Son 500 yılın en yıkıcı depremlerinden biri 6 Şubat 2023’te ülkemizde vuku buldu. Yerbilimci hocalarımızın konuşmalarını izliyorum. En sık kullandıkları ifade, “Fay hattının geçtiği yerlerde deprem olacağı kesindir ama tarihi bilinemez.” Sürekli  böyle konuşan bir yerbilimcinin, deprem olduktan sonra “ben bildim” demesinin bir ağırlığı yoktur. Değerli olan ne kadar süreyle olmayacağını söyleyebilmektir. İktisatçılar arasında genel kabul görmüş bir kural vardır. Eğer ileriye dönük bir kestirimde bulunacaksan ya sayı ya da tarih söyle. Ama ikisini birlikte söyleme. Mesela dolar 25 lira olacak diyeceksen sakın tarih verme. Tarih vereceksen doların fiyatını söyleme. Yapılması gereken açık ve nettir: Mademki, deprem üreten yer kırıkları üzerinde yaşıyoruz, öyleyse binalarımızı, depremde en az etkilenecek yörelerde ve en az hasar görecek şekilde inşa etmeliyiz. Bunu söylemek de marifet değil. Herkes söylüyor. Peki niçin gerekeni yapmıyoruz? Çünkü teknik değil, finansal ve hukuksal çözüm geliştiremedik.

BAZI ŞEYLERE OLMADAN ENGEL OLUNAMAZ

27 Mayıs 1960 darbesini yapan “vatan kurtarıcı” askerler arasında, ülkenin yönetimi konusunda ihtilaf çıkmıştı. 38 üyeli Milli Birlik Komitesi, 14’ler ve 24’ler olarak ikiye bölünmüştü. Anlaşıldı ki; cuntanın adını da “milli birlik” koyalım demekle birlik sağlanamıyordu. Darbe için birlik olanlar, iş siyasete gelince ikiye bölündü. Çünkü, bölünme kalubeladan beri siyasetin fıtratında vardır. Komitenin dışında da darbeciler vardı. Bunlardan biri de gidişattan memnun olmayan ve yeni bir darbeyle başa geçip ülkeyi hızla kalkındırmak isteyen Albay Talat Aydemir’di. Aydemir 21 Mayıs 1963’te darbe girişiminde bulundu. Girişim bastırıldı, Aydemir yargılandı ve idam edildi. Kalkışmadan kısa süre önce dönemin Başbakanı İsmet İnönü “Yakında önemli bir şey olacak” demişti. Dört gün sonra darbe oldu. Gazeteciler İnönü’yü “Anlaşılan siz bu darbe girişiminden haberdardınız; niçin engel olmadınız” diye sıkıştırınca, Paşa da “Bazı şeylere, olmadan engel olunamaz” demişti.

BUNDAN SONRA DEPREME DAHA DAYANIKLI BİNA YAPARIZ

Ağustos 1999 depreminden sonra depreme dayanıklı bina üretme kültürümüz hem teorik hem de pratik olarak çok gelişti. Ama anlaşılan bu gelişme yeterince yaygınlaşmamış. Bu afetten sonra inşaatta ikinci bir “kültür sıçraması” yapmamız gerekecektir. Belki de “deprem olmadan, depreme dayanıklı kentler” inşa edilemiyor. Henüz hasar tespiti bitmedi. Resmi açıklamalardan benim çıkardığım sonuca göre, sıfırdan 200 bin bağımsız bölüm üretmek gerekecek. Bu da yaklaşık 20 milyon metrekare inşaat demektir. (Pazar günkü yazımda bunu 21 milyon metrekare olarak tahmin etmiştim. Attım, tuttu galiba.) Maliyet, kabaca 20 milyar dolardır.

TAPULAR MENKUL DEĞER HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLMELİDİR

Bu devasa misyon yeni bir “Kentsel Dönüşüm” seferberliği ilanını gerektirir. Bu seferberliği, ekonomik olarak gerçekleştirmenin önündeki en büyük engel vatandaşın elindeki bina, bağımsız bölüm ve arsa tapularıdır. Vatandaş elindeki tapuyu “rant kaldıracı” olarak kullanmak isteyecek ve bu amaçla binlerce hukuki ihtilaf ve “yürütmeyi durdurma” kararı çıkartacaktır. Bu engeli ortadan kaldırmanın yolu “gayrimenkul tapularını” bir tür “menkul değer” haline dönüştürmektir. Vatandaşın sahip olduğu arsa, bina ve bağımsız bölümler “hamur” edilip deprem öncesi değerine göre “gayrimenkul pay senedi” şekline sokulup bölüştürülmelidir. Çatlaklardan uzak sağlam zeminler üzerine inşa edilecek binaların yapımı tamamlandıktan sonra depremzedeler, bu senetlerle istediği yerde bağımsız bölüm satın alıp tekrar “gayrimenkul tapusuna” kavuşacaktır.

Son söz: Hukuk çözüm içindir.