Sevgili okurlarım, büyük felaketin acılarını ve sorumsuzluğun izlerini on binlerce insanımızın cesetleri üzerinden sürdürmeye kalkışanlar var.

Bu felaket ortamında bile seçim edebiyatı başlatıldı.

Seçimler ertelensin edebiyatı...

Depremin acıları henüz taze iken böylesine bir tartışmanın gündeme getirilmesi acıdır, utanç vericidir.

Bu tartışmayı iktidar partisi başlattı.

Bülent Arınç’ın ağzından...

★★★

Bu deprem aslında AKP’yi vurdu.

Bir yerde haklılar.

Böylesine bir yıkımın altından kalkmak ve üstesinden gelmek gerçekten zor iştir.

Milyonlarca insanımız şu veya bu biçimde acı çekiyor.

Yakınlarını yitirdiler, konutları ve iş yerleri yerle bir oldu.

Hem maddi hem de manevi açıdan büyük yıkıma uğradılar.

★★★

Bülent Arınç bu sözleri acaba kendiliğinden mi söyledi?

Hayır...

Böylesine kritik bir ortamda böylesine kritik sözleri değil Arınç, hiçbir AKP mensubu kendiliğinden söyleyemez.

Bu mümkün değildir.

Şimdi depremin yaraları biraz soğusun, hep birlikte göreceğiz...

Seçimler ertelensin edebiyatı yaygınlaşacak...

★★★

Seçim gerçeği AKP’yi zaten korkutuyordu.

Deprem olmasa bile iktidarın ilk seçimde gideceği üç aşağı beş yukarı adeta belli olmuştu.

Ancak gelin görün ki normal koşullarda seçimlerin ertelenmesi anayasa uyarınca (savaş hali dışında) mümkün değildi.

Şimdi deprem bu erteleme için acaba yeni bir gerekçe mi yapılmak isteniyor?

İktidarın değişmesi bu yolla mı engellenmek isteniyor?

★★★

Depremin yaraları henüz çok sıcak...

Yara sıcakken acısı tam olarak duyulmaz, soğudukça duyulur.

Biz millet olarak şimdi bu aşamadayız.

Günler geçecek, haftalar ve aylar geçecek ve acı gerçeklerle o zaman yüz yüze geleceğiz...

Seçim tartışmaları işte o zaman netleşip karara bağlanacak...

Ve seçimlerin ertelenmesi iktidar açısından biraz zor olacak!

Normal seçim olsa zaten kaybedeceklerdi.

Deprem üzerine tuz biber ekti, kaybetme sürecini hızlandırdı.



Sevgili okurlarım mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Bu deprem olayında çok ilginç bir olaya tanıklık ettik.

Aynı deprem Suriye’de de oldu.

Suriye deyip geçmeyin, 911 kilometre sınırımız var.

Ancak kırılan fay hatları ilk sırada bizi vurdu.

Komşumuz işi bizden biraz daha ucuza atlattı.

Binlerce binası yıkıldı, yaklaşık dört bin kişi can verdi.

Yabancı medyayı izleyenler görmüştür, haberler hep “Türkiye ve Suriye’de yıkıcı deprem” başlığı ile verildi.

★★★

Bizim medyamız bu felaketin Türkiye boyutunu günlerce verdi ama Suriye’deki yıkıma birkaç cümleyle olsun asla değinmedi.

Oysa on binlerce masum insan orada, sınırımıza 30-40 kilometre uzaklıkta aynı felaketi yaşıyordu.

Üstelik Suriye gibi az gelişmiş bir ülkede halkın başına gelen de azımsanacak bir durum değildi.

Bizimkiler herhalde şöyle düşünüp karar vermişti:

“Esad’dan bize ne... Her koyun kendi bacağından asılır. Kendi derdine kendi yansın!”

★★★

Esad şudur budur, severiz veya sevmeyiz...

Ama şunu kabul edelim, bu deprem felaketi sonrasında Suriye’nin başına gelenleri bir miktar ıskaladık.

Hem de bilerek...

Bir tek devlet adamı yetkilimiz, göstermelik bile olsa Suriye halkına başsağlığı dilemedi.

Oysa siyaset ayrı iştir ‘insanlık’ ayrı.

Suriye depremini görmezden geldik.

Biraz ayıp ettik!