizi idare etse yeter” şeklinde yaklaştıklarını düşünüyorum ama belirli bir plan, program yok. Plan dedikleri şey genelde bir “iyi niyetler listesi”, hani “şu iyi olursa, bu iyi olursa arkasından bize de bu olursa” filan... Türkiye şu an sonu kötü bitecek bir hikayede sürükleniyor. Tabii bu hikayenin ne zaman patlayacağını kestirmek zor, o biraz dışardan ve içerden gelecek şoklara ve içerde yeni verilecek ekonomik politikalara bağlı ama bunun çok uzun süre sürdürülemeyeceği aşikar.

■ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da isteğiyle “Kur korumalı TL mevduat sistemi” getirildi. Bu sistemle dolar yükselmeyecek dendi ama sistem geldiğinde dolar 11.60 TL civarındaydı, şu günlerde 14.84’lere vardı ve para yatıranlara 4 ayda “kur garantisi” olarak Hazine’den 74 milyar TL ödenecek. Bu paranın 4 Avrasya Tüneli’nin maliyetine eşit olduğu açıklandı ve milletin cebinden çıkacak. Böyle bir sistemin hemen durdurulması gerekmez mi?

Sistemin başarılı olması için yapılacak tek şey “çok sıkı bir enflasyonu kontrol etme” politikasının kurulmasıydı, o yapılmadı. Siz enflasyonu yüksek tutar ve kur korumalı mevduata giderseniz programınızın başarısız olacağı yüzde yüz. Enflasyon arttığı zaman siz yarı polisiye önlemlerle kuru baskıda tutarak ya da borç harç edindiğiniz dolarları arka kapıdan satarak piyasada doları kontrol etmeye çalışırsanız, kur korumalı mevduata giren vatandaş, yatırımcı zarar eder, parası korunmamış olur ve uzun vadede orada durmak istemez, bu arada tabii dünya kadar döviz harcarsınız. Eğer doları bırakırsanız, kur korumalı mevduattaki insanlar en az enflasyon kadar para kazanırlarsa bu sefer de Hazine’ye çok büyük bir yük olur ve ciddi bir şekilde iflasa götürür Türkiye’yi. Bütün gelecek nesilleri borçlandırarak mevduatın büyük bir kısmını elinde tutan yüz bin aileye para transferi yapmış olursunuz.

Prof. Dr. Bilge Yılmaz, Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdikten sonra ABD’nin en prestijli üniversitelerinden Princeton’da doktora, Stanford’da Finans Doçentliği yapmıştır. 2013’ten beri Wharton School’da Finans Profesörü olarak çalışan Yılmaz, aynı zamanda İYİ Parti Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmektedir.

Batık şirketler bunu daha önce denedi


■ Kur korumalı sistem daha önce sık sık denenmiş midir?

Zor durumda kalan şirketler bunu birçok kez denediler dünyada, özellikle Amerika’da ve tamamına yakını sonunda iflas etti. Kötü durumdaki firmalar piyasadan borç alamadıkları zaman “Siz bize borç verin, bu borç ilerde bizim hisse senedimizle değiştirilecek” diyor. Durum kötüye gittikçe şirketin bin dolar karşılığında çok daha fazla hisse senedi vermesi gerekiyor, verdikçe hisselerin değeri daha da düşüyor ve sonunda iflas ediyorlar. Bu Türkiye’nin durumuna benziyor, dolar daha çok değer kazanırsa fazla miktarda Türk Lirası’nı piyasaya sürüp insanlara ‘kur korumalı mevduat’larında ellerine TL verecek ve diyecek ki “Aradaki farkı kapatıyorum.” Tabii piyasaya lira sürdükçe TL’nin değeri düşecek, düştükçe daha çok para piyasaya sürmek zorunda kalacaksınız aradaki farkı kapatmak için.

