10 Mayıs 1933’de kabul edilen “Öğrenci Andı” ilkokullarda okutuluyordu. Milli Eğitim Bakanlığı, 8 Ekim 2013’te İlköğretim Kurumlan Yönetmeliği’nde değişiklik yaptı ve yönetmeliğin andımızla ilgili maddesi AKP dışındaki tüm siyasi partilerin tepkilerine rağmen yürürlükten kaldırdı. Oysa aynı daire, aynı bakanlık daha önce andımızın kaldırılması için açılan davalarda tam tersine andımızın ne kadar gerekli ve önemli olduğu görüşünü savunmuştu.

Vatandaşlık bağı temelinde yapılan “Türk” tanımına ilk olarak 1924 Anayasası’nda yer verilmişti. 1982 Anayasası’nda, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” hükmüne yer verilmişti. AKP, “Çözüm süreci” döneminde  andımıza  “Türk’üm” diye başlanmasından rahatsız olan kesimlere hoş görünmek için 2013’te andımızı tümden kaldırmıştı.

10’A KARŞI 3 ÜYE

Değişik dava aşamalarından geçildi. Son olarak, Türk Eğitim Sen Genel Başkanlığı döneminde İsmail Koncuk, andımızın kaldıran yönetmeliğin iptali için dava açmıştı. İYİ Parti Milletvekili seçilince davasını sürdürdü. Yargıtay 8. Dairesi’nin, başvuruyu reddetmesi üzerine Koncuk’un avukatı Uğur Tarhan, davayı Danıştay Dava Daireler Kurulu’na götürdü.

Kurul, Hasan Güzeler’in başkanlığında toplandı. Üyelerden Mustafa Gökçek, Ali Kazan, Bilal Çalışkan, Hasan Önal, Ali Ülker, Recep Kılıç, Ömer Civri, Hami Karateke ve Kemal Kuku, andımızın kaldırılması yönünde oy kullanırken, üyelerden Ziya Özcan, Hasan Odabaşı ve Bilge Apaydın ise karara muhalif kaldı ve Andımızın okullarda okutulması gerektiğini savundu.

İsmail Koncuk’un avukatı Uğur Tarhan, oy çokluğuyla verilen bu karara karşı 15 gün içinde “Karar düzeltme” talebinde bulunacak. Buradan da sonuç alamazsa konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacak.

İŞTE, İTİRAZ GEREKÇELERİ

Onama kararına karşı çıkan üyelerden Özcan, Odabaşı ve Apaydın’ın gerekçeleri tarihe düşülen not niteliğinde. Üç üyenin andımızın neden okunması gerektiğine ilişkin görüşlerinden bir bölüm aktarıyorum:

“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ‘Başlangıç’ kısmında; Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devleti’nin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılâp ve ilkeleri doğrultusundadır.

Öğrenci Andı ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene’ olarak belirlenmiştir.”

DÜN AYRI, BUGÜN AYRI

Öğrenci Andı’nın kaldırılması istemiyle daha önce yapılan bir başvurunun reddi üzerine açılan ve Danıştay 8’inci Dairesi’nin E:2009/6514 sayılı esasına kaydedilen dava dosyasına, davalı Milli Eğitim Bakanlığı’nca sunulan savunmada şöyle denilmişti:

“Öğrenci Andında yer alan ifadeler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırılık taşımamaktadır. Öğrenci andındaki ‘Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim’ ifadeleri, Anayasa’nın 2’nci maddesi ile doğrudan bağlantılı ve ilişkilidir.

Anayasa’nın 2’nci maddesinde belirtildiği üzere’Türkiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir hukuk devleti olduğu belirtilmektedir. Anayasa’da yer alan ve öğrenci andında geçen ifadede Atatürk milliyetçiliğinin ırk ayrımcılığını gözeten bir söylem değil, ülke sınırları içinde yaşayan tüm insanları kapsayan birleştirici bir milliyetçilik anlayışı olduğu aşikârdır.”

YARGI BAĞIMSIZ MI?

Bakanlık, “Öğrenci andı ırkçı, ayrılıkçı, bir ırkı üstün gören, yücelten ifadeler taşımaktadır” görüşünün doğru olmadığını savunmuştu. Peki ne oldu da aynı bakanlık bu kez tam tersi yönde karar verilmesini istedi? Peki ne oldu da, Danıştay’ın aynı mahkemesi, aynı Dava Daireler Kurulu, önceki kararlarının tam tersi yönünde oy kullandı? Bu durum, yargının bağımsız olmadığını ortaya koymuyor mu? Biz yine üç üyenin gerekçelerinden bir bölüm aktaralım:

“Öğrencilerimize evrensel değerleri benimsetmeyi, Atatürkçülüğe bağlılığı, ülkesini sevmeyi, çalışkan ve dürüst olmayı, küçüklerini koruyucu, büyüklerine saygılı olmayı, her alanda yükselmeyi ve ileri gitmeyi özendiren öğrenci andının geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza okutulmasının ayrımcılık, ırkçılık, eşitsizlikle bir ilgisinin olduğu söylenemez.”

O İFADELER

Ziya Özcan, Hasan Odabaşı ve Bilge Apaydın’ın muhalefet şerhinde, Atatürk’ün “Ne Mutlu Türk’üm diyene” ifadesinin  öğrenci andında aynen yer aldığı hatırlatıldı ve şöyle denildi:

“Öğrenci andında yer alan ’Ne Mutlu Türk’üm diyene’ ifadesi ve buna benzer ifadeler, Türk ırkından başka ırkları yok sayan, bir ırkı yüceltmeye yarayan ırk ayrımcılığına dayalı söylemler değil, tam tersine ülkede yaşayan herkesi eşit oranda kapsayan, ülkede yaşayanların hepsinin mutluluğunu amaçlayan ifadelerdir.”

Milli Eğitim Bakanlığı, öğrenci andının yalnızca derslerden önce her gün topluca okutulması uygulamasının kaldırıldığını, bunun hukuka aykırı olmadığını savunuyor. Ama, üyeler bunun da gerçek olmadığı görüşünde. Tarihe bazıları not bırakır. İşte üç üye o notu bıraktı...