“... Akla gelen, dönemin ABD Savunma Bakanı  Donald Rumsfeld’in, ABD’nin terörist olduğundan şüphelenilen kişilere yönelik, zaman zaman masumları da öldüren drone saldırılarının etkili olup olmadığını merak ettiği meşhur soru. Sorusu şu: ‘Öldürdüğümüzden daha fazla terörist mi yaratıyoruz?’...”

“Derin Amerika’nın” analizcilerinden Richard Haas, ABD dış politikalarına yön veren The Council on Foreign Relations (CFR)/Dış İlişkiler Konseyi’nde önceki gün yayımlanan makalesinde “çıkış yolu” arıyordu. Bugün Hamas üzerinden yapılan tartışmaları bir kenara koyalım ve meselenin İsrail-Filistin sorunu olduğunu, savaşın da iki devlet arasında gerçekleştiğini kabul edelim.

Haas’ın “Bir İsrail İkilemi” başlıklı makalesindeki vurgu şu:

“İsrail’in güvenlik sorununa vereceği tepkinin askeri bir bileşeni olması gerekirken, yalnızca askeri bir yanıt yoktur. Yaşayabilir bir Filistin devleti kurmaya yönelik güvenilir bir İsrail planı da dahil olmak üzere, denkleme diplomatik bir unsurun da dahil edilmesi gerekecek.”

Evet! Mesele tam da bu: “Yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulması.” Bu da 1967 sınırlarına dönmekle olacak.

“Altı Gün Savaşı”nı hatırlayın.

Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki tansiyonun artması sonucu, 5-11 Haziran 1967 tarihleri arasında yaşanan 6 gün savaşlarının ilk gününde İsrail, Mısır’ın güçlü hava filosunu daha havalanmadan bombalayarak yok etti. Eş zamanlı olarak İsrail, Ürdün’e yöneldi. Ürdün hakimiyetindeki Batı Şeria kentlerini birer birer aldı. Beytüllahim, El Halil, Cenin, Nablus ve son olarak da Doğu Kudüs’ü işgal etti. Beş yüz bin Filistinli, topraklarından sürülerek mülteci durumuna düştü. Aynı gün Mescid-i Aksa’ya İsrail bayrağı dikildi. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi ise “savaş yoluyla toprak elde etmenin kabul edilemezliğini” işaret eden 242 no’lu yasayı onaylayarak İsrail’in derhal işgal ettiği topraklardan çekilmesi çağrısında bulundu. Ancak günümüze kadar İsrail, BM’nin bu kararlarını uygulamadı. Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen İsrail, halen bu toprakları elinde tutmaya devam ediyor. İsrail 1979 yılında Mısır’la yaptığı ‘Camp David’ barışı ile Mısır’dan aldığı toprakları Mısır’a iade etti. İsrail, 1982 yılında Kudüs’ü ebedi başkenti olarak ilan etti.

ABD “derin devletinin” yayın organındaki makaleye dönersek; Haas, Hamas saldırısının altında İsrail istihbaratının başarısızlığını olduğunu yazdı ve “Bu, İsrail’in hazırlıksız yakalanmasının en olası açıklaması uyarı eksikliğinden ziyade dikkat eksikliğidir. 1973’te olduğu gibi, kayıtsızlık ve rakibi küçümsemek tehlikeli olabilir” dedi ve devam etti:

“... Aynı zamanda defansif bir başarısızlıktı. Caydırıcılık bozuldu. Pahalı fiziksel bariyerler aşıldı. Elbette resmi soruşturmalar ve bağımsız soruşturmalar olacaktır.

“... İsrail şimdi ciddi bir ikilemle karşı karşıya. Hem örgütü askeri açıdan zayıflatmak hem de gelecekteki saldırıları ve İran’ın onlara desteğini caydırmak için Hamas’a kesin bir darbe indirmek istiyor. Ve bunu, Lübnan’da İsrail’in büyük bir kısmına ulaşabilecek yaklaşık 150 bin roketi bulunan Hizbullah’ı doğrudan çatışmaya sokmadan başarmak istiyor. Savaşın Batı Şeria’ya yayılmasını da istemiyor. Savaşı genişletmeden caydırıcılığı yeniden tesis etmek zor olacaktır.

“... Operasyonun stratejik hedefi sorunu da var. Hamas ortadan kaldırılamaz çünkü Hamas bir örgütten çok bir ideolojiyi temsil ediyor. Onu yok etme çabaları ona destek oluşturma riskini taşıyor.

“... Bunların hepsi, İsrail’in güvenlik sorununa vereceği tepkinin, İsrail’in kendisini Gazze’deki teröristlere yönelik saldırılara ve hedefli saldırılara karşı savunma yeteneğini yeniden yapılandırmak da dahil olmak üzere askeri bir bileşeni olması gerektiği anlamına gelirken, yalnızca askeri bir yanıtın olmadığı anlamına geliyor. Yaşayabilir bir Filistin devleti kurmaya yönelik güvenilir bir İsrail planı da dahil olmak üzere denkleme diplomatik bir unsurun dahil edilmesi gerekecek. ‘Hiçbir şey olmadan bir şeyi yenemezsin’ diye bir Amerikalı deyişi  vardır. Şiddeti reddedip İsrail’le uzlaşmaya varmak isteyen Filistinlileri ödüllendirmek hâlâ Hamas’ı marjinalleştirmenin en iyi yolu.”

Burada Türkiye, Rusya, Çin gibi ülkelerin “1967’ye dönüş çağrısı” önemli ve ABD dış politikasına yön veren CFR gibi yapılar dahi “uzlaşı” diyor.