“Bizim deney başarısız oldu” diyemiyorlar


■ Sizler biliyorsunuz, önceden görüyorsunuz ama Hükümet’in ekonomistleri yok mudur, onlar nasıl göremediler? Acaba bunu ne için denemiş olabilirler?

Yapılması gereken şey düşürülen faizin geri arttırılmasıydı ama politik olarak onu yapmak istemediler tükürdüklerini yalamamak için, o nedenle böyle tehlikeli bir yola girdiler. Merkez Bankası “düşük faiz” politikasına geçti, genelde Merkez Bankası faizleri düşürdüğü zaman piyasadaki diğer faizler de düşer ama Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın hiçbir güvenilirliği kalmadığı için ve enflasyon beklentileri artmış olduğu için Türkiye’de faizler düşmedi. Yani Merkez Bankası ucuza bankaları fonluyor ama bankalar vatandaşa ucuz borç vermiyor, bankalar Hazine’ye de ucuz borç vermiyor, tam tersi faizler arttı Türkiye’de. “Bizim deney başarısız oldu, biz tekrar Merkez Bankası’nın faizini piyasa faizine yaklaştıralım, derleyip toplayalım” diyeceklerine böyle saçma sapan bir yola girdiler. Bana, yaptıkları hatayı görünce kabul etmek istemeyip daha büyük bir hata yaptılar gibi geliyor.  “1 dolar=14, 83 TL” dediniz, o şu an Türkiye’deki serbest piyasa değeri değil yani Merkez Bankası arka kapıdan dolara müdahale etmiyor olsa veya polisiye tedbirlerle vatandaşın, şirketlerin dolar almasına engel olunmuyor olsa zaten dolar burada durmaz.

Genç işsizlik sorunu mültecilerle çok ilgili


■ İŞKUR’a kayıtlı genç işsiz 1 milyonu geçmiş. Millet ucuz ekmek kuyruklarında ama çoğu işsiz de. Adıyaman’da İŞKUR’da 19 kişilik kadroya 2017 kişi başvurmuş. Bir ümit de yok diyorsunuz, insanlar nasıl dayanacak?

Kalbimiz kırılıyor, içimiz acıyor ama kötü yönetilen ülkeler kötüye gitmeye devam eder. İnsanların hayat standardı düşüyor, mutsuz oluyorlar, sağlıkları bozuluyor, maalesef Türkiye’de bunlar oluyor, daha da olacak. Maalesef Türkiye’de işsizlik sorunu aynı zamanda Türkiye’deki mülteci olayıyla da çok alakalı. Yurt dışından gelmiş insanlar çok kötü koşullarda çalışmayı kabul ediyorlar, bu da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, özellikle vasıfsız işçilere inanılmaz derecede kötülük yapıyor. Yani işsizlik sadece yatırım yapılmamasından kaynaklanmıyor, Türkiye’de ciddi sayıda kayıtsız insanın çalıştırılması da vatandaşların yaşamını zorlaştırıyor. Kaçak Suriyelileri çalıştırmak daha ucuz oluyorsa orada ciddi bir problem var, bunların da çözülmesi gerekiyor. İktidar değişikliğinden sonra ivedilikle çözülmesi gerekiyor çünkü zaman da çok dar, gittikçe problem büyüyecek ve bu insanlar daha kalıcı hale gelecek.

Anlamsız bir ısrar faciaya yol açtı, artık yol bitti...


■ TÜSİAD da kaynakların tüketildiğini, yoksulluğun derinleştiğini vurguluyor sık sık. Denenecek daha kolay ve etkili yollar vardı dediniz, neydi onlar?

