Bugün sizi biraz gerilere götüreceğim.

Karagümrük Ortaokulu’ndan arkadaşım Natık Buda hatırlattı:

“Birlikte okuduğumuz Karagümrük Ortaokulu’ndaki 3. sınıf dershanemizde kuyruklu bir piyano vardı. Müzik hocamız Halit Bey derslerde bazen piyano çalar, ayrıca hepimizi mızıkaya veya bir başka enstrümana heveslendirirdi. Bugün bir devlet okulunda kuyruklu piyano olabileceğini hayal dahi edemiyorum.

Nereden nereye değil mi?..”

★★★

‘Nereden nereye’ diyeceğiniz bir başka olay da TRT’den:

Tek kanaldan siyah-beyaz televizyon yayınının başladığı 70’li yıllar...

O dönemde kurumun kendisine ait bir misafirhanesi ve anlaşmalı otelleri bulunmuyordu. Çünkü bunlara harcayacak parası yoktu!..

Ankara’dan İstanbul’a gelen çekim ekipleri, üç kuruşluk harcırahlarla günlerce çalışmak zorunda kalıyorlardı.

Komik sayılacak yevmiyelerle hem karınlarını doyuruyorlar, hem de başlarını sokacak bir yer buluyorlardı.

Bu nedenle kalınacak otellerin çok ucuz olması gerekiyordu...

★★★

İşte bu koşullarda bir programın çekimi için İstanbul’a giden TRT kameramanı merhum Aytaç Şenel ve yapımcı arkadaşı, en ucuz otellerin Beyoğlu-Asmalımescit’te olduğunu öğrenmişlerdi.

Burada buldukları köhne bir otele yerleşen ekip, bir gün çekimin ardından yorgun argın geldikleri otelde tam derin bir uykuya dalmışlardı ki; kapılarına inen yumrukların sesiyle yataklarından fırladılar.

Telaşla kapıyı açtıklarında karşılarında resmi ve sivil polisleri buldular.

Hızla odaya dalan polisler, dolapları ve yatak altlarını aramaya başlayınca, Aytaç Şenel korku ve şaşkınlıkla sordu:

“Hayrola memur beyler? Ne arıyorsunuz?..”

Polis amiri sert biriydi:

“Bu bir fuhuş operasyonudur! Kadınlar nerede?..”

“Ne fuhuşu, ne kadınları amirim! Biz TRT programcılarıyız. İnanmazsanız, işte kimliklerimiz. Kamera ve teknik ekipmanımız da burada!..”

★★★

Amir kimlikleri inceleyip kamera ve malzemelere şöyle bir baktıktan sonra “Kardeşim bu otelde ne işiniz var? Burası fuhuş otelidir! Sürekli basılır! Bula bula burayı mı buldunuz” dedi.

Aytaç bu soru karşısında duygulanmış, dudaklarına acı bir tebessüm yayılmıştı.

Amir dokunsa ağlayacak gibiydi.

Kendisini toparladıktan sonra “Ne yapalım amirim! Biz de sizler gibi devlet memuruyuz. Yevmiyemiz ancak burada konaklamamıza yetiyor. 15 gün kalıp gideceğiz zaten” diyebildi.

Aytaç’ın üzgün hali, polis şefini de etkilemiş, sert bakışlarını yumuşatmıştı.

“Bak kardeşim!” dedi, amir. “Buraya baskınlar devam edecek. O nedenle siz, bir dosya kağıdına büyükçe harflerle TRT yazıp kapınıza yapıştırın. Ekipler operasyon için geldiklerinde sizin TRT’ci olduğunuzu anlayıp kapınızı çalmazlar!..”

★★★

Aytaç hemen bir kağıda kocaman harflerle TRT yazıp kapıya yapıştırdı!

Artık geceleri rahat uyuyorlardı.

Aradan 3-4 gün geçtikten sonra bir gece yarısı kapıları yumruklanmaya başlandı. Aytaç bu kez yangın korkusuyla yatağından fırlayıp kapıyı açtığında, karşısında yine polisleri buldu!

Odaya dalan polislerin sağı-solu aramaya başladığını gören Aytaç, biraz da kızgın bir şekilde “Memur beyler, biz TRT’ciyiz. İşte kimliklerimiz, işte kameramız... Kapıdaki TRT yazısını görmediniz herhalde” diye sordu.

Polis amiri gülerek dinliyordu. Konuşması bitince kolundan tutarak koridora çıkardı.

“Gel kardeşim, sana bir şey göstereceğim! Şu kapılara bir bakar mısın?” dedi.

★★★

Aytaç bir de ne görsün! Tüm odaların kapılarına, üzerinde “TRT” yazan kağıtlar yapıştırılmamış mı!.. Hatta en dipteki odanın kir-pas içindeki kapısına rujla “TRT” yazılmış!

Demek ki gecenin o saatinde kağıt kalem bulamayan kadınlardan biri, baskından kurtuluşu kapıya rujla TRT yazmakta bulmuştu!..

★★★

Şimdi sıkı durun.

TRT’nin 2021’e kadar olan son 5 yılda, sadece dış yapımlar için harcadığı para ne kadar biliyor musunuz?

Yaklaşık 7 milyar lira!..

Ankara’dan gelen ekiplerin İstanbul’da üç kuruşluk harcırahlarla karınlarını doyurup, fuhuş baskınlarına uğradıkları ucuz otellerde kalarak, alkışlanacak bir yığın iş yaptıkları TRT’den, paranın Horhor Çeşmesi gibi aktığı ama saygınlığının ve toplumda bıraktığı güven duygusunun erozyona uğratıldığı TRT’ye!..

Gerçekten nereden, nereye?..