Önce kırmızı çizgi konusunu ele almama sebep olan haberi anlatayım. İsrail’de  cumhurbaşkanlığı partiler üstü bir posttur. Orada bizdeki veya ABD’deki gibi partili cumhurbaşkanlığı (başkanlık diye okuyun) değil, Millet İttifakı’nın ihya etmek istediğine benzer bir parlamenter düzen vardır. İsrail’in milliyetçi ve biraz da dinci Başbakanı Binyamin Netanyahu, bundan bir süre önce, dinci seçmenden gelen baskı yüzünden İsrail’in yargı sistemini değiştirmek üzere harekete geçmişti. Geçmese, başbakanlığı kaybedecekti. Çünkü mecliste çoğunluğu dinciler sayesinde sağlıyordu. Değişikliğin amacı, yargı erkinin yetkilerini kısıtlamak ve yüksek yargıçların seçiminde siyasi iktidarı daha etkin kılmaktı. Muhalefet cephesi bu değişikliğe şiddetle karşı çıktı. Protestocular sokaklara döküldü. İsrail halkı adeta ikiye bölündü. Bölünme “Yahudilik veya Demokrasi” (Judaism or democracy) şeklinde ifade ediliyor. İhtilaf o kadar derinleşiyor ki; bir “iç savaş” çıkma ihtimali telaffuz edilmeye başlanıyor. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı İsak Herzog, “İç savaş benim kırmızı çizgimdir. Neye mal olursa olsun buna izin vermeyeceğim” diyor. Adalet sisteminin yeniden şekillenmesi için “Halkın Tasarımı” diye adlandırdığı bir yargı reformu hazırlayıp kamuoyuna sunuyor. Bu arada, yargıyı, siyasi iktidarın adeta emrine vermek isteyen “dincilerin” İsrail’in bekası için Filistin halkına en sert şekilde davranılması gerekir fikrini savunduğunu da ekleyim. Muhalifler bu konuda çok daha ılımlı davranıyor.

İHTİLAF YÖNETİMİ

Herzog’un, İsrail’in bölünmesi benim kırmız çizgimdir sözü, belleğimdeki “kırmızı çizgi” kavramıyla örtüşmedi. Kırmızı çizgi çizmek, “İhtilaf Yönetimi” (Conflict Management)  literatüründe “tehdit” etmektir. Taraflardan biri diğerine “eğer sen benim çizdiğim kırmızı çizgiyi geçersen, seni çizgi gerisine ittirmek için zora başvururum” der. Mesela Rusya, Ukrayna’ya “NATO’ya üyelik için başvurursan, ülkeni harabeye çeviririm, bu bir kırmızı çizgidir” demişti. Yani “Ülkeni enkaz yığını haline sokmak benim de işime gelmez. Bunun bana da ciddi maliyeti olacağını biliyorum ancak senin NATO’ya  katılmanın bana maliyeti o kadar büyük ki, bunu bile yaparım” demiştir. Ama Ukrayna’yı kararından döndürememiştir. Benzer sözleri biz de Yunanistan’ı, karasularını genişletme kararı almaktan caydırmak için söylüyoruz. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, “İç savaş benim kırmızı çizgimdir, neye mal olursa olsun, buna izin vermem” derken kimi veya kimleri neyle tehdit ediyor? İç savaşın önlenmesi için İsrail’de askeri darbeye izin verebileceğini mi ima ediyor? Anlamadım velhasıl!

TEHDİT ETME, VAAT ET

İhtilaflar ya “vaat” ya da “tehdit” ile çözülmeye çalışılır. Hiçbir şey vaat etmeden veya hiçbir tehdit unsuru kullanmadan ihtilaf çözülmez. Vaat yerine getirilmişse, ihtilaf çözülmüş; getirilmemiş ise çözülmemiş; tersine tehdit yerine getirilmemişse ihtilaf çözülmüş; yerine getirilmişse çözülmemiş demektir. Vadini yerine getiren, ihtilafın çözümünden belli bir yarar sağlar. Bu yarar, yerine getirilen vaadin maliyetinden büyükse (ki öyle olmalıdır) çözüm iktisadidir. Tehdidi yerine getiren, ihtilaf çözülmediği için henüz bir şey elde edememiştir. Üstelik şimdi tehdidi yerine getirmenin maliyetine de katlandığı için çift yönlü zarardadır. Bu sebeple ihtilafları çözerken, kırmızı (tehdit) yerine, yeşil (vaat) çizgisi çizmek daha rasyoneldir. Esas zor olan, kişinin kendine kırmızı çizgi çizmesidir. Mesela pek çok kimse “Kutsalıma sövdürmem, bu benim kırmızı çizgimdir. Söven olursa, onu sövdüğüne pişman ederim” der. Ama asla “Ben kimsenin kutsalına sövmem. Bu benim kırmızı çizgimdir. Es kaza ağzımdan böyle bir söz çıksa, kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa, gider karşı taraftan af dilerim” demez. Ama bol bol tehdit sallar. Kendini açmaza sokar.

SON SÖZ: Tehdidin küçüğü işe yaramaz, büyüğü maliyetini kurtarmaz.