Değerli okurlarım,

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılışının 103. yıldönümünü kutluyoruz.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hepimize kutlu olsun.

Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı ile büyük bir mücadele başlıyor ve yaklaşık bir yıl sonra, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla yeni bir döneme giriliyor.



★★★

26.Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile bu söyleşimize “23 Nisan 1920 günü öncesinde yaşanan olayları ve o güne nasıl gelindiğini bize anlatır mısınız?” sorusuyla başlıyorum.

İLKER BAŞBUĞ (İ.B.): Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a çıktığında uygulamaya başladığı stratejinin bel kemiğini; vatan topraklarını, ülkeyi kurtarmayı öne çıkarması oluşturuyordu.

Ancak bu amaca ulaşmak için bir “milli teşkilat” kurulması zorunluydu. Milli teşkilatlanmada da siyaset kurumunun oluşturulması önemliydi. Ancak bazı kişiler, siyaset kurumundan önce düzenli ordunun kurulmasını savunuyorlardı. Bunlar haksız da değillerdi. Vahdeddin’in 5 Kasım 1918’de terhis kararnamesini imzalamasından sonra askerler birliklerini terk edip evlerine dönmüşlerdi. Bu nedenle asker sayısı 650 binden 70-80 bine düşmüştü.

Şimdi burada bir durup düşünelim. Mustafa Kemal bir asker, önünde bir savaş var. Savaşı ne ile yapacak, ne ile kazanacak?

Mustafa Kemal, Samsun’a çıktığı andan itibaren atılan ve atılacak bütün adımlarda yasallığı yani “yasalara uygunluğu” öne çıkartıyor. Ve daha önemlisi sadece yasalara uymanın ötesinde, halkın rızasını ve desteğini de arkasını alan “meşruiyet” düşüncesine de sıkı sıkıya bağlı bir lider.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Mustafa Kemal Paşa’nın bu “meşruiyet” düşüncesini biraz daha açar mısınız?

ATATÜRK MEŞRUİYETİ VE MECLİS-İ MEBUSAN’IN İSTANBUL YERİNE ANADOLU’DA TOPLANMASINI SAVUNUYORDU

(İ.B.): Mustafa Kemal, önceliğin ordu kurulmasına verilmesini benimsemiyordu. Siyaset kurumunun, yani Meclis’in açılması daha önemliydi. Bu düşüncesini şöyle açıklamıştı:

“Bir devre yetiştik ki onda her şey meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet ancak milli kararlara dayandıkça ve milletin genel eğilimine tercüman oldukça meydana gelir. Evvela meclis, sonra ordu... Orduyu yapacak olan millet ve onun vekili olan meclistir. Çünkü ordu demek yüz binlerce insan, milyonlarca servet ve zenginlik demektir. Buna iki üç şahıs karar veremez. Bunu ancak milletin karar ve kabulü meydana çıkarabilir.”

Bu açıklamadaki “milletin genel eğilimine tercüman olmak” ifadesi, tam anlamıyla “meşruiyet” düşüncesinin karşılığını bize göstermektedir.

(U.D.): Peki, siyaset kurumu, meclis nasıl olacaktır?

MECLİS-İ MEBUSAN’IN ALDIĞI EN ÖNEMLİ KARAR MİSAK-I MİLLİ’Yİ KABUL ETMEK OLDU

(İ.B.): Elbette o anda Mustafa Kemal Paşa’nın düşündüğü siyaset kurumu Meclis-i Mebusan’dır.

Meclis-i Mebusan içinde bulunduracağı kuvvetli bir grup teşkili ile siyaseti yönlendireceğini düşünmekteydi. Yalnız Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanmasını doğru bulmuyordu. Meclis-i Mebusan Anadolu’da toplanmalıydı. Ancak bu noktada başarılı olamadı.

12 Ocak 1920’de İstanbul’da Meclis-i Mebusan açıldı. Mustafa Kemal de Erzurum milletvekili olarak Meclis-i Mebusan’ın bir üyesiydi.

Meclis-i Mebusan’ın yaptığı en önemli şey; ilk taslağını Mustafa Kemal’in yazdığı

Misak-ı Milli’yi 17 Şubat 1920’de kabul etmek oldu.

O anda İstanbul’da işgal kuvvetleri vardı. Ancak, İngiltere artık “Türklerin akıllarını başlarına getirmek için tek çarenin İstanbul’un işgal edilmesi” olduğuna karar verdi. 16 Mart 1920 günü, İtilaf Devletleri askerleri muharebe ile zapt ettikleri bir şehre girer gibi İstanbul’u yeniden işgal etti. Karakol bastılar, askerleri şehit ettiler. Bazı milletvekillerini tutukladılar.

