Sevgili okurlarım, Türkiye’de yapılan seçimler ne yazık ki hiçbir zaman güvenilir olmadı.

Her seçimde itirazlar birbirini izledi.

Geçmiş seçimlerde Yüksek Seçim Kurulu tarafsızdı.

Ne zaman ki AKP iktidar oldu, YSK ile birlikte bu kavram da yok edildi.

Yargıtay ve Danıştay’da YSK üyelerinin seçimi yapılacağı zaman, onları seçecek olan Yargıtay ve Danıştay üyeleri için adeta bir kural vardı.

YSK üyelerine maaş dışında ek ödeme verilirdi.

Aile bütçesine yük getiren bu durum özellikle belli harcamaları ister istemez yüksek olan adaylar için önem kazanırdı.

Örneğin çocuk okutuyor ya da kirada oturuyor olması gibi... O zaman herkese verilecek lojman yoktu.

Onların kazanması istenir ve biraz da ahbap çavuş ilişkisiyle oylar ona göre verilirdi.

★★★

YSK üyeliği şimdi epeyce önem kazandı.

Lüks bir bina...

Her üyeye banyolu tuvaletli özel odalar, sekreterler...

Her birine ayrıca lüks makam araçları...

Ve hakim maaşı dışında ek ödemeler.

Günün birinde siyasi iktidarlar bu gerçeği fark edince ortalıkta bazı söylemler dolaşmaya başladı,

“Biz öteki gerekçeleri bırakalım bir yana da YSK üyeliğine kendimize yakın duracak üyeler seçelim.”

Dikkat ediniz, bugünkü dahil son yıllarda YSK bütün kararları oybirliği ile alıyor!

★★★

Geçmişte güzel bir uygulama daha vardı...

Seçimlere belli bir süre kalınca hükümetin üç üyesi, yasalar uyarınca görevlerinden istifa etmek zorunda idi.

Onların yerine başbakan tarafından seçimden üç ay önce üç adet ‘tarafsız bakan’ atanır ve seçimde onlar görev yapardı.

İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları.

Gerçi onların tarafsızlığı tartışmaya hep açıktı.

Yeni atananlar genelde görevden ayrılan bakanların ‘müsteşarları’ olurdu...

Yani o zamanki iktidar tarafından atanmış olan yüksek bürokratlar.

Bunların ne ölçüde tarafsız olduğu hep tartışma konusu olurdu ama en azından böyle iyi niyetli bir uygulama vardı.

★★★

Peki niçin bu üç bakan?..

İçişleri Bakanı seçim öncesinde memlekette asayişi korumakla yükümlü...

Adalet Bakanı yargının, hakim ve savcılarla birlikte seçim kurullarının da tarafsız kalmasını sağlayacak olan siyasetçi.

Üçüncü olarak Ulaştırma Bakanı vardı...

O yıllarda teknoloji böylesine ilerlemiş değildi. Bir PTT’miz vardı ve haberleşmeden sorumlu idi.

Haberleşme çoğunlukla mektup, telgraf ve sabit telefonlardan, belki bir miktar da teleksten oluşurdu.

Ulaştırma Bakanı haberleşmenin siyasi baskıdan uzak kalmasının güvencesi idi.

Yasa koyucu bunları düşünmüş, yetersiz kalacak bile olsa bu “Üç bakan” önlemini almıştı.

Şimdi ne var!



Sevgili okurlarım, önümüzdeki seçimlerde sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde oy kullanacak bir milyonu aşkın seçmen var.

Yurt dışındaki oylar konsolosluklarda ya da kiralanan başka mekânlarda kullanılacak.

Sandıklar seçimden günler önce hazırlanacak ve oy verme işlemi yine günler önce başlayacak.

Sandıklara atılan oylar ertesi gün için saklanacak, başka bir deyişle seçim günü akşamı açılana kadar bekletilecek.

Konsolosluklarda sadece yurt dışında yaşayan ve kayıtlı olan seçmenlerin oy kullanması mümkün olacak.

★★★

Dün yurt dışından tanıdığım ve sözüne güvendiğim bir okurum bir Avrupa ülkesinden aradı...

“İki gün önce bir arkadaşımla birlikte bizim buradaki konsolosluğa gittik, kayıtlı olup olmadığımızı araştırdık. Ancak bu konsolosluk binalarından kimler sorumlu ise şunu iyi bilsinler...

Tam bir keşmekeş ve kargaşa vardı. Görevliler öylesine yoğundu ki yüzümüze bakmaları bile mümkün olmuyordu.

Sinirler gergin, ortalık kalabalık, herkes listelerde ismini bulma telaşında.

Herkes birbiriyle tartışıyor.

Müdahale edilmese yumruklu kavgalar çıkacak.

Biz böyle bir ortamda kaydımızı bin bir güçlükle bulabildik ama böylesine bir ilkellikten ülkemiz adına üzüldük...”

Şimdi YSK tarafından ilan edilen listede ilkel Afrika ülkeleri, hiçbir Türk’ün yaşamadığı kabile devletleri bile var.

Yurt dışından gelecek hileli hurdalı oylar seçim sonucunu bile değiştirir.

Kendi adıma söylüyorum, yurt dışından gelecek sonuçların doğru ve dürüst olduğuna inanmayacağım.