Sevgili okurlarım, 50 bin’e yakın, belki daha fazla insanımızı yitirdiğimiz felaket sonrasında ülkemizin belli bölgeleri enkaz yığınına dönüştü.

Ancak bu ortamda dikkat çekmeyen başka yığınlar da var.

Onlardan birini bugün size kısaca anlatmak istiyorum ki bu iktidarın bazı marifetleri daha biraz olsun açığa çıksın.

Mustafa Kemal Paşa 1920’li yıllarda Ankara’yı yeni devletin başkenti ilan ettiğinde bu bozkır kasabasının sınırları belliydi.

Şimdi şu tabloyu gözünüzde canlandırmaya çalışın.

★★★

Günümüzde iki eski Meclis binasının olduğu cadde...(Onun yukarısı bugünkü Ulus meydanı ve kasabanın merkezi.)

Aynı cadde üzerinde 1927 yılında yapılan Ankara Palas da yer alıyor.

Buradan tren istasyonuna doğru devam edin...

Bataklık bir araziden geçiyorsunuz. Pislik ve sivrisinek yuvası...

Bugün o yolun sol tarafında sonraki yıllarda yapılan Gençlik Parkı yer alıyor.

Yolun sağ tarafında ise o yıllarda at yarışları yapılıyor.

Yeni devletin daha ilk yıllarında bile atçılık gelişsin diye çaba harcanıyor.

İlk Meclis binasından tren istasyonuna sadece at ya da eşek sırtında veya atlı arabayla gitmek mümkün.

Sonraki yıllarda Ankara büyüdükçe devreye tek tük motorlu taşıtlar giriyor.

★★★

Ankara’da herhangi bir spor tesisi yoktu...

Cumhuriyet yönetimi o bataklık yolun sağ tarafında modern bir stadyum inşa ediyor.

1936 yılında hizmete açılan bugünkü 19 Mayıs stadı.

Uzun yıllar boyunca Ankara’nın tek modern stadı olarak hizmet veren, maçların yapıldığı, törenlerin düzenlendiği, 23 Nisan, 19 Mayıs gibi ulusal bayramların kutlandığı bir spor alanı...

Alan çok büyük...

Devletin bu büyük arazisi çok sayıda spor tesisinin yapılmasıyla birlikte, yıllar içerisinde bir spor alanına dönüştürülüyor.

- 19 Mayıs stadı.

- Halter, güreş, boks gibi çeşitli spor dalları için küçük boyutlu kapalı idman ve spor salonları.

- Eskrim salonları.

- Atletizm pistleri...

- Ve tenis kortları.

★★★

Türkiye’de günün birinde AKP isimli bir partinin iktidar olmasıyla birlikte her şey altüst oldu!

Bunlar kafayı 19 Mayıs stadına taktılar.

İnşaat çürük, yıkmak gerekiyor!

Oysa böyle bir durum yoktu, belgelerle kanıtlanmıştı.

İkinci neden, açıkça söylemeleri mümkün olmasa bile o kafalara göre çok daha önemliydi:

Tenis Kulübü’nde içki servisi de yapılıyor, statla birlikte orasını da yıkmak gerek!..

Ve spor alanında yer alan bütün yapıları yıkmaya karar verdiler.

★★★

Birbiri ardına davalar açıldı...

Mahkeme yıkım kararlarını iptal etti...

Ve günün birinde dozerler araziye girdi.

Yıkım başlamıştı.

Önce 19 Mayıs stadı, sonra öteki kapalı salonları ve atletizm pisti yıkıma uğradı.

En sonunda sıra, ormana dönüşen yemyeşil bahçesinde ‘içki içilen’ Tenis Kulübü’ne geldi.

O güzelim alanda da yıkım hızla başladı.

Yıkılıp enkaza dönüşen sadece orası değildi.

Arazide ne varsa bitirildi, her yer dümdüz edildi.

İrili ufaklı spor salonları, atletizm pisti, her şey toza toprağa dönüştü.

★★★

Tenis Kulübü bahçesine arada sırada arkadaşlarla giderdik.

Sanırım 15-20 adet kapalı kort ve açık kort vardı.

Peki ama o güzelim tesisleri niçin yıktılar?

Yanıtını bilen yok.

Yerine ne yapacaklar?

Onu da bilen yok.

Bir ara millet bahçesi yapılacağı söylentileri çıkmıştı ama doğru yanıtı bilmek bizim için mümkün olmuyor.

Yoktan var edilen o güzelim spor kompleksini bile mahvetmeyi içlerine sindirdiler...

Hayrını görsünler!



Sevgili okurlarım, Vural Savaş’tan kısa süre sonra Yargıtay emekli Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nu da dün yitirdik.

AKP iktidarının çekemediği, tahammül edemediği hukukçuların en başında idi...

Oynanmak istenen hukuk oyunlarını açığa çıkarır, sağlam hukuk bilgisiyle iktidar hukukçularının her birini ayrı ayrı dize getirirdi.

Söyleyecek söz bulamıyorum.

Elinde hiç sönmeyen sigarasıyla muhteşem bir sohbet adamı...

Bazen bana da uğrar ve saatlerce sohbet ederdik. Öğretirdi.

Sonsuz deneyimleriyle birlikte adeta bir anayasa ve hukuk hocası idi.

Bir süredir hastaydı ama öleceğini hiç düşünmemiştim.

Sabih abimize Allah’tan rahmet diliyorum.