Psikiyatrist Elizabeth Kübler-Ross, ölüme yaklaşan insanlar üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır.

Bir kitabında Jerry’yi anlatıyor. Jerry, soygun sırasında yediği kurşunlarla hastaneye kaldırılan bir hasta.

Psikiyatrist olaydan altı ay sonra onu gördüğünde nasıl olduğunu soruyor.

O da ‘Bomba gibiyim’ diye yanıtlıyor.

Bunun üzerine hastaneye götürdüklerinde ne hissettiğini öğrenmeye çalışıyor.

Jerry gülerek şu cevabı veriyor:

“O anda iki seçeneğim vardı. Ya yaşamayı seçecektim ya da ölümü! Elbette ki hayatı seçtim. Ama acil servisin koridorlarında sedyeyi hızla sürerlerken, doktor ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi görünce çok korktum. Çünkü hepsinin gözleri bana “Bu adam ölüyor” dercesine bakıyordu.

Bu arada bir hemşire yanıma yaklaşıp “Bir şeye karşı alerjimin olup olmadığını sordu. Ona “Evet var!” dedim.

Doktorlar ve diğerleri ne söyleyeceğimi merakla beklerken, şu cevabı verdim:

“Benim kurşunlara karşı alerjim var!..’

Hepsi birden gülmeye başladılar. Onlar gülüşürken ‘Bakın!..” dedim. “Ben yaşamayı seçtim, beni bir canlı gibi ameliyat edin, otopsi yapar gibi değil!..”

★★★

İzmirli değerli yazar Avram Mentura’nın aktardığı bu yaşanmış öyküden etkilenmemek olanaksız. Zira insanın en umutsuz anında bile gülmeceye sığınarak hayata nasıl tutunduğunu ne güzel anlatıyor.

Antik Roma’nın önemli düşünür ve hekimlerinden Bergamalı Galen, kahkahanın ilaçlardan daha etkili olduğunu söylermiş.

Ben söyleşilerimde gençlere hep şunu hatırlatırım:

“Başarısızlık korkusuna kapılmayın. Çünkü kendimizi en yenik hissettiğimiz anda bile başarı, yanı başımızda, uzanıp tutacağımız kadar yakın bir yerde bizi bekler...”

★★★

Yine konumuza dönersek;

İngiltere’de uzun bir araştırma yapılmış. Deneklere gülen bir yüzün fotoğrafı gösterildiğinde, onların para ya da çikolata verilmiş gibi mutlu oldukları saptanmış. Gülümseyen kişinin kimliği de denekleri olumlu yönde etkiliyormuş. Öyle ki, deneklerin beyin ve kalp fonksiyonlarını inceleyen araştırmacılar, sevdiği kişilerin gülümseyen fotoğrafını gördüklerinde, bedenlerinde olumlu değişiklikler olduğunu tespit etmişler!..

★★★

Geçerli bir nedeni olmaksızın sürekli somurtan, şaka kaldıramayan kişilerle bir arada olmaktan kaçınırım. Onların yüreklerindeki karanlığın yüzlerine yansıdığını düşünür, konuştukça bana da bulaştıracaklarmış gibi korkarım. Oysa bunun karşıt eylemi olan gülme bulaşıcıdır. Bir bilge “Öyle güzel gülüyor ki, kelebek görse ömrü uzar” diyerek gülümsemenin mucizevi etkisini anlatır. Che Guavera da “Gülmek devrimci bir eylemdir” der.

★★★

Düşündüğümüzde olumsuzluğa kapılmak, kaygılanmak için sayısız neden bulabiliriz.

Sosyal ve ekonomik koşullardan hayatla olan bağlarımıza, bireysel ve toplumsal ilişkilere kadar bizi etkileyebilecek sorunlar saymakla bitmez.

Öyküsünü anlattığım Jerry gibi çoğu kez iki seçimle karşı karşıya kalırız: Ya tüm bu olumsuzluklar karşısında umudumuzu koruyup gülerek yaşama sarılacağız, ya da zamanın akışına kendimizi bırakıp yenilgiyi kabulleneceğiz. Unutmayalım ki:

Her şeye karşın gülebilmek bir başkaldırıdır; ezilmişliğe, baskıya, karanlığa, korkuya...

Bir umuttur; aydınlık günlere, güzelliklere, beklentilere...

Bir köprü kurmaktır; sevgiye, sevecenliğe, duygudaşlığa...

Güçlülüğümüzü yansıtmaktır; çevremize, kendimize, yaşama...

Kısacası gülebilmek, herkese en insancıl yüzümüzü göstermektir.

Yeter ki gülelim, gülebilelim!

İnsan gülebildiği kadar insandır!

Marquez’in dediği gibi;

Her şeye karşın öyle güzel gülmelisin ki, insanlar seni ağlatmaya utanmalı!..