Bağdat Caddesi... Bizans dönemine kadar uzanır tarihi. İstanbul’un fethinden önce Doğu Roma İmparatorluğu’nu Anadolu’ya bağlayan, kervanların gelip geçtiği, orduların ilerlediği ticaret ve savaş yolu...

Ünlüydü, ihtişamlıydı, değişti, gelişti... Yoklukla değil, hep varlıkla anıldı!

İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı Ordusu Anadolu’ya sefere çıkacağı zaman padişah, Üsküdar’dan Ayrılıkçeşmesi’ne gelir Haydarpaşa Çayırı’nda hazır olan ordusuyla yola çıkardı. Hac kafileleri de aynı yolu izlerdi.

Ayrılıkçeşmesi’nden sonraki kısım, 1638 yılında 4. Murad’ın Bağdat seferine çıkışından itibaren Bağdat Yolu adını aldı.

1851’de Şirket-i Hayriye kuruldu, seyrek de olsa Kadıköy’e vapur gelince İstanbul’un bu yakasında tek tük yerleşim görülmeye başlandı. 1872’de Haydarpaşa-Pendik arasında ray döşenip tren çalışınca; yerleşim artsa da asıl gelişme 2. Abdülhamid döneminin saray ileri gelenlerinin bölgeden arazi alıp köşk yaptırmasıyla başladı.

Saraylıların ardından ticaretle uğraşanlar giriş yaptı Bağdat Yolu’na. 1928’de Anadolu yakasına elektrikle birlikte tramvay da geldi, ulaşım kolaylığı yüzünden Kızıltoprak sonrası İstanbul’un sayfiyesi oldu.

Demokrat Parti iktidarı ile 3 kat imar izni geldi. Kısa sürede izin 4-5 kata çıktı. 1965’teki kat mülkiyeti yasası ile Kadıköy’de, özellikle de Bağdat Caddesi’nde ‘kat karşılığı inşaatçılık’ başladı! 1970’lerde yıkım furyası vardı. Köşkler üçer beşer el değiştirdi, yıkıldı apartmanlar dikildi!

Adına şarkılar yazıldı, ‘Çıkalım Bağdat Yolu’na denildi...

1980’de memlekette darbe oldu sanılıyordu, asıl darbe Bağdat Caddesi ve çevresinde yaşandı! Sahiller dolduruldu, yalıların önü yol oldu bir zamanların sayfiyesi beton doldu.

2000’li yıllardan itibaren artık kafeleri, mağazaları, restoranları ile çok meşhurdu. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en pahalı caddeler listesindeydi.

***

Bu bölgede doğup büyüyenler daha iyi bilirler. Ben, Erenköy’deki eski ev sahiplerimiz rahmetli Türkan Hanım ve eşi Turgut Bey’in anlattığı, “Buralar kiraz ağaçlarıyla doluydu, faytonla gelir giderdik” sözlerinden ve apartman önünde kalmış (her nedense kurutuldu) kocaman kiraz ağacından biliyorum.

Hemen hemen AKP dönemiyle birlikte İzmir’den İstanbul’a geldik. Anlatılanlara bakıp bugün ben bile tanıyamıyorum Bağdat Caddesi’ndeki sözüm ona gelişmeyi!

Her yer köşk, yalı, bağ bahçeymiş. 1950’den sonra yıkılıp 7-8 katlı apartman olmuş. AKP icadı kentsel dönüşüm ayaklarıyla o nispeten kısa apartmanlar gitti şimdi, yerlerine gökdelenler geldi!

Yani, 20 yıllık AKP iktidarında birileri iyi yolunu buldu buradan...

Bağdat Caddesi Bizans döneminin, Osmanlı döneminin, genç Cumhuriyet Türkiyesi’nin, çok partili sistemin, Demokrat Parti döneminin, 60’ların, 70’lerin, darbe döneminin, 90’ların, milenyumun ve AKP döneminin aynası gibi...

Döneminde memlekette ne oluyor, görünüyor Caddede! Hatta daha iyisi var, memlekette ne vakit şapka düşüyor kel en güzel Bağdat Caddesi’nde görünüyor!

Ekonomi nanay mı; işler düşüyor, mekanlar kapanıyor, kiralar dibe vuruyor, ‘lüküs’ konutlar elde kalıyor...

Misal, Türkiye’nin getirildiği durumu ve Türk insanını en güzel özetleyip anlatan şey nedir desek sokaktakilere, garanti ‘ucuz ekmek kuyrukları’ olur verilecek yanıt! Memleketin fotoğrafıdır ucuz+ekmek+kuyruklar!

Kış kıyamet demeden ucuz ekmek satan Halk Ekmek önlerinde kuyruklara giren milyonlar için şu ana kadar 543 satış büfesi açıldı İstanbul’da!

Önünde kuyrukların eksik olmadığı büfelerin en son açılanlarından biri de Bağdat Caddesi’nde!

Yeri de şahane, ülkemizin garip durumuna gayet uygun! Gelecek yıl 100 yaşına basacak Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk-İslam sentezi adeta...

Galip Paşa Camii’nin karşısında, dünyaca meşhur tuzlamacı Nusr-et’in dibinde!

Ama en fenası yürek yakan yanı, adı bu Halk Ekmek’in...

İstanbul Halk Ekmek Cumhuriyet Büfesi!