Sevgili okurlar... Bugün Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimi var...

Herkes her şeyi söyledi, eteğindeki taşları döktü!

İkinci tur seçiminde vatandaş Türkiye’yi 5 yıl yönetecek Cumhurbaşkanı’nı seçecek...

İki aday arasında bir oy dahi fazla alan seçimi kazanacak.

Üzücü sahnelere sebep olan hayli çekişmeli bir seçim kampanyasından sonra finale geldik...

Erdoğan mı, Kılıçdaroğlu mu?

Bugün akşam saatlerinde belli olacak.

Sandık güvenliğinin sağlandığı, hilesiz, kavgasız, gürültüsüz yapılacak bir seçimde, seçmenin kararına hepimiz saygı duyacağız.

Her seçim günü uygulanan “yasaklar” nedeniyle bugün siyaset yapamayacağımız için, seçim dışı konulardan söz edeceğim.

★★★

Mustafa Gürcan benim 35 yıllık kadim bir okurumdur... Edebiyata meraklı, nitelikli bir insan... Herhangi bir ticari amaç gütmeden kitaplar yazıyor, bunları birkaç yüz tane bastırıp dostlarına hediye ediyor.

Tüm amacı ülke kültürüne hizmet etmek...

Mustafa Gürcan “Kardelen” adlı kitabını bana da göndermiş... İçinde güzel ve anlamlı öykülerle birlikte manzum fıkralar bulunuyor.

Kitabın son sayfasında “Fıkraların tamamına yakını Rahmi Turan beyefendinin köşe yazılarından alınmıştır” notu var.

Mustafa Gürcan benim köşe yazılarımdan ilham alarak bunları manzum hale getirdiğini açıklıyor.

Kitaptaki “Adalet öldü” başlıklı bir hikâyeyi okurlarıma nakletmek işitiyorum:

“Çok eskiden İngiltere’de bir gelenek varmış,

Sıradan vatandaş ölürse çan bir kere çalarmış.

Kilisenin çanının sesi duyulursa iki kez,

Ölenin asilden olduğunu bilirmiş herkes.

Duyulmuşsa eğer dört kez kilise çanının sesi,

Herkes bilirmiş, o giden kralın kendisi!

Günlerden bir gün mahkeme yanlış karar vermiş,

Suçsuz bir kişiyi yargılamış, ölüme mahkûm etmiş,

Aynı saatte kilisenin çanı beş kez vurmuş.

Halk merak etmiş, hemen koşup papaza sormuş,

Bilirdik kral öldüğünde çan dört kez çalardı,

Bugün beş kez çaldı, kraldan önemli ne vardı?

Papaz acı acı tebessüm ederek “Daha vahim bir şey oldu” demiş...

“Bugün ülkemizde ADALET ÖLDÜ”

Ağlarını ören trafikçiler!


Eskiden İstanbul’un önemli kavşaklarında trafik polisleri vardı... Trafiği yönetir, kilitlenmeyi önlerlerdi. Şimdi yok! Yıllardır alıştığımız o centilmen trafik polislerini göremiyoruz.

Onların yerine pusu kuran, vatandaşa ceza kesen trafik ekipleri var...

Otomobiller yollarda çılgın gibi gidiyormuş, sağa sola makas atıp diğer sürücülerin hayatlarını tehlikeye sokuyorlarmış, hiç önemli değil...

İstanbul trafiğinde her türlü delilik serbest!

Yabancı filmlerde görüyoruz. Trafik ihlali yapan sürücülerin peşine motosikletli ya da otomobilli polisler takılıp onları durdurur, tehlikeyi önler... Bizde böyle bir şey yok.

İstanbul’da trafik polisi pusu kurar, ceza yazar. Yani, trafik suçu işleyenlerin yüzde doksanına bir şey olmaz.

Hani örümcek de ağlarını örer, sineklerin takılmasını bekler ya... Onun gibi bir şey!

Amaç trafik kazalarını önlemek mi, yoksa cezalarla para toplamak mı, pek belli değil!

Bir de ara sokaklara dalıp av arayan vakıf çekicileri var.

Restoran valelerinin koruduğu ana caddelere diş geçiremeyince ara sokaklara dalıp yan yollardan araçları alıp götürmeyi marifet sayıyorlar!

TEBESSÜM   

Yüzerek nereye gidilir?


Selçuk Alagöz’den bir fıkra:

Temel ile Dursun denize girip yüzmeye başlamışlar...

Yüzmüşler, yüzmüşler... Bir ara Dursun:

“Ula Temel” diye bağırmış.

“Söyle, yine ne istiyorsun?” demiş Temel...

Dursun sormuş:

“Amerika’ya daha çok var mı?”

Temel kızmış:

“Nefesini boşa harcamayı bırak da, yüzmeye devam et!”

GÜNÜN SÖZÜ

İnsan doğasının bir kusuru da, hiçbir zaman gözünün doymamasıdır!