Dün İçişleri eski Bakanı Sadettin Tantan’la sohbet ederken, olağanüstü durumlarda Emniyet Asayiş Yardımlaşma (EMASYA) protokolünün önemini anlatmış, bakanlığı döneminde bunun çok olumlu sonuçları olduğunu belirtmişti. “Askerler bu protokole dayanarak darbe yaparlar” yalanıyla İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasındaki bu protokol kaldırıldı. Bu yalanları yayanların cemaat mensupları olduğu biliniyordu. Asıl darbe yapmak isteyenlerin de onlar olduğu anlaşıldı.

Emekli Albay Kemal Kamburoğlu, bir anısını anlattı: “Eğer EMASYA planları kaldıramamış olsaydı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bir saat içinde yerinde müdahale edebilirdi. Çünkü, hangi yerde bir olay meydana gelirse buna öncelikle oradaki birliğin müdahale edeceğinin planları belliydi” diyor. Kamburoğlu bu planı yok etmenin sonucunu da şöyle anlatıyor:

HALKTAN KOPARDILAR

“Bu olayda hem sivil idarede, hem de askerin müdahalesi için emir komutası gecikti. Askeri hastaneler kapatılmamış olsa sahra hastanesi hemen kurulur, GATA’nın Acil Yardım Tıbbi ekibi çok kısa sürede olay yerine ulaştırılır, ilk müdahaleler de yapılırdı. ‘Askeri vesayeti kırıyoruz’ diye TSK’yı halktan kopardılar. Çaldıran-Muradiye depremini teğmen olarak yaşadım. İlk müdahaleyi birkaç saat içinde oradaki birliğimiz yapmıştı. İlk bir iki saat içinde emir komutanın verilmesi lazım. İlk üç güne kadar ne askerde ne de sivil idarede emir komuta çalışmadı.”

Değişik illerdeki arkadaşlarımı, dostlarımı aradım. Güriş yöneticilerinden Ramazan Kara, Gaziantep’in Nurdağı’ndaydı. “Depremde hayatını kaybedenlerimiz çok. Örneğin benim 12 yakınım vefat etti” diyor, ardından hıçkırıklarını duyuyordum. Kahramanmaraş-Afşin’deki emekli öğretmen Uğur Tor’u aradım. Kendi oturdukları ev hasarlıydı. Ama, rahmetli babası emekli öğretmen Ahmet Tor’un yaptırdığı ev de en küçük bir hasar yoktu. İlçeye görevli olarak gelenler, Uğur Hoca’nın misafiri olarak o evde gönül rahatlığıyla kalıyor.

HER YERDEN HIÇKIRIK

Kırıkhan’dan Hidayet Esin’i aradım. Bildiğim ana caddede yıkılmayan bina kalmadığını anlattı. Adıyaman’da kitap-kırtasiye işleten Zeynep Yaşar’ı aradım. “Abi, bizim mahallede aralarında bize ait 49 yıllık evin de bulunduğu 3 ev dışında yıkılmayan ev kalmadı” dedi. İşyerleri de yerle bir olmuştu. İskenderun SÖZ gazetesinin sahibi Şehmus Aslan’ın da işyeri yıkılmıştı. Dün, harabe halindeki apartmanın 8. katındaki evine ürkerek girdi. Birkaç kat çıkmıştı ki artçı depreme yakalandı ve kendini hemen dışarıya attı.

Flaş TV Ankara Temsilcisi Fatih Ertürk, program yapımcısı ve Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu da felaketi yaşadı. Ertürk, Antakya’da 6 akrabasını kaybetti. Orhan Uğuroğlu da Kahramanmaraş’ta 26 yakınını kaybetti. Meslektaşlarımın acısını paylaşıyorum. Adıyaman’da şair “Baba Hüseyin”i aradım. “Ben Ankara’ya geldim” dedi. “Adıyaman bizim için artık bitti” dedi. Ayrılanların bir daha o yörelere dönmeyeceği belirtti, “Ben de gitmeyeceğim” diye ekledi.

Saat 04.17’yi gösteriyordu

SÖZ gazetesi bürosu da harabeye dönmüş. Gazetenin sahibi Şehmuz Arslan’ın üç gün içinden yazmak gelmedi. Son iki gündür yazıyor. O gece yaşadıklarını okuyalım:

Tarihe not düşüyorum. Korkunç bir gece! Gün ağarmadan felaketi yaşadık. Deprem desen, deprem değil! Çok daha beteri!!! Önce bir sallandık. Sonrasında daha da hızlı sallandık. Sonrasını anlatamam! Adeta bina sarsılıyor. Sekizinci katta oturuyoruz. Felaketti, felaket!!!

Tarih: 6 Şubat 2023, saat: 04.17, depremin şiddeti 7.8 idi. Tam bir felaket tarihidir! Kızımın korku dolu gözlerle feryat edip, ‘Babaaaaa!’ diye bağırmasını yaşamım boyunca unutamam.
Sarılıp, çaresizce beklemek. Asla anlatılamaz!!!


Çok uzun sürdü. Sarsıntı yavaşlayınca gördük ki; evimiz savaş alanı gibiydi. Hemen apartmandan aşağıya koştuk. Yağmur yağıyor. Herkes dışarıda ve tam bir korku havası.

Tüm aile buluştuk. Ailece zangır zangır titriyorduk. Zaman geçince felaketin boyutu netleşiyordu. Aman Allahım! Yalnız Hatay değil, Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilis, Osmaniye, Adana, Şanlıurfa, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman binalar yerle bir...Çığlıklar! Feryatlar! Tablo tam bir felaketti!

AHH ŞU ÇARESİZLİK

Şehmus Aslan, “Ahhh şu çaresizlik!” yazısında da şunları aktarıyor:

Yerle bir olmuş binalar. Kırık-dökük evler. Patlayan camlar. Feryatlar, feryatlar, feryatlar! Bu ne acı! Hemen her eve düşen ateş! 6 gündür felaket devam ediyor. Her gün, enkaz altından gelecek ‘yaşam’ haberleri için günlerdir bekleyen insanlarımızın durumu yürekleri dağlıyor. 

Bir nefes. Bir merhaba. Bir bakış. Bir kucaklaşma. Sessiz çığlıklarla bekliyor yakınları. Bir umut işte! Evleri yıkılan ve çocuklarıyla kalabileceği yer arayan binlerce vatandaşımız var. Ağlamaktan gözler kıpkırmızı. Soğuk havada titreyen bedenler, cenazesini arayanlar, koşturmaca. Ahhh şu çaresizlik! Tam da öyle bir durumdayız. Çok büyük bir felaketin içindeyiz ve depremlerin yarattığı çaresizliği ortadan kaldırmak için tam da birlik zamanıdır.

Canımız yanıyor. Çözüm için kenetlenelim. Bundan başka çaremiz yok! Çaresizlik öldürüyor herkesi! Gölge etmeyin, yeteerrr!!!