Stephan Guillon, Laurent Seksik'in yazdığı Modigliani oyunu için, ünlü olduğu mizah sanatçısı şapkasını çıkartıp, aktör şapkasını giydi, dahi ressam Modigliani'ye Paris'te Atelier Tiyatrosu sahnesinde can verdi. Yanıbaşında, Modigliani'nin ilham perisi Jeanne Hebuterne karakterinde, efsanevi yıldız Romy Schneider 'in kızı Sarah Biasini; Jeanne'in annesi rolünde Genevieve Casile ve ressamın galeristi rolünde de Didier Brice var. Uzatılmış çizgiler, oranları abartılmış boyutlar, oval kafalar, dar ağızlar, badem gözler... Diğer ressamların arasından kolayca seçilebilinir stiliyle, onunkisi tartışmasız tek ve benzersiz... Büyük bir ressam ve heykeltraş olan Modigliani, kendi yaşadığı devre damgasını vurdu ve sonraki kuşaklarda yaşayan artistleri derinden etkiledi. Asi, ateşli, tutkulu, ele avuca sığmayan, uyuşturucu bağımlısı Modigliani, insana dönüşmüş bir Bohem Prensi adeta....Fabrice le Hennanff'ın, 2014 yılında, Modigliani üstüne kaleme aldığı çizgi romanından sonra, bu yıl, gazeteci-yazar ve senarist Laurent Seksik, bu dahi ressamın yaşamının son zamanlarını ve özel hayatını paylaştığı ilham perisi Jeanne Hebuterne ile olan fırtınalı ilişkisini, otuz beş yaşında veremden ölen Modigliani'nin trajik son günlerini ele alıyor. Montmartre'dan Montparnasse'a, Modi oyunu, seyirciyi 20. yüzyılın ilk yıllarına Paris'in ihtişamına ışınlıyor. Picasso, Matisse, Apollinaire ve Modigliani... Bu artistlerin hepsi Paris'in bu iki bohem ve yaratıcı mahallelerini o yıllarda çok derinden etkilediler. modigliani4 Stephane Guillon (Modigliani) daha ziyade televizyonlarda ve sahnede yaptığı one-man show'larla, nükteli kişiliği, söyledikleriyle, yarattığı polemikleriyle tanınır. Söylediklerinin her zaman arkasında duran, dediklerini bir gün bile inkar etmeyen ya da unutturmaya çalışmayan bu sanatçı klasik tiyatro eğitimi görmüş, enerjisi ve ustalığıyla ünlenmiş bir komedyen. Modigliani rolünde Guillon, gür gri sakalı ve kalkık kaşıyla büyük bir aktör olduğunu kanıtlıyor. Rolünü büyük bir özveriyle canlandırıyor. Ressam, tam ünlenmeye başlamışken otuz beş yaşında veremden ölür; ikinci çocuğuna dokuz aylık hamile olan sevgilisi onun ölümünden yalnızca bir gün sonra kendini pencereden atıp intihar eder. Delice tutkulu bir aşk hikayesi. Bu oyun, çelişkileriyle boğuşan, kırılgan, insan sevmeyen, kadını incitmeyi yeğleyen bir adamın hikayesi. Bazı anlarda asabi, çekilmez, can yakan hatta saldırgan bir kişiliğe bürünebilen Modigliani, hayatını çarçur edip yok etti, ona göre yaratmak için acı çekmek şarttı. modigliani3 Genelde, bugüne kadar sahnede, aşık kadınları oynamış olan Sarah Biasini, bu oyunda da çizgisini değiştirmedi. Amedeo Modigliani'ye kör kütük aşık sevgiliyi canlandırıyor. Modigliani'ye ilham veren bu sevgili, aynı zamanda önemli bir ressamdı. Çok güzel resimler çizen bu kadın, ne yazık ki aşkı uğruna kendini ikinci plana çekerek sanatından feragat etti... Resmetmeyi bıraktı... Bu zor seçimi yapabildi, çünkü aşkı ağır bastı. Picasso'nun, Cocteau'nun, Max Jacob'un Paris'inde, 'Bohem Prens' Modigliani bu artistlerin yaşamına hükmetti. Sınıflandırılamayacak kadar dahi, skandallarla dolu yaşamı, meydan okuyan kışkırtıcı züppeliğiyle, Modigliani'nin eseri, büyük bir zerafeti ve dünyaya özel bir bakışı barındırır. İtalyan asıllı olan Modigliani, Paris'e çok genç yaşında yerleşir, zamansız ölümünün en önemli sebeplerinden biri alkol ve uyuşturucuydu. Otuz beş yaşında hayata veda ederken, hem hasta hem de fakirdi. Boylu poslu bir genç olan Modigliani son günlerinde iyice zayıflamış, avurtları çökmüş, içini kemiren verem onu ihtiyar bir adama dönüştürmüştü. Aralarında artistlerin, şairlerin bulunduğu çok sayıda erkek arkadaşları olsa da onun tek artistik ilgisi ve konusu 'kadınlardı'. Bıkıp usanmadan, kadın yüzleri ve vücutları resmetti, bunları kendi stilinde çekip uzatıp, yaydı, gerdi, esnetti; bu stildir ki onu günümüzde de sanat dünyasının ve pazarının zirvesine oturttu. modigliani2 Montparnasse 1917. Amadeo Modigliani'nin (1884-1920) resim atölyesindeyiz. Oyunun büyük bölümü Montmartre'dan Montparnasse'a taşıdığı bu atölyede geçmekte. Son sevgilisi ve ikinci çocuklarına hamile Jeanne Hebuterne ile yaşamakta. Sanata heykel yaparak başlayan sanatçı artık kendini tamamen resme adamıştır. Ama çizdiği çıplak resimlerle yarattığı skandaldan dolayı çift, huzurlu bir hayat sürememektedir. Jeanne'ın annesi kızının durumuna çok üzülmekte; mutsuz ettiği kızından ve sıra dışı yaşamından dolayı Modigliani'den nefret etmektedir. Birbirleriyle karşılaşmamaya özen gösterseler de, karşı karşıya kaldıklarında, aralarındaki diyalog saldırgan, hırçın bir şekilde ceryan etmektedir. Anne Eudoxie Hebuterne, (Genevieve Casile) bu sıra dışı beraberlik yüzünden kızına kızmakta. Bu alkolik, absent bağımlısı esrarkeş ve veremli bohem İtalyanı bir an evvel terk etmesi ve karnındaki bebeğinden kurtulması için ona baskı yapmakta. Ama kızı Jeanne, bu lanetli Modi'ye sırılsıklam aşık, o kadar ki, kabiliyetli bir ressam olmasına rağmen kariyerini Modigliani'nin modeli ve sevgilisi olmak uğruna terk edebilmiş. Genevieve Casile huysuz ve burjuva anneyi özenle yorumluyor. Zaman zaman hırçınlaşan enerjisi, zaman zaman da iyi niyetli, hatta komik olabiliyor. Bu endişeli ve dertli anne, materyalizmin ve sağduyunun sesini canlandırıyor. Kızı Jeanne (Sarah Biasini) ise yaşadıkları zorluklara rağmen , sevgilisi Modigliani'nin dehasından bir an bile şüphe etmiyor; er veye geç sanatçı olarak keşfedileceğinden çok emin. Hastalığının tamamen bilincinde olan Modigliani, bu iki kadınla, bıkıp usanmadan, alay etmekten, ateş püskürmekten, mutsuzluğa kapılmaktan, iğnelemekten geri kalmazken, bir an bile, o muazzam portrelerini resmetmekten vazgeçmiyor. modigliani Modigliani, sanat eserlerini pazarlayan galeristine de yüklenmekten geri kalmıyor. Sanat eseri satıcısı ve aynı zamanda Polonyalı bir şair olan Leopold Zborowski ile Modi arasındaki çekişme, özellikle Modigliani'nin Leopold'u Jeanne'ın sevgilisi zannedip hırçınlaşması, onu tahrik etmesi hatta kovması, karşılıklı enteresan diyaloglara yol açıyor. Halbuki galeristi, müşterilere, bu eselerin ne kadar kıymetli olduklarını anlatmak için gecesini gündüzüne katıyor; Modigliani'yi, sevgilisini alıp, Güney Fransa'ya gidip dinlenmesi için zorluyor ama boşuna dil döküyor. Sanatçısına sonuna kadar inanan bu galerist, için için de Jeanne'a acıyor ve onu bu zorbadan kurtarmak istese de elinden hiçbir şey gelmiyor. Didier Long'un rejisi klasik ama etkili. Jean- Michel Adam'ın loş ve kasvetli dekoru çok uygun. Laurent Seksik, saldırgan, hasta, ama her şeye rağmen yaratıcı Modigliani'nin acı dolu son günlerini anlatsa da, oyunda kara mizah, iğneliyici ve ahlaksız bir anlatım var... Her şeye rağmen, piyesin başrolünde 'Aşk' var. Keşfedilmemiş olmanın acısını iliklerine kadar hisseden, veremli olmasına rağmen o bohem yaşantısından ödün vermeyen bu ressama sevgilisinin hissettiği tutkulu aşk var.