Bu yıl Aşk, Büyü vs adlı filmdeki rolüyle Antalya'da Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alan Selen Uçer, Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya Bölümü mezunu. Ancak onun kimyasında oyunculuk olduğu için üniversite yıllarında başladığı oyunculuğun daha sonra Amerika'da yüksek lisansını yaptı. Bugüne kadar pek çok ödül alan Uçer'le ödüllerinden başladığımız sohbetimizde Aşk, Büyü vs filmini, Güle Güle Diva adlı tek kişilik oyununu, kadın haklarını, şiddeti, tacizi ve tecavüzü konuştuk. Sizde ödül çok, sonunda Altın Portakal'ı da aldınız. Dediğiniz gibi bende ödül çok. Afife'den Altın Koza'ya ve uluslararası festivallere kadar pek çok ödül mutluluğu yaşadım. Ancak, Altın Portakal'ın heyecanı ve anlamı çok başka. Çünkü o köklü bir ödül. 12 yıl önce Altın Portakal'a uzanmak istediniz ama olmamıştı. (Gülümsüyor) Evet, 2007'de yine bir Ümit Ünal filmi olan ve başrol oynadığım Ara filmi Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin ön jürisine takıldı ve festivale kabul edilmemiştim. Gerekçeleri neydi? Bazı yanlış anlaşılmalar diyelim. Yönetmenimiz Ümit Ünal daha iyi bilir, ben bu konuda bir şey söylemek istemem. Zaten aynı Ara filmiyle daha sonra Adana'da Altın Koza En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldım. Bu yıl Altın Portakal'da tam 11 ödül alan Bozkır filminde kadın oyuncu yoktu... (Gülümsüyor) Bir arkadaşım mesaj atmıştı 'Bozkır'a çiçek gibi açtın' diye... Bu tarz espriler yapıldı. Bozkır gerçekten de güzel bir filmdi. Tören sırasında sizi ödülden çok, ödülü elinden aldığınız Ahmet Mekin heyecanlandırdı sanki... Ahmet Mekin çok özel birisi. Aldığım ödüle daha bir anlam kazandırdı onun elinden almak. Hepimiz Selvi Boylum Al Yazmalım filmiyle büyüdük. Ödülünüzü kız ve erkek çocuklara ithaf ettiniz. Evet, ödülümü, farklılıklarıyla beraber, birlikte yaşamayı beceren birbirine saygı duyan bu ülkenin kız ve erkek çocuklarına ithaf ediyorum, dedim. Filmin verdiği mesaj da önemli. Filmde bir aşk hikayesini anlattık. Ancak bu farklı bir aşk. Dünya kurulalı beri var olan bir duyguyu dile getirdik. Aşkı yaşayanların cinsiyeti önemli değildir, önemli olan aşktır ve de aşktaki genel sorun sınıf farkıdır. Bu filmde geçmişte sık sık beyaz perdeye yansıtılan 'zengin kız, fakir erkek' ya da 'zengin erkek, fakir kız' öykülerine bir gönderme yaparak 'zengin kız, fakir kız' aşkını anlattık. Böyle bir rolden çekinecek ve 'Hayır' diyecek çok kadın oyuncu var... Teklif gelince ve senaryoyu okuyunca siz ne düşündünüz? Öncelikle Ümit Ünal teklif ettiği için 'Hayır' demem mümkün değildi. Ona büyük hayranlığım var. Teyzem, Hayallerim Aşkım ve Sen, Arkadaşım Şeytan filmleri muhteşemdi ve her biri beni etkilemişti. Role gelince... Sinemada risk almamız gerekiyor, sorumluluğumuz olduğuna inanıyorum. Televizyonda zaten bazı kalıplar içinde olmak zorunda kalıyoruz. Sinema ve tiyatroda özgür seçimler yapılması taraftarıyım. Beni ilgilendiren aşk hikayesi olmasıydı, başka tarafıyla ilgilenmedim. Rol arkadaşım Ece Dizdar oldu... Filmde sevgilimi oynayan rol arkadaşım Ece Dizdar'la daha önce tanışmıyorduk. Her okumada biraz daha ısındık birbirimize. Çekime başlamadan iki gün önce oturup konuştuk, rollerimize iyice hazırlanmış olduk. Bu filmle birlikte çok iyi bir arkadaş kazanmış oldum. İki kadın arasındaki aşk daha