Mustafa Kemal Paşa’nın öngörüsü bu sefer de doğru çıkmıştı.

19 Mart 1920 günü kolordu ve vilayetlere çektiği telgrafta, Mustafa Kemal Paşa şunu yazmıştı:

“Bugün İstanbul’u cebren işgal etmek suretiyle Osmanlı Devleti’nin yedi yüz senelik hayat ve hakimiyetine son verildi.”

Bu çok önemli bir tespitti. Mustafa Kemal, 16 Mart 1920 gününü tarihin bir döneminin kapandığı bir gün olarak görmüştü.

Vahdeddin’in tepkisi ise çok farklıydı. Vahdeddin, “Bu durumda İngilizler isterlerse yarın Ankara’ya giderler” diyerek tepki göstermişti.  Bu tepkiyi gösteren Vahdeddin 11 Nisan 1920’de de Meclis-i Mebusan’ı kapatacaktı.

Mustafa Kemal ise 19 Mart 1920 günü yayımladığı bir genelge ile şunu bildiriyordu:

“Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir Meclis, milletin işlerini yönetmek ve denetlemek üzere toplanacaktır.”

Bu genelgede Meclis’e yönetmek yanında denetleme görevinin verildiği de dikkat çekmektedir.

(U.D.): 23 Nisan 1920 günü açılan Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerinin mesleklerine göre dağılımı nasıldı?

MECLİS’TEKİ MİLLETVEKİLLERİNİN YARIYA YAKINI DEVLET MEMURU VE ASKERDİ

(İ.B.): Öncelikle milletvekillerinin asıl sayısı açısından bazı farklılıklar var. Falih Rıfkı Atay 391, Ali Fuat Cebesoy 442, Fahri Çoker 437 sayısını vermektedir.

391 sayısından hareketle milletvekillerinin mesleklerine göre dağılımı şöyle:

“Devlet memuru 134 (%34.3); asker 52 (%13.3); serbest meslek 94 (%24); din görevlisi 34 (%8.7); yerel yönetici 50 (%12.8); aşiret reisi 5 (%1.3); sağlık elemanı 16 (%4.1); teknik eleman 4 (%1) ve bilinmeyen 2 (%0.5).

Görüldüğü gibi Meclis’in neredeyse yarısını, devlet memurları ve askerler oluşturuyordu.

(U.D.): Peki Büyük Millet Meclisi’nin içinde Meclis’in asıl amacının ne olduğuna ilişkin ne gibi görüşler vardı?

(İ.B.): Bu görüşleri açıklamadan önce şu önemli noktanın altını çizmemiz lazım: O da Meclis’in 1876 Kanun-i Esasi’nin hâlâ yürürlükte olduğunu başlangıçta kabul etmiş olmasıdır.

Meclis’in amaçları ve niteliklerine gelince: Ortada üç görüş vardı.

Birinci görüşe göre; bu Meclis, ancak savaş süresince kurulmuş geçici bir Meclis’ti.

İkincisi ise; Meşruiyet parlamentosunun sürgünde bir devamı ya da geçici olarak onun yerini alan bir Meclis olduğu idi.

Üçüncü görüş ise Mustafa Kemal’in görüşüydü.

Bu görüşe göre; egemenlik artık millete geçmişti. Meclis, millet adına yasama ve yürütme yetkileri olan yeni bir meşru devletin meclisi idi.

Birinci ve ikinci görüşte olanlar için üçüncü görüş meşru olmayan bir rejimin kurulmasıydı. Devrimci bir yaklaşımdı. Onlar için amaç; sadece savaşı yürütecek geçici bir hükümet kurulmasından öteye geçilmesini önlemekti.

Aslında 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile Mustafa Kemal Paşa iki farklı sahada mücadele içinde olacaktı.

Bir tarafta ülke topraklarını işgal eden düşman kuvvetleri ile savaş, diğer tarafta Büyük Millet Meclis’i içinde yer alan kuvvetli muhaliflere karşı siyaset alanında mücadele.

(U.D.): Gerçekten zor bir durum. Ancak böyle bir zor durumdan Mustafa Kemal gibi bir lider başarı ile çıkabilir. Mustafa Kemal bunu nasıl başardı?

(İ.B.): Mustafa Kemal’in başarısı iki ana nedene dayanıyor.

MİLLİ TEŞKİLATIN KALPGAHI BÜYÜK MİLLET MECLİSİ OLACAKTI

Birincisi; ona göre hayat demek, mücadele-çarpışma demektir. Hayatta başarı, mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür, bu da manen ve maddeten kuvvete, kudrete dayanır bir durumdur.

Mücadelede başarı için maddi ve manevi bütün unsurlardan faydalanmak ve onları bir amaç etrafında toplamak zorunludur.

İşte burada Mustafa Kemal Atatürk’ün örneği bulunmayan liderliği öne çıkıyor:

Başarı için her şeyden önce milletin desteğinin alınması ön koşuldur. Onun için milletin bağımsızlık için arzu ve emellerinin sağlamlığı ve bunların kuvvetle ortaya koyulması başarı için şarttır.

İkinci unsur ise Meclis’tir. Meclis, milli arzuyu ortaya koymalı ve bunun gereklerine inanarak uygulamada azim ve kahramanlığını göstermelidir. Meclis ne kadar çok dayanışma ve birlik halinde milli arzuyu gösterirse, düşmana karşı o kadar kuvvetli üstünlük vasıtasına sahip olunabilir. Bu nedenle, Kurtuluş Savaşı’nın her dakikasında Mustafa Kemal Paşa Büyük Millet Meclisi’ndeki muhaliflerine karşı saygılı davranmış ve onları ikna etmeye çalışmıştır.

Üçüncü unsur da milletin silahlı evlatlarından oluşan ve düşman karşısında toplanmış olan “Milli Ordu”dur.

Milli teşkilatın kalpgâhı ise Büyük Millet Meclisi olacaktı.

Netice olarak; Kurtuluş Savaşı Gazi Mustafa Kemal Paşa liderliğinde, Türk Milleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk Ordusu’nun omuz omuza verdiği inanılmaz bir mücadele sonunda kazanılmıştır.

(U.D.): Geçen yıl yayımlanan “Mustafa Kemal Anlatıyor: Savaş ve Barış” isimli kitabınızda 1915-1922 yılları arasındaki dönemi incelemiştiniz.

Kısa bir süre önce çıkan yeni kitabınız “Gazi Mustafa Kemal Anlatıyor: İdealim; Çağdaş Türkiye” kitabınızda ise 1922-1927 dönemini inceliyorsunuz.

Neden bu kitabı kaleme aldınız, amacınız ne?

ATATÜRK’ÜN DÜŞÜNDÜĞÜ ÇAĞDAŞLAŞMANIN ODAĞINDA KADIN YER ALMAKTAYDI

(İ.B.): 1922-1927 yılları Gazi Mustafa Kemal’in görmek istediği “Çağdaş Türkiye” döneminin başlangıcıdır. Cumhuriyetin 100. yılının kutlandığı bu günlerde; Atatürk’ün işaret ettiği çağdaşlaşmanın ne olduğu ve bu hedefe bugün ne kadar ulaşılabildiği ve hâlâ çağdaşlaşma üzerinde ciddi tartışmaların neden devam ettiği soruları üzerinde okuyucuları düşünmeye zorlama, bu kitabın yazılmasının ana nedenidir.

Bu kitap yalnız bir tarih anlatımı olarak görülmemelidir. Çağdaş Türkiye kitabı dünü anlatırken, bugünün sorunlarına da nasıl çözümler üretilebileceğinin yollarını da göstermektedir. Tabii bu kitabı anlayarak, duyarak ve en önemlisi de sorgulayarak okumak şartıyla ancak bazı çözümlere ulaşılabilir.

Ama üzülerek ifade etmek isterim ki; okuma yüzdesinin düşük olduğu güzel ülkemde, genelde günlük sığ olayların girdabından kurtulabilmek çok kişi için pek de kolay değil. Bu nedenle de sığ olayların girdabından kurtulamayanların, var olan sorunlara kalıcı çözümler üretilebileceğini beklemek de pek gerçekçi bir yaklaşım değildir.

(U.D.): Bir cümle ile Atatürk’ün çağdaşlaşma ile neyi amaçladığını size sorsam, cevabınız ne olur?

(İ.B.): Atatürk’ün düşündüğü çağdaşlaşmanın odak noktasında kadın yer almaktadır. Onun görmek istediği şudur:

Kadınların eşit şartlarda erkeklerle birlikte çağın gerektirdiği bilim ve ilim ile donatılması ve kadınların erkeklerle mutlaka sosyal, iktisadi ve siyasi alanda birlikte hareket etmeleridir.

Ben de geleceğe ümitle bakarken 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı en iyi dileklerimle kutluyorum.



TSK’nın 26. Genelkurmay Başkanı olan Emekli Orgeneral İlker Başbuğ ayrıca 10’dan fazla kitap yazdı. Son eseri “Gazi Mustafa Kemal Anlatıyor: İdealim; Çağdaş Türkiye”, Kırmızı Kedi Yayınları tarafından basıldı.