Göçmen meselesine insanlık penceresinden bakarım.

Kimse, durduk yerde yerini yurdunu bırakıp başka bir ülkeye göç etmek istemez.

Mutlaka bir nedeni vardır: Savaş, devlet baskısı, yoksulluk...

Suriyeliler de ülkelerindeki iç savaştan kaçmıştı.

(Başka ülkelerin desteğiyle silahlanıp kafalarındaki devleti Suriye’de kurmak için savaşa başlayanları, terör örgütlerini kastetmiyorum elbet.

Yurtlarını, yuvalarını geride bırakıp hiç bilmedikleri yerlerde yaşamak isteyen sıradan insanlardan söz ediyorum.)

İçinde bulundukları durum onların tercihi değil, çaresizce tutunduğu tek seçeneğidir.

Biraz sonra yazacaklarıma bu görüşümü bilerek yaklaşın lütfen.

★★★

Hatay’da gittiğim her yerde, Kırıkhan’da, Antakya’da, Defne’de, Samandağ’da ve İskenderun’da aynı cümleyi duydum:

“Biz şehirden gidersek, evimizden mahallemizden uzaklaşırsak evlerimize Suriyeliler yerleşir.”

İster Sünni Türk, İster Alevi Arap, İster Sünni Arap olsun, etnik köken, mezhep fark etmeksizin bütün Hataylılar bu cümleyi kuruyor.

İnsanlar, büyük çadır kentler yerine mahallelerinde küçük çadır grupları istiyor. Kırsal kesimlerde evinin, bahçesinin önüne çadır kurmak isteyen yüzlerce insan gördüm, konuştum.

Kırıkhan’da bir yönetici, büyük çadır kente Suriyelilerin yerleştiğini, halkın o çadır kentte kalmak istemediğini ve mahallelerine çadır istediğini anlattı.

Herkes “Hatay’a sahip çıkalım, depremi ve şehirden ayrılanları fırsata çeviren Suriyeliler yüzünden şehrin demografik yapısı değişmesin” diyor.

BU UYARININ ALTINDA BİR DÜŞMANLIK DEĞİL, CİDDİ BİR ENDİŞE VAR.

Bu endişe doğal olarak kentte 1938’de Hatay’ın Türkiye’ye dahil olduğu günlerdeki gibi bir hava yaratmış. Ben adını “HATAYLILIK BİLİNCİ” diyorum.

Devlet, afet yaralarını sararken bu konuyu dikkate almalı.

O insanların, yani Hataylıların Suriyelilere düşman oldukları için değil, Hatay’ın ve dolayısıyla Türkiye’nin geleceğini düşünerek böyle bir endişe duyduklarını unutmamalı.

Karar vericiler, Samandağ’ın, Defne’nin, Antakya’nın, Kırıkhan’ın, İskenderun’un, Arsuz’un demografisini değiştirecek hiçbir gelişmeye izin vermemeli.

Yazmasam haksızlık olur!


Hatay’a ODTÜ Mezunları Derneği Yönetim Kurulu üyesi Can Doğan’la gittik.

Can’la, ODTÜ yabancı dil hazırlık okulunda tanıştığımız günden bu yana arkadaşız.

ODTÜ Mezunlar Derneği, depremden sonra büyük bir sınav verdi. Deprem bölgesine 52 TIR dolusu yardım gönderdi. Her TIR, doğrudan ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldı ve bir şişe su dahi zayi edilmeden depremzedelerle buluştu.

Dernek şimdilerde 500 çadırı 500 soba, 1000 uyku tulumu, yakacak ve battaniyeyle bölgeye ulaştırmaya çalışıyor.

Can’la birlikte Defne ilçesinde yardımların toplandığı okul binasına da gittik. ODTÜ İzci Topluluğu’ndan bir grup öğrencinin muhteşem bir sistem kurduğunu gördük. Her malzeme bir sınıfa toplanmış. Her sınıf bir öğrenciye emanet edilmiş.

Bir yardım talebi geldiğinde o sınıflardaki öğrenciler hemen harekete geçiyor. Kutu doluyor, kapatılıyor ve etiketleniyor. Depremzede okula gelmişse, kapıda kimlik kontrol edilerek teslim ediliyor. Depremzede gelemiyorsa Antalya’dan gelen bir Off Road ekibinden insanlar 4X4 araçlarıyla en uzak köylerde dahi olsalar o kutuyu depremzedeye ulaştırıyor.

Binaya giren, çıkan bütün yardımlar kayıt altında. Bütün kayıtlar Ankara’dan dahi görülebiliyor.

Ne bir kuyruk ne bir perişanlık.

Gerçek ihtiyaçlar net bir şekilde belli oluyor.

Gurur duydum.

“Yazmasam olmaz” deyip sizinle de paylaşmak istedim.

O nedenle sizden de rica ediyorum.

ODTÜ Mezunlar Derneği ile temasa geçin. Depremzedelerin barınma, ısınma ve gıda ihtiyaçlarının bir ucundan tutun.

Yardımlarınızı gözünüz arkada kalmadan onlara emanet edin.