GELECEK PARTİLİ SELÇUK ÖZDAĞ’IN RÖPORTAJINA SORUŞTURMA AÇILMIŞTI


Tarih 12 Ocak 2022...

Yeniçağ yazarı Orhan Uğuroğlu’na konuşan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, “YSK zamanında seçim için Erdoğan’ın başvurusunu kabul eder mi?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “... Hayır asla edemez. YSK’nın 11 üyesi de yüksek hakimdir. Anayasa’nın 101. Maddesi çok açık ve nettir. ‘Bir kişi en fazla iki kez cumhurbaşkanı seçilebilir’ hükmünü AKP iktidarı 2007 yılı referandumu ile anayasaya koydu. 2010 ve 2017 anayasa değişikliklerinde bu hüküm aynen kaldı.”

YSK’nın başvuruyu kabul etmesi ihtimalini de değerlendiren Özdağ şu cümleleri kurdu:

“Gelecek Partisi olarak bu anayasa hükmünü çiğneyen YSK’nın 11 üyesini kamuoyuna afişe ederiz. 81 ile üzerlerinde resimleri ve isimleri bulunan YSK üyelerinin afişlerini üzerlerine, ‘İşte Anayasayı çiğneyenler’ diye kocaman yazı koyar onları afişe ederiz. Gazetelere ve televizyonlara ilanlar veririz. Sokağa çıkamazlar, milletin yüzüne bakamazlar. Dünyayı başlarına yıkar, Anayasa’yı çiğnetmeyiz...”

İşte bu ifadelerin ardından çarpıcı bir gelişme yaşandı!

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ hakkında Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine yönelik ifadeleri nedeniyle resen soruşturma başlattı. 14 Ocak 2022’de başsavcılıktan yapılan açıklamada, Özdağ hakkında bir gazeteye verdiği mülakatta, YSK üyeleri hakkında sarf ettiği sözleri sebebiyle “Heyet halinde çalışan kamu görevlilerini alenen tehdit” ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarından resen soruşturma başlatıldığı bildirildi.

Peki sonrasında ne yaşandı?


Savcı: İnandırıcı delil olmalı


Şüpheli Selçuk Özdağ soruşturma dosyasında yer alan bilgilere göre; “Milletimize gideriz, mahcubiyetlerinden dolayı çocuklarının yüzlerine bakamazlar, milletin yüzüne bakamazlar” dediğini ancak “dünyayı başlarına yıkarız” cümlesini kurmadığını söyledi. Yeniçağ yazarı Orhan Uğuroğlu da bilgi sahibi sıfatıyla alınan ifadesinde özetle, köşe yazısında yer alan beyanların şüpheli tarafından ifade edildiğini, kendisinde de görüşme anına ilişkin bir kaydın bulunmadığını ifade etti. Özdağ tarafından sunulan söyleşi içeriğine ilişkin kaydın çözümlenmesine ilişkin bilirkişi raporunda, yazı içeriğindeki tehdit içerikli hususların teyit edilmediği anlaşıldı.

Dosya kapsamındaki deliller değerlendirildiğinde; Orhan Uğuroğlu tarafından kaleme alınan köşe yazısı, içeriği ve tanık Uğuroğlu’nun yazı içeriğini doğrulayan beyanlarının Özdağ’ın aleyhine olduğu belirtildi.

Ancak...

“Selçuk Özdağ tarafından sunulan ve bilirkişi aracılığıyla çözümlenen söz konusu mülakat içeriğine ilişkin konuşma kaydının şüphelinin lehine olduğu anlaşılmaktadır. Ceza adalet sistemi her türlü şüpheden uzak, kesin, objektif ve inandırıcı delillere göre gerçeğin ortaya çıkarılması amacını taşımaktadır” tespiti yapıldı.

Soruşturma dosyasında “ifade özgürlüğü” vurgusunun yapıldığı bölümlere yol alalım!

Erdoğan’ın duyurduğu eylem planına atıf


Dosyada 34 ayrı başlıkta “düşünce özgürlüğü/ifade hürriyetine” yer verildiğinin altını çizelim. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2, 12, 25 ve 26’ncı maddelerine “özgürlük” üzerinden atıf yapıldığını söyleyelim. Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi içtihatlarının ayrı ayrı anlatıldığına da vurgu yapalım.

Hatta...

Dosyanın 7’nci maddesinde “İnsan Hakları Eylem Planı”yla kararın gerekçesinin somutlaştırıldığının altını çizelim:

“... Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 2 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından kamuoyuna duyurulan İnsan Hakları Eylem Planı’nda temel hak ve hürriyetlerin önemi vurgulanmış, herkesin kanaat ve ifade özgürlüğüne hakkı olduğu; bu hakkın müdahale olmaksızın kanaat taşıma ve herhangi bir yoldan ve ülke sınırlarını gözetmeksizin bilgi ve fikirlere ulaşmaya çalışma, onları edinme ve yayma serbestliğini de kapsadığı düzenlenmiştir.”

Savcının değerlendirmeleri özetle şöyle:

“... Şüpheli ile Yeniçağ yazarı Orhan Uğuroğlu arasında mülakata ilişkin kaydın objektif nitelikte somut bir delil olduğu...

“... Söz konusu kayıt içeriğinde şüphelinin YSK başkan ve üyelerine yönelik suç oluşturan bir tehdit ifadesinin bulunmadığı...

“... Şüpheli hakkında kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak objektif ve somut delilin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Şüphelinin mülakat içeriğinde yer alan beyanatlarının değerlendirilmesinde; kendisine seçimlerle ilgili sorulan soruya verdiği yanıtların ifade özgürlüğü kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.”

Sonuçta ne mi oldu?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Özel Soruşturma Bürosu Savcısı, 5 Temmuz 2022’de şu kararı verdi: “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçu oluşturmadığı, kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin bulunduğuna ilişkin somut bir delilin bulunmadığı... Halkı, kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı hukuken değerlendirilmiştir. Şüpheli hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildi.”

Şimdi... Bir tarafta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu kararı bir tarafta Selçuk Özdağ kararı!

SORU ŞU: YSK üyelerini eleştirmenin “ifade özgürlüğü” olduğuna karar veren savcı ile “hakaret” üzerinden “siyasi yasak” isteyen savcı arasında nasıl bir fark var? Karar okuyucunun!