Bütün bu olay nereden başladı hatırlıyor musunuz, Merkez Bankası politika faizini yüzde 19’dan 15’e düşürdükleri için oldu. Eğer öyle bir maceraya atılmasalardı bunların hiçbirine gerek kalmayacaktı. Bu anlamsız bir ısrar ve onun sonucunda çıkan bir facia. TCMB faizi 19’dan 15’e niye düşürdü, çünkü Cumhurbaşkanı inanıyordu ki bu şekilde piyasaya ucuz kredi sunacaklar ve ekonomiyi canlandıracaklardı ama ne oldu? Piyasadaki enflasyon beklentileri yükseldiği için ne Hazine’nin borçlanma faizi düştü, ne de özel sektörün borçlanma faizi düştü. Tam tersine yaptıkları şey geri tepti. Türkiye 2001’deki krizin arkasından Kemal Derviş’in getirdiği istikrar programından sonra hiçbir zaman doğru ekonomi politikaları uygulamadı ve dünyadaki konjonktürün sağladığı çok uzun bir Lale Devri yaşadı.  Lale Devri bitince de vatandaş hissetmesin diye sürekli ucuz krediyle, piyasaya para sürerek, halkını borçlandırarak ekonomiyi harekette tutmaya başladı. Şu an gelinen nokta bu, onun için bizimkilerin faizleri düşürelim ısrarları var, bu şekilde ekonomiyi hareketlendireceklerini sanıyorlar ama yol bitti, yer yok yapacak.


VARLIK FONU’NUN LAĞVEDİLMESİ LAZIM


■ Hazine’den dolar garantili köprüler, havaalanları, hastanelerin ihaleleri yıllardır iktidara yakın birkaç firmaya veriliyor. Zararı hep zorla yaşamaya çalışan halka yükleniyor. Bu zararlar gelecekte telafi edilebilir mi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin gereksiz yere dolar ve altın cinsinden borçlandırılmasına son verilmesi lazım, bu “yap-işlet-devret” ya da “Kamu-Özel Ortaklığı” gibi programlarda çok ciddi israf var, yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Varlık Fonu’nun lağvedilmesi, İşsizlik Fonu’nun tekrar asli görevine dönmesi, bu konuda yapılan israfların tekrar denetime açılması gerekiyor. İktidar değişikliğinden sonra bu köprüler, havaalanları gibi yatırımların yeniden ziyaret edileceği ve haksız kazancın engelleneceğini düşünüyorum. Bu, sürdürülebilir, kabul edilebilir bir soygun değil. Türkiye’nin 'tahkim'e de gitmesi gerekiyorsa gider. Bunlar kazanılamayacak davalar değil, ortada haksız kazançlar var. Yatırıma kimse karşı değil, önemli olan ranta karşı olmak. Yani siz 1’e yapılacak şeyi 4’e yaptırıp 8 ödüyorsanız orada ya iş bilmezlik var, ya da art niyet var, bunu mahkemeler tespit eder ve haksız kazanç son bulur, fazla yapılan haksız ödemeler varsa onların da icabına bakılır.

Bakan Nebati’nin açıklaması çok saçma


■ Maliye Bakanı Nebati “ekonomi gözlerdeki ışıltıdır” demişti, şimdi “TL en zayıf halinde, canınızı sıkmayın çünkü gideceği başka yer yok” diyor. Bu durumda Bakan’ın sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakan Nebati’nin söylediği şey saçma bir söz, çünkü eğer TL daha fazla değer kaybedemezse niye Merkez Bankası’nın olmayan rezervlerini çarçur edip hala piyasaya müdahale ediyorlar, niye şirketlere “dolar talep etmeyin” diye baskı yapıyorlar? Onları yapmasalar Türk lirası çok daha fazla değer kaybederdi.

■ Nebati yatırımcılara “Siz gelin, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanı var” diyor. Böyle bir açıklamayı yabancı yatırımcı nasıl değerlendirir?

Yabancı yatırımcı, yerli yatırımcı, kimse kanunların iyi işlemediği, kararların hepsinin bir insanın iki dudağı arasında olduğu bir yere gelmez, çünkü kimse parasını riske atmak istemez. Bu yarardan çok zarar yol açacak bir söylem.