Biliyorsunuz, ABD’nin Meksika sınırından geçmek isteyenler arasında Türkler, önemli bir yer tutuyor. İnsan kaçakçılarına yaklaşık 10 bin dolar verip sınıra kadar gelmeyi başaranların bir bölümü, 9 metrelik duvarı aşarak ABD topraklarına geçmek üzereyken düşüp, hastanelik oluyorlar.
Yerel gazetecilerin röportaj yaptığı kaçak Türklerin akıcı İngilizce konuşmaları, bu tehlikeli serüveni göze alanların iyi eğitimli olduklarını gösteriyor.
Büyük ihtimalle aralarında geleceğini yabancı diyarlarda kurmayı düşleyen mühendisler, öğretmenler ve doktorlar da bulunuyor.
Dün bu konudaki bir haberi okurken, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin değerli bilim insanlarından Profesör Dr. Can Ceylan’ın, hekim göçünün nedenlerini anlattığı makalesini hatırladım.
Bakın neler diyor Prof. Dr. Ceylan:
★★★
“Gün geçmiyor ki bir sağlık çalışanı fiziksel ya da sözlü saldırıya uğramasın. Bunlar; hakaret, yaralama, tartaklama şeklinde onur kırıcı saldırılardan, cinayete kadar ileri gidebilmekte...
İnsan sağlığı için yemin ederek hekimliğe başlayan bir meslek sınıfının böylesi bir tutumla karşı karşıya kalması son derece düşündürücü.
Hekimin çalışma ortamında maruz kaldığı baskılar, ağır çalışma koşulları, yoğun depresyon gibi nedenlerle kendi canına kıyması da bir o kadar üzücü...
★★★
Geçmişe bakıldığında, tıbbiyelilerin tarihimizde saygın bir yere sahip olduğunu görmekteyiz.
Kurtuluş ve kuruluş yıllarında tıbbiyelilerin yurtsever duruşları ve katkıları; sonraki yıllarda hekimlere karşı toplumda büyük bir saygı ve güven oluşturmuştur.
Öyleyse bu olumlu bakış, sonradan neden şiddete evrilmiştir?
Siyasetin oy uğruna sağlık sistemindeki çarpıklıkları göz ardı etmesi, ortaya çıkan sorunlarda hekimle hastanın karşı karşıya kalması, bunun önemli nedenlerinden birisidir.
Yine yeterli altyapı ve akademik kadro sağlanmadan tıp fakülteleri açılması da nitelikli hekim yetişmesine ket vurarak sorunun büyümesini kolaylaştırmaktadır.
Kuşkusuz, “Doktor efendi dönemi bitti”, “Giderlerse gitsinler” tarzında siyasi söylemler, hastanın en ufak aksaklıkta doktoru sorumlu tutmasının fişeğini ateşlemektedir.
★★★
Polikliniklerde 5-10 dakikada bir hasta muayene etme zorunluluğu ise son derece sağlıksız bir sağlık uygulamasıdır.
Bu sürede hekim ne sağlıklı bir muayene olanağı bulabilir ne sağlıklı tanı koyabilir ne de hastayla sağlıklı bir iletişim kurabilir. Bu da hekimin sağlıklı muayene hakkına uygulanan bir çeşit şiddettir aslında. Son dönemde hekime şiddette kantarın topuzunun iyiden iyiye kaçması sonucu; sağlık çalışanlarına yönelik kasten yaralama suçlarında tutuklu yargılamayı sağlayan, iyi hal indirimini kapsam dışı bırakan kanun maddelerinin kabulü; asistan hekimlere ayda en çok 8 nöbet tutturulması, gece nöbeti sonrası zorunlu izin hakkı gibi düzenlemeler elbette ki olumlu gelişmelerdir.
★★★
Ancak; en uzun, en zorlu eğitimi alan, zorunlu hizmete tabi tutulan hekimlere tam anlamıyla sahip çıkılmadan, can güvenlikleri sağlanmadan, emeklerinin maddi/manevi karşılığı verilmeden, nitelikli tıp eğitiminin koşulları oluşturulmadan, 5-10 dakikada bir muayene randevusu dayatmasından vazgeçilmeden, ne hekime şiddetin, ne de hekimlerin (istemeye istemeye) yurtdışına gitmelerinin önüne geçilebilir...”
★★★
Prof. Dr. Ceylan yerden göğe kadar haklı...
Batı ülkelerinin konforu bozulmasın diye Türkiye’yi “niteliksiz göçmen deposu ülke” haline dönüştüren siyasi iktidar, burada gelecek görmedikleri için mecburen göç eden liyakat sahibi evlatlarının değerini bakalım ne zaman anlayacak?