- Aloo

- Buyrun?

- Emniyetten arıyorum

- Hayırdır?

- Fetö terör örgütü sizin kimlik bilgilerinizi kullanıyor, banka hesabınız üzerinden uluslararası para transferleri yürütüyorlar

- Eyvah!

- Şahıslara gizli operasyon yapacağız, şüphelenmemeleri lazım, banka hesabınızdaki parayı şu şu kişiye teslim edin, örgütün para trafiğine suçüstü yapacağız

- Peki



Komedi filmi olsa amma abartılmış denir ama, tek kelime abartmadan aynen böyle oluyor.



İTÜ profesörünü aradılar, sizin adınızla örgüte lojistik malzeme almışlar, suçunuz olmadığını biliyoruz ama kariyeriniz lekelenmesin, parayı takip edeceğiz dediler, profesör parayı gönderdi.

Samsun’da doktoru aradılar, banka hesaplarınızın dökümünü örgütün hücreevinde ele geçirdik dediler, Adana’da diş hekimini aradılar, banka hesabınızdan örgüte havale yapılmış dediler, eczacılar var, öğretmenler var, mühendisler var, imamlar var.

Bolu’da muhtarı aradılar, terör örgütü telefonunuzun sim kartını kopyalamış dediler, telefonunuzdan dinleme yaparak kuryeyi takip edeceğiz dediler, muhtar eşinin altınlarını bozdurup, parayı verdi.

Bandırma sosyal güvenlik müdüründen Bandırma savcısıyım diye arayıp aldılar, Konya Emirgazi ziraat odası başkanından Emirgazi asayiş şube müdürüyüm diye arayıp aldılar.

Chp Zonguldak il başkanından aldılar... İl başkanı bankadan çıkarken trafik polislerini gördü, otomobilini park edilmemesi gereken yere parketmişti, trafik polisleri otomobilinin başındaydı, telefonu hâlâ açıktı, ne yapayım diye sordu, hattın öbür ucundaki sözde polis “bırak ceza yazarsa yazsınlar, operasyon bozulmasın, operasyon tamamlanınca savcılık tarafından sana geri ödenir” dedi iyi mi!

İçişleri bakanlığından cep telefonlarımıza habire uyarı mesajları gönderiliyor, “kendisini polis, asker, savcı olarak tanıtıp, adınız terör örgütü soruşturmasına karıştı diyerek para isteyenlere inanmayın” deniyor ama... Telefonda kendisini savcı olarak tanıtana, bankadaki parasını veren emniyet müdürü bile var, general bile var.

Bankacı var.

Mimar var.

Tiyatrocu var.

Şarkıcı var.

Çiftçi var.

Emekli var.

Ev kadını var.



Gazeteci var.



En son... Türkiye’nin en önemli sosyologlarından Profesör Nilüfer Narlı’nın başına geldi. Polis diye aradılar, banka hesaplarının ele geçirilmiş olduğunu söylediler, kriminal inceleme yapacağız dediler, vatan görevi olarak devlete yardımcı olması gerektiğini söylediler, sanki karşı casusluk faaliyetiymiş gibi parola ezberlettiler, bankadaki parasını ve banka kasasındaki ziynet eşyalarını bir çantaya koydu, evinin kapısına gelerek parolayı söyleyene kendi elleriyle teslim etti.



2010’larda “adınız Ergenekon’a karışmış” diye arıyorlardı.

Ergenekon’un palavra olduğunu sağır sultan bile duyunca, tehdidi değiştirdiler, “hesabınızı Pkk ele geçirmiş” diye aramaya başladılar.

Şimdi artık moda fetö.

“Fetö terör örgütü kimlik bilgilerinizi kullanıyor” dediler mi, akan sular duruyor.



Çünkü...



Sosyoloğun bile başına gelen bu olay, kelimenin tam manasıyla sosyolojinin tanımıdır, toplum ve birey etkileşimidir.



Çünkü...



Türkiye’de herkes telefonunun dinlendiğini düşünüyor.

Herkes evinin/işyerinin, oturduğu kafelerin/restoranların gizli kamerayla, dinleme cihazıyla, mobeseyle takip edildiğini düşünüyor.

Herkes kimlik bilgilerinin çalınmış olduğundan emin.

Herkes banka hesaplarının kurcalandığından şüpheleniyor.

Herkes bilgisayarına istedikleri anda sızabileceklerini biliyor.

İlla bir açığının, bir yamuğunun olması gerekmiyor...

Türkiye’de herkes “acaba iftiraya uğrar mıyım” endişesiyle yaşıyor.

Sıradan insanlarımız bile “acaba adımı tehlikeli bir mevzuya bulaştırırlar mı” kaygısıyla yaşıyor.

Hayatı boyunca kırmızı ışıkta bile geçmemiş vatandaşlarımız, uydurma suç isnadıyla “ihbar edilme” huzursuzluğu yaşıyor.



Türkiye’de öylesine ağır baskı iklimi yaratıldı ki, herkes sanki her an polis tarafından kapısı çalınacakmış gibi hissediyor, her an karakola çekilecekmiş gibi, her an savcılığa götürülecekmiş gibi hissediyor.



Toplumun güvencesi olan emniyet ve yargı, toplumun en büyük kabusu haline geldi.



“Polisiz” diye telefon gelince, işte bu yüzden hiç yadırganmıyor, korktuğum başıma geldi diye düşünülüyor, kumpastan bir an önce kurtulma duygusuyla adeta hipnotize edilmiş gibi emirlere uyuluyor.



40 yıldır bu memlekette gazetecilik yapıyorum, neler gördüm, böylesine “korku atmosferi”ne hiç şahit olmadım.