Sevgili okurlarım, Türkçemize yerleşmiş çok anlamlı bir atasözümüz vardır...

Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin.

Ya da

Allah bizi kimseye muhtaç etmesin.

Kim olursak olalım muhtaç olmak, başkalarına el açmak kötü bir şeydir.

Ama çok sık kullandığımız bazı atasözlerimiz sadece insanlar için değil ülkeler ve devletler için de geçerlidir...  

İnsan muhtaç olursa çaresi şu veya bu biçimde bulunur.

Ama devlet muhtaç duruma düşerse çözümü zordur ve onur kırıcı olur.

Gidip başka ülkelerin kapılarını para için çalarsınız. O el kapılarında açıkça yalvarıp yakarmasanız bile sizin muhtaçlığınız ve zor durumunuz hemen anlaşılır.

★★★

Türkiye Cumhuriyeti şimdi işte bu açmazların tam da göbeğinde yer alıyor. Ne yazık ki böyle.

Başımızda partili bir Cumhurbaşkanı var!

Birkaç hafta öncesine kadar pek çok ülkeye sert çıkar, posta koyar ve gerektiğinde tehditler savururdu.

Her sabah onun çeşitli ülkeleri tehdit eden sözleriyle uyanırdık.

Ama sadece o kadarla yetinmez, onun başka ‘yeni keşiflerini’ de öğrenme fırsatını bulurduk:

“Bütün dünyada yeni bir Türkiye yüzyılı başlatıyoruz!”

★★★

Dünyada nasıl bir Türkiye yüzyılı olabilir?

Acaba kaç ülke bu kavramı ciddiye aldı?

Aldılarsa ne dediler, yoksa güldüler mi?

Ne bilelim biz, belki haberleri bile olmadı.

Ya da şöyle demiş olabilirler...

“Yav arkadaş bunlar kendi Cumhuriyet’lerinin 100. yılını kutlamaktan bile aciz ama şimdi bütün dünyada yeni bir Türkiye yüzyılı olacağını ilan ediyorlar. Kendi toplumlarıyla dalga geçsinler de, işin içine bizi de katmaya kalkışmasınlar!”

★★★

Çok doğru bir atasözümüz daha var.

Zaten atasözleri her zaman olmasa bile doğru ve anlamlıdır.

Büyük lokma ye, büyük konuşma.

Yıllardır başımızda olanların saraylarında ve lüks yaşamlarında yediği lokmaların büyüklüğünü küçüklüğünü bilemeyiz.

Ama dış politika dahil her konuda büyük konuştuklarına, büyük konuşma tutkusu uğruna Türk Milletine ve bütün dünyaya yüzlerce kez yalan söylediklerine, kendilerince gövde gösterisi yaptıklarına tanık olmadık mı!

★★★

Tanık olduğumuz son olay bu söylediklerimin en somut kanıtıdır...

Bir manyağın Kuran yakması sonrasında AB üyesi İsveç’i tehdit ettiler...

Bunu yaparken ellerinde çok büyük bir koz vardı.

“Madem İsveç bu gibi olaylara göz yumuyor, geri adım atmadığı ve özür dilemediği takdirde onların NATO’ya girmesine ret oyu verip işi bitireceğiz...”

(Bir ülkenin NATO’ya üye olabilmesi için bütün üye ülkelerin kabul etmesi gerekiyor.)

Birkaç gün önce sona eren son NATO zirvesinde bizimkiler ABD başta olmak üzere Almanya, Fransa ve bütün ülkelerden diplomatik dilde ve kibarca uyarılar aldılar...

“Israr ederseniz siz zararlı çıkarsınız...”

Ve bu ‘Maceranın’, bu ‘Tehditlerin’ işe yaramadığını gördüler...

Bunun üzerine geri adım atmak zorunda kaldılar.

★★★

Şimdi önümüzdeki haftalarda ne olacağına bakalım!

Onca laf ebeliğinden sonra İsveç’in NATO üyeliğine alınmasını kabul edecekler.

Eeee, ne oldu o posta koymalara, o tehditlere, sert çıkışlara, gerçekten ne oldu?..

Ne işe yaradı?

★★★

Sadece İsveç meselesi değil...

Başka ülkelerle de durum vaziyetleri aynı!

■ İsrail’e ana avrat dümdüz giderlerdi. Devreye ABD girince sütlaç gibi yumuşayıp geri adım attılar. Büyükelçiliğimizi yeniden açtılar. İsrail artık bizim dostumuz oldu.

■ Yunanistan aynı durumda. Barış çubukları tütüyor.

■ Mısır öyle... Her gün sövdükleri Sisi yönetimini tanıdılar, Kahire büyükelçiliğimizi yeniden açtılar.

■ 15 Temmuz Fetö’cü darbe girişimi sonrasında petrol zengini Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bu iktidar tarafından acayip bir biçimde suçlanıyor ve darbeye destek verdiği iddia ediliyordu. İktidar medyası “Şerefsiz BAE” manşetleriyle doluydu. Şimdi bakanlarını falan gönderip o petrol zengini, para babası ülkeden para dileniyorlar. Sadece onlardan değil, Katar ve Suudi Arabistan dahil hepsinden!..Aman ya hacii zora düştük. Allah rızası için ver birkaç milyar dolar...

★★★

Peki bütün bunlar niçin oluyor?..

Bir süre öncesine kadar AB’yi boşlayıp Rusya’ya dönmüşlerdi...

Rüzgar gülü artık ters dönmeye başladı...

Kendilerini doyuracak mama’nın Rusya’da değil ABD ve AB’de olduğunu keşfettiler ve akla gelen ve gelmeyen bütün geri adımları atmak zorunda kaldılar...

Ve açıkladılar:

“İsveç Türkiye’nin AB üyeliğine destek verecek!”

Ama ötesini yine gizliyorlar:

“Biz de onların NATO’ya girmesini kabul edeceğiz!”

Her şey bu kadar basit.

Türkiye Cumhuriyeti 100. yılında işte böyle yönetiliyor...

Ve bunun adına “Bütün dünyada Türkiye yüzyılı” diyorlar.

Ne demişti atalarımız!

Büyük lokma ye, büyük konuşma.

Ne kadar doğru söylemişler.