20 Mayıs 2013...

Yani 10 yıl önce...

Tüm öngörüleri doğru çıkan ve engin dış politika birikimiyle ülkesine yararlı olmaktan başka bir amacı bulunmayan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ”a soruyorum:

“Sayın Elekdağ, size stratejik önemde bir soru yönelteceğim. Erdoğan hükümeti Suriye’de muhalefeti organize etti,
Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) kurulmasında önde
gelen bir rol aldı, bu şekilde iç savaşa angaje olmaktan da öte taraf oldu.
Ayağa kaldırdığı, bir anlamda ateşe sürdüğü bütün bu insanlar Türkiye’den liderlik bekliyorlar, silah teçhizat ve fiili askeri destek bekliyorlar. Bu durumda Türkiye ne yapacak?

★★★

Elekdağ şu tarihi cevabı veriyor:

“Bu durum Türkiye için çok ciddi risk ve tehditler yaratıyor. Zira Ankara‘nın yaratılmasına katkıda bulunduğu sorunu çözme kapasitesi yok. Bu nedenle girdiği bataktan çıkabilmek için kurtarıcı arıyor ve bu hususta ABD’ye güveniyordu. Ne var ki, Başkan Obama, kurtarıcı olmayı reddederek Türkiye’yi yalnız bıraktı. İkinci Cenevre Konferansı toplandığı ve ABD-Rusya mutabakatı çerçevesinde bir karar aldığı takdirde, bu gelişme Esad rejimine moral destek sağlayacak ve elini kuvvetlendirecektir. Ayrıca, Cenevre Konferansı kararları yürürlüğe girince, muhalefete halen yapılan kifayetsiz silah yardımı tamamen duracaktır. Bu şartlarda esasen çok parçalı olan muhalefet güçleri zayıf düşecek ve erimeye yüz tutacaktır. Bu durumda, eğer kurulabilirse, geçici hükümet Suriye’nin Baas Partisi’nin gayet güçlü olarak temsil edildiği bir hükümet olacaktır. Hemen belirteyim ki, bu, Washington’la Moskova‘nın arzuladıkları bir gelişme olacaktır; zira her ikisi de, Suriye’de bir Müslüman Kardeşler/Selefi hakimiyetini önlemek istiyorlar. Oysa bildiğiniz gibi, AKP Hükümeti’nin amacı Suriye’de Müslüman Kardeşler’i (İhvan) iktidara getirmekti. AKP iktidarının artık bu hayalden vazgeçmesi gerekiyor... Şimdi risk ve tehditlere geliyorum. Hükümetin Suriye politikası Türkiye’yi iki ayrı tehditle karşı karşıya bırakıyor. Birincisi, Suriye’de kurulacak Baas ağırlıklı hükümet, Türkiye’yi bir numaralı düşmanı olarak görecek ve ülkemize zarar vermek için fırsat kollayacaktır. İkinci olarak, Suriye’deki muhalefet güçleri de -ki bunların bazıları el-Kaide gibi terör örgütleridir- Türkiye’nin kendilerini yarı yolda bıraktığı düşüncesiyle ülkemize karşı şiddet hareketlerinde bulunabilirler. Reyhanlı güvenlik makamlarımıza ibret olmalı... Uzun lafın kısası, AKP iktidarı Türkiye’nin sınırlarını kanlı Arap Baharı’na ve terör dalgasına açmıştır. Cumhuriyet döneminde dış politikada en büyük hatalar deyince akla ilk önce 1961’de Jüpiter füzelerini Türkiye’de konuşlandırma kararı ve 1979’da Rogers Planı’nın kabulü gelir. Ancak, bunların doğurduğu zarar, AKP’nin Suriye politikasının Türkiye’yi karşı karşıya bıraktığı risk ve tehditlerle karşılaştırıldığında devede kulak kalır!..”

★★★

Geride bıraktığımız 10 yılda yaşadıklarımızı şöyle bir düşünün.

Terör eylemlerinde verdiğimiz can kayıplarını...Suriye sınırına PKK başta olmak üzere IŞİD gibi terör örgütlerinin yerleşmeleriyle ortaya çıkan beka tehdidine karşı yapmak zorunda kaldığımız askeri operasyonları... Sayısını unuttuğumuz şehitlerimizi...Vatanlarından kaçarak ülkemize yerleşen milyonlarca Suriyeliyi...Sınırlarımızın kevgire dönüp, sığınmacı  istilasına açık hale gelmesini...Bunların neden olduğu vahim sosyal, ekonomik ve demografik sorunları...Ekonominin belini doğrultması için harcanması gerekirken, sığınmacılara akıtılan milyarlarca doları...Uğradığımız maddi ve manevi zararların yanı sıra, büyük kentlerde asayişi sağlamanın giderek zorlaşmasını gözünüzün önüne getirin...

Siz de Sayın Elekdağ’a hak verecek ve “Keşke onun 10 yıl önce yaptığı uyarılar dikkate alınmış ve yanlıştan dönülmüş olsaydı” diyeceksiniz.