önce de sinemada anlatıldı... Düş Gezginleri'nde Meral Oğuz ve Lale Mansur oynamıştı ve o filmi izlemiştim. Müjde Ar'la Nur Sürer'in oynadığı Dul Bir Kadın'ı izlemedim. Bu film daha farklı galiba... Ümit Ünal zaten Atıf Yılmaz sinemasından yetişmiş biri. Bu filmdeki iki kadın arasındaki aşk, en doğal haliyle anlatılıyor. Gerçeğe en yakın haliyle yansıtılıyor. Israrla bir cinsellik sunmak değil de iki insanın kavuşması üzerinde duruldu. Aşk, Büyü, vs ne zaman vizyona girecek? Pek çok festival, vizyona girmiş filmleri kabul etmiyor. Bu yüzden önce festivallere katılıp, 2020'nin sonbaharında da vizyona gireceğiz galiba. Gelelim tek kişilik oyununuz Güle Güle Diva'ya... Hastanede sırasını bekleyen bir kadının gözünden birçok farklı kadın hikayesini anlatıyor bu oyun. O dönem ailemde hem annem hem babamın sağlık problemleri vardı ve çok sık hastaneye gidiyordum. Oyunu yazıp yöneten Firuze Engin de sağlık problemi yaşıyordu. Onunla bir konu arayışındaydık ve bir gün hastaneden telefonla konuştuk. 'Orada ne görüyorsan yaz' dedi. Her şey benim hastanede aldığım o notlarla başladı, sonra da bunların üzerinde konuştuk, konuyu geliştirdik. Oyun nasıl bir mesaj veriyor? Hepimizin hayatında divalar var, divalaştırdığımız insanlar var ve çoğu zaman kendimizi unutup onlar için yaşıyoruz. Bu birinin kocası, birinin çocuğu, birinin çok yakın arkadaşı ya da patronu olabiliyor. Hastanede sırasını bekleyen bir kadının gözünden birçok farklı kadın hikayesini izliyoruz... Kadınların olmak istedikleri yerde olmamalarının nedenlerini sorguluyoruz. Burada tüm kadınlar kendi odağını kaybetmiş, kendi seçimlerini yaşamayan kadınlar. Derken, hastaneye ünlü bir diva geliyor ve hepsinin odağı o oluyor. Oyun tek kişilik ve siz pek çok kadın karakteri oynuyorsunuz... Günseli ve altı kadın, dört tane de küçük rol var, toplam 11 kadını oynuyorum. 1.5 yıl üzerinde çalıştık, hazırlandık. Bu kadar çok kadının sorumluluğunu tek başıma nasıl yüklendim bilemiyorum. Önce çok korktum. Sahnede müzik de var. Kadınlar şarkı da söylüyor. Dolayısıyla o şarkıları ben okuyorum. Hanımın Çiftliği dizisinde şarkı söylemiştim, en çok da ordan biliniyorum. Turnesi olacak mı? Hem Türkiye'de hem de yurt dışında turnelerimiz olacak. Tarihleri şu an belirlemedik. En son Çukur dizisinde Ezgi rolünde izledik sizi... Çukur dizisinde konuk oyuncuydum. Sonra, Koca Koca Yalanlar ve ardından Leke dizisi geldi. Dizilerle ilgili neler söylemek istersiniz? Dizi senaryolarının kesinlikle daha kaliteli olması gerekiyor. Bu coğrafyada çok hikaye var, onları işlemek çok önemli. Şiddeti anlatan senaryoların yumuşatılması şart. Ayrıca dizi süreleri de mutlaka kısaltılmalı. Şiddetin ve tecavüzün normalleştirilmeye çalışıldığı bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Şiddet dünyada da arttı ama Türkiye'de fiziksel şiddetin üzerine bir de ruhsal şiddet eklenerek dayanılmaz boyutlara ulaştı. Ne yazık ki ülkemizde kadınlar bastırılmış durumdalar ve kendilerini ifade edemiyorlar. Tecavüzün ve şiddetin meşrulaştırılmasını insanların hastalanması olarak görüyorum. İyice ortaya çıkması ve netleşmesi bir bakıma iyi. Çünkü böylece karşı hareketler de başlıyor.'Susma Bitsin'diye bir organizasyon var. Her türlü şiddet, taciz ve tecavüze tepki göstermek şart. Kız ve erkek çocuklarını eşit şekilde eğitmek de çok önemli.