Bireyler ve yöneticiler geleceğe dair hedeflerini belirlerken iki tür analiz yaparlar. Birincisi pozitif analiz denilen, yani “mevcut durumu”, “olanı”, “içinde bulunduğumuz hali” anlamaya çalışan analizdir. İkincisi ise “normatif analiz” denilen, yani “olması isteneni, izlenecek politika neticesinde varılacak sonucun tahminini” içeren analiz türüdür.

Genel eğilim normatif analize yani “varılmak istenen noktaya dair politika önerilerine” daha fazla önem vermek yönündedir. Çünkü bu eğilime göre; mevcut durum ortadadır o halde olması gerekene odaklanmak ve onun için mesai harcamak daha akıllıcadır. Ancak burada gözden kaçan, mevcut durumun doğru tahlili başarılı politika için olmazsa olmazıdır.

Basit bir model kuralım; kamu politikaları sizi “A” noktasından “B” noktasına götürmeyi hedefler. Çünkü politika yapıcılarının analizlerine göre “B” noktası her anlamda (ekonomi, hukuk, demokrasi vb.) daha iyi bir düzeydedir.

Tam bu noktada politikacıların neden çok donanımlı ve dürüst olmaları gerektiği ortaya çıkar:

Her şeyden önce gerçekten “A” noktasında mıyız? “A” değil de “C” noktasındaysak ve yönetim bunun farkında değilse ne olacak? Eğer politika yapıcılar mevcut durumumuzu yanlış analiz ettilerse rota baştan yanlış çizilmiştir. Biz “A” noktasında olmadığımız halde kendimizi orada zannediyorsak ve A’dan B’ye gitmeye çalışıyorsak, “B” noktası gerçekten iyi bir hedef olsa bile, artık oraya ulaşmaya çalışmak mantıklı bir hedef değildir. En az “B” noktası kadar iyi olan “D” noktası belki de bizim mevcut bulunduğumuz yer için daha akıllıca bir hedeftir. (Bu varsayımlarda noktalar birbirini takip eden doğrusal düzlemde değillerdir. “B” “A”dan üstündür “D” “C”den üstündür ancak “A” ile “C” ve “B” ile “D” arasında üstünlük mukayesesi yoktur.)

Politika yapıcıların doğru hedefi seçebilme kabiliyetini haiz olmaları gerekir. “B” noktası kaynak israfından başka bir şey olmayan bir nokta olabilir, inatla buraya gitmeye çalışmak akıllıca değildir. Diğer yandan “B” noktası ortalama düzeyde iyi olabilir ancak “B” noktasından daha iyi bir nokta varsa ve bunu bulamıyorlarsa, politika yapıcılar için hala yetersiz ve beceriksiz diyebiliriz. Yani politikacı mevcut veriyi işleyebilecek kabiliyette olmalıdır.

Diğer iki maddedeki çekincelerimizin gerçekleşmediğini varsayalım. Yani gerçekten “A” noktasında olduğumuzu ve “B”nin mevcut koşullar altında varılacak en iyi hedef olduğunu kabul edelim. Politika yapıcı “A”dan “B”ye giderken en kısa en verimli ve kimsenin hakkını gasp etmeyen yol ve yöntemi bulmalıdır. Ve en önemlisi, ahlaklı olmalıdır çünkü bu yolculuk sırasında kamu kaynaklarını kendi yandaş ve taraftarları lehine kullanmamalı her konuda vatandaşa eşit muamelede bulunmalıdır. Ve hatta hedefi belirlerken kendi siyasi ve mali çıkarlarını değil kamunun çıkarlarını düşünmelidir. Ahlaksız yöneticiler, tamamen kendilerinin ve yandaşlarının çıkarları için oluşturdukları ve bu uğurda halkın kaynaklarını heba edecekleri bir “B” noktası hedefleyebilir ve bu noktayı kutsal hedef olarak pazarlayabilirler.

Özetle yöneticide 3 özellik aramalıyız:

Nerede olduğumuzu bilecek.

En iyi hedefi belirleyecek.

Ahlaklı olacak.

Halk olarak siyasetçilerden beklentimiz yüksek olmalıdır. Yönetici belli kriterleri taşımalıdır. Sokak röportajlarında gördüğümüz “çünkü başka adam mı var” diye bir kriter olamaz. Millet uzaya çıktı, biz burada Hz. Peygamber’in kaç eşi vardı, Atatürk Müslüman mıydı ya da bugünlerde tartışılan seccadeye ayakkabıyla bastı-basmadı gibi insanlığı bir adım öteye götürmeyecek sorularla uğraşıyoruz.

Nasıl bir yönetici istiyorsunuz sorusunun cevabı, yöneticilerin ufku, eğitimleri, projeleri, dürüstlükleri gibi kriterler üzerinden değil de hamaset üzerinden ilerliyorsa sorun büyük demektir. Dini, ahlaki ve siyasi tartışılması gereken esas konu budur.

(ABBTV’de “İnsana Dair” programında, bu Çarşamba, saat 16.00’da, tefsir profesörü Halis Albayrak ile “Çağın Dindarlığı ve Eğitim İlişkisi” konusunu ele alacağız. Bekleriz.)