Dünyanın en büyük bankalarından olan Bank of America (BofA) ekonomistleri, Türkiye ekonomisine ve Türk lirasına dair seçim sonrası senaryoları içeren bir rapor kaleme aldı.

BofA ekonomistleri Zümrüt İmamoğlu, Merveille Paja, David Hauner ve Mikhail Liluashvili tarafından kaleme alınan 30 Mart tarihli raporda, dolar/TL kurunda adil değerin 24 seviyesinde olduğu ve seçimi kim kazanırsa kazansın Türk lirasında değer kaybının muhtemel senaryo olduğu dile getirildi.

Raporda, "Seçim sonucu ne olursa olsun, ekonomideki dengesizlikleri gidermek için daha zayıf bir TL ve sıkılaşan ekonomik koşullar öngörüyoruz" ifadeleri kullanıldı.

LİRADA YÜZDE 15-25'LİK DEĞER KAYBI BEKLENİYOR


Raporda önce çıkan bazı değerlendirmeler şöyle oldu:

* EYT düzenlemesi ve depremle ilgili harcamalar mali denge üzerinde baskı oluşturacak.

* Tüm göstergeler ekonominin yeniden dengelenmesi gerektiğine işaret ediyor. Bunun için finansal koşulların sıkılaştırılması, deprem dışı harcamalarda ciddi kesintiler yapılması ve TL'nin yüzde 15-25 civarında değer kaybetmesi gerektiğine inanıyoruz.

* CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu kazanmaları halinde ortodoks politikaya dönüş sözü verdi. Recep Tayyip Erdoğan kazanırsa, mevcut politika çerçevesinin korunmasını bekliyoruz. Sonuç ne olursa olsun, ekonomideki dengesizlikleri gidermek için daha zayıf bir TL ve sıkılaşan ekonomik koşullar öngörüyoruz.

* TCMB'nin kura müdahale etmeyi bırakması durumunda TL hızla değer kaybedebilir. AKP'nin zaferi durumunda, daha düzensiz bir değer kaybı bekliyoruz. Kim kazanırsa kazansın ekonomiyi dengelemek için TL'nin dolar karşısında yüzde 15-25 değer kaybetmesi gerektiğini öngörüyoruz.

* Ortodoks politikalar altında yetkililer düzenlemeleri gevşetecek, bu da TL bazlı varlık piyasalarında oynaklığı ve likiditeyi artıracaktır.

*Muhalefetin kazanması, ekonomi bürokrasisindeki mevkiler dolana ve yeni bir ekonomi politikası çerçevesi açıklanana kadar dalgalanmaya neden olabilir.

* (Ortodoks senaryoda) İlk etapta yüzde 30 olacak politika faizinin 3. çeyrek sonunda kademeli olarak yüzde 50'ye, yıl sonunda ise yüzde 45'e yükseleceğini öngörüyoruz. Bunun sadece enflasyonist baskıları sınırlamak için değil, aynı zamanda Kur Korumalı Mevduat'tan dövize dayalı varlıklara kaçışı önlemek için de gerekli olduğunu düşünüyoruz.

* Herhangi bir aşırı sermaye girişi, rezerv oluşturmak için muhtemelen Merkez Bankası tarafından satın alınacaktır. Ekonomiyi istikrarsızlaştıracağı için para biriminin nominal değer kazanmasına izin verilmeyeceğine inanıyoruz.

* Erdoğan kazanırsa kredi risk priminin (CDS) agresif bir şekilde artmasını bekliyoruz.

* Modellememiz dolar/TL'nin gerçeğe uygun değerinin yaklaşık 24 olduğunu gösteriyor. Bu, kurun daha da yükselebileceğini gösteriyor. Çünkü döviz kurları genellikle gerçeğe uygun değerlerin üzerine çıkıyor.

ORTODOKS POLİTİKALAR EKONOMİYİ DÜZELTEBİLİR Mİ?


Raporda ayrıca 'Ortodoks politikalar ekonomiyi düzeltebilir mi?' başlıklı bir bölüm de yer aldı. Konu ile ilgili şu değerlendirmelere yer verildi:

"Ortodoksluğa geri dönmek artık bir yıl öncesine göre çok daha maliyetli ve istikrarı geri getirecek herhangi bir programın uygulanması muhtemelen daha zor olacak."

Bu senaryoda, tüketici enflasyonunun 2023'te yüzde 40-45'te kalmasını, enerji krizinin baz etkisi ile TL'deki büyük değer kaybının aşamalı olarak sona ermesini öngörüyoruz.

Yüksek enflasyon ve dolarizasyonun gevşemesi zaman alacaktır. 2001 krizinden sonra, koalisyon hükümetinin reform çabaları ancak birkaç yıl sonra meyvesini vermiş, daha yüksek küresel büyümeye sahip çok daha az zorlu bir ortamda bile erken seçime gidilmişti."

TÜRKİYE IMF'YE GİDER Mİ?


Raporda son olarak Türkiye'nin borç ve finansman ihtiyacına ilişkin değerlendirmeler de yer aldı. Türkiye'nin IMF'ye gidilmesinin öngörülmediği ancak gelişmelere bağlı olarak bu senaryonun göz ardı edilmemesi gerektiği belirtildi.

BofA ekonomistlerinin konu ile ilgili değerlendirmeleri şöyle oldu:

"Güvenilir bir makro politika çerçevesiyle ortodoksiye dönüş, güveni artırabilir ve dış borçlanma maliyetlerini düşürebilir. Bu, potansiyel olarak Türkiye'nin kredi notlarını artırabilir ve daha düşük CDS ve devlet tahvillerinde sıkılaşma anlamına gelebilir.

Bu senaryo altındaki ana riskler, doğal gaz ödemeleri/indirimleri ile ilgili belirsizlik ve son yıllarda dost ülkelerden alınan mali desteğin vadesi ve boyutu olacak. Deprem finansmanına duyulan ihtiyaç dış finansmanı artırabilir. Zayıf küresel görünüm nedeniyle sınırlı sermaye girişi olması durumunda ise rezerv oluşturmak zor olabilir.

Temel senaryomuzda bir IMF anlaşması öngörmüyoruz. Ancak; belirsizliğin düzeyine, makro politika çerçevesinin güvenilirliğine ve siyasi gelişmelere bağlı olarak bu senaryoyu da göz ardı edemeyiz."