Ülkemiz bir fırtına içinde çalkalanıyor gibi...

Halkımız bir bekleyiş içinde...

Ne umut ediyor, kimi bekliyorlar?

“Altılı Masa gelsin kurtarsın” diye mi bekliyoruz?

Aslında böyle bir bekleyişe gerek yok... Bu ülkenin patronu biziz! Siz, biz, hepimiz... Oylarımız altın değerindedir.

Kendimiz güvenmeli, ne yapacağımızı bilmeli, bu acı ve ıstırap dolu dönemden kurtulmalıyız.

Vatandaş olarak bilinçlenmemiz, iş başına ehil elleri, liyakatli kişileri getirmemiz gerekiyor.

Bu ülkede her şeyimiz var ama kullanmasını bilmiyor “Biri bizi kurtarsın” diye bekliyoruz.

Toplum olarak uyanmazsak, bizi hiç kimse kurtaramaz! Godot’yu bekleyen çaresizlere döneriz!

★★★

Yaşadığımız günlerde toplumumuzun suskun bekleyişi bana, İrlandalı büyük yazar Samuel Beckett’in “Godot’yu Beklerken” adlı dünyaca ünlü eserini hatırlattı. Kısaca özetleyeyim:

Yaşlı ve perişan iki adam, bir akşam vakti boş bir kır yolundaki tek ağacın altında bekleşirler...

“Godot” dedikleri birini beklemektedirler...

Godot gelecek ve onları bu sefil hayattan kurtaracaktır!

Fakat Godot’nun kim olduğunu, gerçekten gelip gelmeyeceğini bilmezler...

İki adam, Godot’yu beklerken sürekli konuşurlar, tartışırlar.

Bazen darılıp barışırlar. Birbirlerine amaçsız, anlamsız duygular, düşünceler aktarırlar.

Akşam olur, ortalık kararır. Adamlardan biri, Godot’nun geleceğinden ümidini keser ve yatıp uyur.

Öteki hâlâ umutludur.

Bir süre sonra arkadaşı uyanır. Uykusunda gördüğü evrensel uyumsuzluğu ifade eden bir kabusu anlatır. Gerçeğin ve düşün umutsuzluğu ve uyumsuzluğu iki yoksulu korkutur.

Gece ilerler, ay çıkar ve iyice yükselir.

Kurtarıcı olarak umutla beklenen GODOT gelmez! Ve asla gelmeyecektir!

★★★

Godot, amaçsız hayata amaç getiren, beklenen, istenen, ancak bilinmeyen, tanınmayan bir varlıktır.

Godot gelecek, insanların düzenini, uyumunu sağlayacak, işler düzelecektir! Eserin kahramanları öyle düşünmektedir.

Fakat umutla beklenen Godot asla gelmez... İnsanlar akıllanıp, kendilerini yine kendileri kurtarmak zorundadır!

Biz de toplum olarak yıllardır gelmeyen “Godot”yu beklemek yerine, kendimize güvenmeli, ne yapacağımızı, nereye oy vereceğimizi bilmeli, bu acıklı dönemden kendi gücümüzle kurtulmalıyız!

Mustafa Kemal’in gazeteleri


Erkan Özmen, bizim mesleğin başarılı isimlerindendir. 1999 yılında emekli olduktan sonra kitap yazmaya başladı.

Özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ü konu olan ilginç kitaplarıyla dikkati çeken Erkan Özmen:

“Mustafa Kemal Sofya’da”     

“Beşiktaşlı Mustafa Kemal”

“Son kale Çanakkale” kitaplarından sonra...

“Mustafa Kemal’in Gazeteleri” adlı kitabını yazdı.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı boyunca basına çok önem vermiş, ulusal basının oluşmasına çalışmıştı.

“Gazeteciler gördüklerini, düşündüklerini ve bildiklerini samimiyetle yazmalılar.” diyen Atatürk, özgür basının savunucuydu.

TEBESSÜM

Türkiye’nin başkenti...


Ülkede cehaletin artmasından şikayet eden gazeteci-yazar Can Ataklı, sanatçı Müjdat Gezen’e:

“Ya Müjdat abi. Toplum iyice cahilleşti” dedi ve ekledi:

“Şu yarışma programlarını izliyor musun? İnanılmaz basit soruları bile cevaplayamıyorlar. Hani ‘Türkiye’nin başkenti neresi?’ diye sorulsa, onu bile bilmeyecekler.”

Müjdat Gezen bir kahkaha patlatıp:

“Yok artık yahu Can...” dedi “Sen de o kadar abartma... Türkiye’nin başkentinin ADANA olduğunu bilmeyecek kimse çıkmaz!”

GÜNÜN SÖZÜ

“Ben zekiyim” diye böbürlenmeyen kimse zeki insandır!