Fenerbahçe Beko koçunun üst üste alınan mağlubiyetler sonrası yaptığı enteresan açıklamalar, topluma yemeklerden sonra verilen müsekkin misali:

"Kısıtlamalar zayıflar için konmuş oluyor. Bu şekilde yabancı kısıtlaması koyduğunuzda savaşmak istemeyenleri, zayıfları desteklemiş oluyorsunuz. Spordaki kısıtlamalar aslında zayıf insanlar içindir."

İşin içindeki biz eskiler, çok alışkınız bu tip açıklamalara. Hikaye 'cambaza bak cambaza' illüzyonundan başka bir şey değil; kaybedilen onca maç sonrası.

Sayın İtoudis... Daha dün ilk koçluk deneyimini yaşadığın Banvit'teyken ekonomik koşullar nedeniyle fazla sayıda Türk oyuncu ile oynuyordun. Övünerek bir de anekdot anlatıyordun. Panathinaikos’ta Obradoviç koç, sen yardımcı koçken, farklı kazanılan bir maç sonu, Panathinaikos Başkanı'nın istatistik kağıdını fırlatarak “Bir tane Yunan oyuncu oynamadı" diye sitem ettiğini anlatan sendin.

Şimdi ne değişti? Önün arkan sağın solun her yerin yabancı dolu. Ne anlatıyorsun sen?
Ama sen de haklısın! Sorunun muhatabı sen değilsin, Sayın Ali Koç ve heyeti tabii ki...

KADIN BASKETBOLU


ÇBK (Çukurova Basketbol) ile ilgili notlar alıyorum, bir gün daha detaylı yazmak için. Çünkü son yıllarda kadın basketbolu ile ilgili söylemler tabiri caiz ise arşı aştı. ÇBK, kurulduğu günden beri enteresan bir şekilde gündemde. En son icraatı, öncekilerle çok örtüşüyor aslında. Kadın Milli Takımı Başantrenörü Ekrem Memnun ile kontrat imzalanıyor, 3 gün sonra bu koçla Cumhurbaşkanlığı Kupası kazanılıyor. Ardından Memnun gönderiliyor. Yapılan açıklama ile kulüp, koçu itibarsızlaştırarak güya tatmin oluyor. Ve kimsenin sesi çıkmıyor.
Biz Ekrem’in avukatı değiliz, yanlış anlaşılmasın. Ancak Milli Takım koçunu bile saygısızca, Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı kazandıktan hemen sonra gönderiyorsanız ya sizde problem var ya da koç sorunlu demektir.

TÜBAD ve federasyon konuyu takip ediyordur nasıl olsa... Kadın basketbolu artık radarımızda, herkes artık kendisine çeki düzen versin derim...

ÇOCUKLARIMIZI OKULA GÖNDERMESEK...


Önceki hafta Adana’da oynanan bir liselerarası basketbol maçında yaşananlar, kurucu liderimizin "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" sözünü hatırlattı:

Adana’daki dörtlü finaller öncesi, İsmail Kulak Anadolu Lisesi; kendisinden daha güçlü olduğunu düşündüğü Eral Koleji ile eşleşmemek için, önceki maça, kaybetmek amacıyla, 5 oyuncu ile çıkıyor. İlk periyot 1-0 bitiyor! Yanlış okumadınız: Bir-sıfır. Devamında, 2. periyotta, maça 5 kişi ile gelen takımın 4 oyuncusu; teknik faul, diskalifiye, 5 faul gibi sebeplerle isteyerek oyun dışı kalıyor. Sahada 1 kişi kalan İsmail Kulak Anadolu Lisesi, kural gereği 'kendiliğinden yenilgi' ile müsabakayı kaybederek amacına ulaşıyor. Bir sonraki maçına ise tam kadro çıkıp mücadele ediyor ve rakibini 65-52 yenerek dörtlü finallere adını yazdırıyor.
Sonrasında yetkililer "Gereken yapılacaktır" gibi klişe açıklamalar yapıyor ve birtakım cezalar veriyor. En vahim açıklama ise İsmail Kulak Anadolu Lisesi müdürü Eyüp Erdoğan’dan geliyor:

“Sporun gereği böyle taktikler yapılmaktadır. Bunlar gayet normal. Ne yapayım, beden öğretmeninin kulağını mı çekeyim?"

Hatırlayanlar olacaktır. 2004 yılında yaşadığım ve rapor ettiğim benzer bir olay sonrası şimdiki FIBA Avrupa Başkanı Turgay Demirel “Şikenin tarifini yeniden yapmak lazım" demişti. Yıl 2023... Demirel’den hala bekliyoruz tarifi. Herhalde yağı-tuzu ayarlayamadı!

Sonuç olarak... Çocuklarımızı eğitim için okula gönderiyoruz ama çocuk orada kazanmak için her şeyin mübah olduğunu, sportmence mücadele yerine hile-hurda ile rakiplerin nasıl elimine edileceğini, hayatta başarılı olmanın sırrını hile yapmak, ahlaklı davranmamak, başkalarının hakkını çalmaktan geçtiğini öğrenip geliyor. Kimden? Öğretmeninden...

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer... Bir daha çocuğum olursa okula göndermemeyi düşünüyorum, ahlakı bozulmasın diye! Ne dersiniz, hem fikir miyiz?