Televizyonların haber merkezlerini yönetirken ekip arkadaşlarıma “O geldiğinde lütfen  işinizi birkaç dakikalığına bırakıp ayağa kalkın” derdim.

Ayakta karşıladığımız kişi Halit Kıvanç idi.

Çünkü o hocam, her yönüyle örnek aldığım büyük ustam ve çok değerli ağabeyimdi...

Koyu bir Fenerbahçeliydi ama maç anlatırken kelimenin tam anlamıyla tarafsız olurdu.

Vefat ettiğini duyduğumda onunla yaptığımız canlı yayınlar, özellikle Türk televizyon tarihinin ilk uluslararası naklen yayını olan Münih Olimpiyat Oyunları’nda yaşadıklarımız, bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye başladı.

★★★

5 Eylül 1972...

O sabah, Olimpiyat Köyü’nde TRT ekibine ayrılan lojmanımızda, tüm dünyayı şoke eden korkunç bir terör haberiyle uyanıyoruz.

Kısa sürede El Fetih’in Kara Eylül fraksiyonuna bağlı 8 Filistinli teröristin, gece İsrailli sporcuların kaldıkları binayı basarak 2 atleti öldürdüklerini, 7 sporcuyla 2 antrenörü de rehin aldıklarını öğreniyoruz.

Gün boyu süren pazarlıklar sonuç vermiyor ve teröristler, rehinelerle birlikte kendilerini bekleyen uçağa binmek üzere, iki helikopterle havaalanına doğru hareket ediyorlar. Havaalanında teröristler ve rehineler boş uçağa binmek için ilerlerken, pusuda bekleyen keskin nişancı polisler ateşe başlıyor. Çatışmada 9 rehine, 5 saldırgan ve 1 Alman polis ölüyor. 3 saldırgan da yaralı olarak ele geçiriliyor.



★★★

Bu acı olay üzerine olimpiyat oyunlarına son verip vermeme konusunda büyük bir tartışma başlıyor. Bazı ülkelerin kafileleri Münih’ten ayrılıyor. Sonuçta Olimpiyat Komitesi, olimpik ruhun teröre teslim olmamasına ve oyunlara devam edilmesine karar veriyor.

Değerli ustamın anlattığı, yer yer benim de küçük katkılarda bulunduğum anlamlı bir törenle oyunlar yeniden başlıyor.

Hıncahınç dolu Olimpiyat Stadyumu’ndaki törenin bir yerinde “Şimdi lütfen bir dakika sessizlik” anonsuyla tribünler sessizliğe bürünüyor. Halit ağabey bu suskunluğu gür sesiyle anlatmaya devam edince, gök gürültüsünü andıran bir uğultu kopuyor ve kızgın bakışlar bize çevriliyor. Öfkeli insanlar işaret parmaklarını dudaklarına götürerek “sus” işareti yapmaya başlayınca anonsun, sunucuları da kapsadığını ve herkesin susması gerektiğini  anlıyoruz!...

Neyse ki o anlar çabuk geçiyor ve olimpiyat coşkusu yeniden tribünlere hakim oluyor...

Halit ağabey çalışkanlık ve irade abidesiydi.

Örneğin tikleri vardı. Günlük hayatında konuşurken sürekli olarak başını sola, omuzuna doğru çevirirdi. Ama kendisine mikrofon uzatıldığında o “tik”ten eser kalmazdı!..

25’den fazla milli maç anlattığı için de geçmişin unutulmaz Futbol Federasyonu Başkanlarından Orhan Şeref Apak döneminde, gümüş madalya ile ödüllendirilen tek spiker olarak tarihe geçmişti...

Futbol anlatmayı bıraktıktan sonra değişik formatlardaki programların sunuculuğunu da aynı başarıyla sürdürmüş, örneğin TRT’deki 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının aranan ekran yüzü olmuştu.

★★★

Disipliniyle de örnekti...

Maç anlatacağı günden önce kampa girer, futbolcular hakkında bilgiler ve istatistikler çıkarır, kimsenin bilmediği yanlarını öğrenir, ağır yemekler yemez, ağzına alkol koymaz, erkenden yatar, kısacası tam bir sporcu disiplini içinde hazırlanır. Yapacağı esprileri bile bir kenara not eder.

Kısacası o, sonuna kadar hak edilmiş şöhretin adıydı.

★★★

Bu yönlerini iyi bilen kadim dostum, büyük mizah ustası Müjdat Gezen’in, kendisine yaptığı bir şaka var ki, burada anlatmadan geçemeyeceğim:

“Yetmişli yıllarda İzmir Fuarı’nda çalışıyorum. O zamanın ünlü oteli Büyük Efes’te kalıyorum. Bir gün otele Halit Kıvanç geldi. Eline doğduğum ağabeyimdir. Milli futbol maçını anlatacakmış. Sarıldık, öpüştük. ‘Müjdat’cığım böyle büyük maçları anlatmadan önce kamp yaparım’ dedi. ‘Erkenden yatacağım, resepsiyona da tembih edeceğim. Santrale haber versinler. Beni kimse uyandırmasın!..’

Delilik zamanlarımız. Keşke bunu bana söylemeseydi! Halit ağabeyi sevmeyen yoktur. Otelde kapı kapı dolaşıp, ricada bulundum: ‘Halit ağabeyin morali çok bozuk. 701 numaralı odada kalıyor. Ne olur sık sık arayıp ona moral verin’ dedim. Otelde kalanlar da sözü geçen insanlar: Sadri Alışık, Ekrem Bora, Yusuf Sezgin ve daha kim varsa... Santral bazılarına telefonu bağlıyor, bazılarına da bağlamıyor. Bağlamadıkları Halit ağabeyin kapısını çalıp: ‘Ağabeyciğim moralini yüksek tut, çok iyisin maşallah deyip’ teselli ediyorlar. Halit ağabey sabaha kadar uyku uyuyamıyor.

Ertesi gün milli maçı anlatmaya gitti. Çok da güzel anlattı. Rakip takımı da yendik. Geldi otelde beni buldu: ‘Sen yaptın değil mi?’ dedi. Ben gayet soğukkanlı olarak: ‘Nasıl ben yaparım ağabey, takım çok güzel oynadı da yendik!..’ dedim.”

Anılarımızda ölümsüz bir efsane olarak yaşayacak.

Değerli eşi Bülbin ablama, oğlu sevgili Ümit’e, kucağına doğduğu Müjdat’cığıma ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun...