Sevgili okurlarım,
Bugün size bir AKP milletvekilinin 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle
Meclis’te yaptığı konuşmadan bölümler sunuyorum.
Okudukça şaşıracağınızı ve “Bunları bir AKP milletvekili nasıl söyler” diyeceğinizi biliyorum.
O nedenle lütfen sonuna kadar okumanızı rica ediyorum.
* * *
İşte o tarihi konuşma:
“...Birleşmiş Milletler, 20 Aralık 1993 tarihinde, her yıl 3 Mayıs’ın “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” olarak kutlanmasına karar verdi. Bu sadece gazetecilere özgü bir özgürlük ve hak değildir. Tüm bireylere ve kamuya ait olan bir haktır, kolektif bir haktır. Bu hak, okuyucunun, izleyicinin ya da dinleyicinin bireysel hakkı değildir. Demokratik toplumların ve demokratikleşmenin olmazsa olmazıdır.
Basın özgürlüğünün, halkın gerçekleri öğrenme hakkı, yönetimin şeffaflığı ve denetlenebilirliğinin temel araçlarından birisi olduğunu görmekteyiz.
Siyasetçilerin gerek gazeteciler ve gerekse yurttaşların çoğunluğu tarafından dikkatle izlenmesi ve denetlenmesi söz konusudur.
Bu nedenle, siyasetçilerin daha büyük bir hoşgörü içinde olmaları gerekir.
Bir hukuk devletinde basının oynadığı rolü unutmamalıyız. Basın özgürlüğü, yurttaşlara kendilerini yönetenlerin tavır ve düşüncelerini öğrenmenin en iyi yollarından birini oluşturur. Özellikle siyasetçilere kamuoyunun endişelerini anlatmak ve yorumlamak fırsatını da verir. Demokratik toplum kavramının özünde yatan özgür tartışma yöntemine herkesin katılma olanağını sağlar. Farklı görüş ve fikirlerin yansıtılmasını sağlamak amacıyla, bağımsız ve özerk iletişim araçlarının çeşitli şekillerdeki mevcudiyetlerinin demokratik toplumlar için önemini biliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Basının, “Ben neyi yazsam hapse girerim” döneminden ve “Ben neyi yazarsam hakaret davalarına, tazminat davalarına muhatap olurum” döneminden kurtulması gerekir.
Siyasetçilerin birbirlerine ve basına karşı açtıkları tazminat davaları, onların özgürlüklerini de sınırlandırmaktadır. Bu gün vesilesiyle, bütün siyasetçilerin basınla, bu özgürlüklerle barışmalarını, basın aleyhine açtıkları davalardan, birbirleri aleyhine, düşüncelerini sert, etkili biçimde açtıkları davalardan vazgeçmelerini diliyorum.
Barışın günü olsun diyorum.
Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum...”
* * *
3 Mayıs 2005’teki bu “barışa çağrı” konuşması, CHP ve Anavatan Partisi sıralarında oturan milletvekillerinden alkış alıyor.
Ancak AKP’liler konuşmayı yapan kendi partilerinin Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ı alkışlamıyor. Belki içlerinden kızanlar bile oluyor!
Siyaset dünyasında her zaman doğruları söyleyen dürüst kişiliği ve ilkeli davranışlarıyla haklı bir saygınlığa sahip olan Yalçınbayır da bir süre sonra, kurucuları arasında yer aldığı AKP’den ayrılıp, aktif siyaseti bırakıyor.
* * *
Sevgili okurlarım,
Ertuğrul Yalçınbayır 2005’te basın özgürlüğü ve basınla barışma çağrısı yapıyor.
Ama iktidardaki AKP buna kulaklarını tıkadığı gibi, aradan geçen 10 yılda düşünce ve basın özgürlüğü adeta cendere içine alınıyor, baskılar dayanılmaz boyutlara vardırılıyor. Gazeteciler sorgusuz sualsiz zindanlara atılıyor.
Bu süreçte Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci cezaevine dönüştürülüyor.
Önceki gün Freedom House’un yayımladığı listede Türkiye, “Basını Kısmen Özgür” ülke olmaktan çıkarılarak “Basını Özgür Olmayan Ülkeler” arasına dahil ediliyor.
Böylece Cumhuriyet’in ilk 10 yılında yaratılan mucizeyi küçümseyen zihniyet, Türkiye’yi bu 10 yılda, “özgür olmayan ülke” yapmayı başarmış bulunuyor!
Emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesinin simgesi olan 1 Mayıs, işte böyle bir ülkede kutlanıyor!..
Özgürlüğü simgeleyen 1 Mayıs, özgür olmayan ülkede kutlanıyor!..
Uğur Dündar
Yayınlanma: