Her olayın bir bilinmeyen yönü vardır. İktidarda bulunan Refah Partisi’nin (RP) kapatılmasının da ilginç bir öyküsü var. Her ne kadar RP’nin kapatılmasının askerler tarafından istendiği ve bunun gerçekleştirildiği öne sürülse de RP hakkında dava açan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, çok farklı olaylar anlatıyor ve parti hakkında dava açılma sürecinin erkene alınmasının sorumlusunun dönemin RP’li Adalet Bakanı Şevket Kazan olduğunu belirtiyor.

Askerler tarafından yargı mensuplarına brifing verildiği ve bu olaydan sonra RP’nin kapatılması için dava açıldığı söylense de Vural Savaş “Öyle değil” diyor. RP’nin kapatma davası 22 Mayıs 1997’de açılmasına rağmen, sözü edilen brifing ise 10 Haziran 1997’de verilmiş.

DARBEDEN YANA DEĞİLLERDİ

Bu ilginç dönemin öyküsünü, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’tan dinliyorum:

“Dava açılmadan önceki günlere dönelim. 28 Şubat kararlarından aylar önce düğmeye basılmış ve ABD güdümünde bir askeri müdahalenin zemini yaratılmaya çalışılıyordu. Maalesef belli başlı tüm sivil toplum örgütleri ve Türk basınının önemli bir kesimi buna alet oluyordu. Birkaç ay sonra bir askeri müdahale olabileceğine inananlar giderek çoğalıyordu.

En büyük şans Süleyman Demirel gibi bir Cumhurbaşkanımızın ve İsmail Hakkı Karadayı gibi bir Genelkurmay Başkanı’mızın olmasıydı. Çünkü bildiğim kadarıyla her ikisi de kesinlikle askeri bir müdahaleden yana değillerdi. Ben hayatım boyunca, Anayasamız ve yasalarımız layıkıyla uygulanırsa askeri müdahalelerin olmayacağına ve Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmeye hiçbir gücün yetmeyeceğine, yakın tarihimizi çok iyi bildiğimden kesinlikle inanmışımdır.”

Saygı Öztürk, Vural Savaş’tan aldığı bilgilere “Belgelerle 28 Şubat” kitabında yer verdi.


PARA MAKBUZU

“12 Ocak 1997 günü Demirel zamanın başbakanı Necmettin Erbakan’a bir uyarı mektubu yazar. Fazla etkili olmadığını görünce Milli Güvenlik Kurulu’nda yazdığı hususların tartışılmasını sağlar. 28 Şubat kararları dikkatle incelendiğinde Demirel’in uyarı mektubuyla 28 Şubat kararlarında yazılanların hemen hemen aynı olduğu görülecektir. Mayıs ayına gelindiğinde koalisyon hükümetinin bu uyarıları dikkate almadığı ve hatta altında imzaları bulunan Necmettin Erbakan ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in aradan aylar geçmesine rağmen bu kararlara uymadıkları ve hatta bu kararlara uymayacaklarını açıkça ilan ettikleri görülecektir.

RP’nin kapatılmasını sağlamaya yetecek pek çok bilgi ve belge başsavcılığımız arşivinde bulunmaktaydı. Ancak ben yine de hemen dava açmayı düşünmüyordum. Çünkü iki önemli belgenin soruşturmasına başlamıştım. Biri RP’nin dış yardım aldığına dair bir makbuzdu, diğeri ise Erbakan’ın bir Mısır gazetesine verdiği, çok aşırı ve parti kapatmaya yalnız başına yetebilecek nitelikteki beyanatıydı.

KAZAN, İADE ETTİ

Ancak bu belgeler sahte olabilirdi. İşin doğrusunun belirlenmesi için Fransa’ya ve Mısır’a gönderilecek yazıları hazırladım. Bu istinabe ve evraklarının Adalet Bakanlığı kanalıyla gönderilmesi gerekiyordu. Gönderdiğim yazıları RP’li Adalet Bakanı Şevket Kazan, benim soruşturmalarımı engellemeye kalkarak iade etti.

Bu konuda çok kararlı olduğunu gördüğümden acaba bu soruşturmaları Dışişleri Bakanlığı kanalıyla yapabilir miyim diye düşündüm. Söz konusu soruşturma evraklarını Dışişleri Bakanlığı’na gönderdim. Oradan haklı olarak istinabe evraklarının mutlaka Adalet Bakanlığı kanalıyla gönderilmesi gerektiği cevabı geldi. Ben de ikinci defa, benim soruşturmalarımın engellenemeyeceğini ve yapılanların suç teşkil edeceğini sert bir yazıyla belirterek Adalet Bakanlığı’na gönderdim.”

YALÇIN DOĞAN’IN SORUSU

“O zamana kadar televizyon programlarına pek çıkmazdım. Terör de çok azgınlaşmaya başladığından ve benim bu konuda başsavcı olmadan yaptığım araştırmaları bilen gazeteci Yalçın Doğan, beni bu konudaki bir televizyon programına davet etti. Program RP’nin kapatma davasını açmamdan önceki perşembe gecesiydi. O programda sadece artan terör olayları dolayısıyla hukuki yönden neler yapılabileceği konuşuldu. Gece yarısından sonra program kapanırken Yalçın Doğan birden bire ‘parti kapatmalar konusunda bir çalışmanız var mı?’ diye sordu.

Ben de ‘Bütün partiler hakkında bilgi ve belge toplamaya devam ediyoruz, şu anda herhangi bir partinin kapatılması işlemi gündemimizde yok’ dedim. Sabah uçağıyla, yani cuma günü Ankara’ya döndüm. Başsavcılık makamıma gider gitmez görevli yardımcılarım bana Adalet Bakanlığı’nın gönderdiğimiz soruşturma evraklarını yeniden iade ettiğini bildirdiler. Artık, beklemenin bir anlamı kalmamıştı. Dava açmaya o an karar verdim.

İDDİANAMEYİ DAĞITMAMA KARŞI ÇIKTILAR

Gerek RP’nin aldığı dış yardım ve gerekse Erbakan’ın Mısır gazetesine verdiği demecin doğru olup olmadığını araştırma imkanım kalmadığından arkadaşlara RP ile ilgi sekiz klasör olan evrakları getirmelerini istedim. Evrakları alıp hemen evime gittim. Ertesi günler yani cumartesi-pazar tatildi. Daha ertesi 19 Mayıs tatili vardı. Bu tatil günlerinde tüm evrakları inceledim ve Refah Partisi kapatma iddianamesini kalemle yazdım. Görevliler bu iddianameyi hemen daktiloya çektiler. 22 Mayıs 1997’de dava açtım.

Basın toplantısı düzenleyip, kapatma davasını niçin açtığımı ve iddianameyi herkesin bilmesini istedim. Toplam sekiz sayfa olan iddianameden 60 kopya çıkardık. Basın toplantısında ben de bu metni okudum. Şevket Kazan ve Refah Partililer, Basın Kanunu gereğince iddianamenin duruşmada okunmadan açıklanamayacağını ileri sürerek beni eleştirdiler. Kamuoyunun gerçekleri bilmesinden yana olduğum için iddianameyi basın mensuplarına dağıttım.

AİHM DE KARARI HAKLI BULDU

Nitekim RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan basın mensuplarına ‘Bu iddianame gazete kupürlerinden ibaret’ dedi. Parti kapatma davalarını eleştirenlere ben ‘Bu delillerle parti kapatmayı Anayasa ve yasalarında kabul etmiş her ülke bu çeşit partileri kapatır. Göreceksiniz, Anayasa Mahkememiz Refah Partisi’nin kapatılmasını kabul ederse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bu kararı onayacaktır’ dedim.

Nitekim, Anayasa Mahkememiz ikiye karşı dokuz oyla Refah Partisi’nin kapatılmasına karar verdi. AİHM bir muhalife karşı oy birliğine yakın bir çoğunlukla Refah Partisi’nin kapatılmasını onayladı. Yıllar sonra Herri Batasuna partisinin kapatılması davasında Refah Partisi’nin kapatılmasındaki gerekçeler emsal olarak gösterildi.

EŞİM, GÖRÜNCE İRKİLDİ

Şunu açıkça söylüyorum: Benim RP’ye kapatma davasını açacağımı, değil bilen, tahmin ettiğini söyleyen, zamanın Genelkurmay Başkanı dahil o devirde görev yapan bir tek askeri yetkili (o zaman hayattalardı) olamaz. Yalan dahi olsa ‘ben çok aşağılık bir iş yapmışım’ diyeceğim.

Cuma sabahına kadar ben dahi parti kapama davasını o tarihlerde açacağımı bilmiyordum. İnanın birlikte çalıştığım arkadaşlar da bilmiyorlardı. İddianameyi ilk kez eşim gördü. İrkildiğini hissettim. Eşime ‘Türkiye’nin selameti bakımından bu davanın açılması gerekiyor. Kuvvetli ol. İlk önce bizi basın dahil Türkiye’nin tüm aydınlık insanları alkışlayacaklardır. Yıllar geçtikçe eleştirmeye çalışacaklardır. Ne alkışları fazla dikkate al ne de eleştirilere üzül. Ben sadece görevimi yapıyorum’ dedim. Evet, ben sadece görevimi yaptım.”

Vural Savaş ağabeyimizin anlattıklarına “Belgelerle 28 Şubat” kitabımda yer vermiştim. RP’nin kapatılmasıyla ilgili soru yöneltenlere, “Saygı Öztürk’ün ‘Belgelerle 28 Şubat’ kitabında söylediklerim dışında bir şey söylemeyeceğim. RP olayının doğrusunu orada anlattım” diyordu.

Başkent Üniversitesi Hastanesinde Prof. Dr. Mehmet Haberal, Savaş’ın iyileşmesi için her türlü çabayı gösterdi. Savaş, kendisinden bir gün büyük olan yakın arkadaşı Deniz Baykal’ın ardından bir gün sonra toprağa verildi. Mekanları cennet olsun.