SÖZCÜ Medya Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, “Biz Teğmeniz-TSK’dan Atılma Olaylarının İçyüzü” kitabında Kara Harp Okulu ve Tuzla Piyade Okulu’nda yaşanan olayların perdesini araladı.

Subay Andı okuyup “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dedikleri için TSK’dan atılan teğmenler ilk kez Öztürk’e yaşamlarını ve mücadelelerini anlattı. Kimi üniformasını gardırobunda bir gün geri giyebilmek için saklayan kimi bakkallık yapan kimi bir şarkıda üniformasının aşkıyla gözyaşına boğulan bu teğmenlerin hikayesi, sadece bir kitap değil; tarihe de bir not. İşte Saygı Öztürk’ten, “Biz Teğmeniz” kitabının öyküsü:

İLK OLAY 10 KASIM’DA

“İstanbul’da 10 Kasım 2023’teki törende yaşananları sosyal medyadan öğrendik. ‘Atatürkçü gençlerle tarikatçılar arasında, Tuzla Piyade Okulu’nda arbede yaşandı, olayı yatıştırmak için polis ve jandarma geldi’ gibi haberler vardı. Saatlerce uğraştım ve sonuçta öğrendim ki bir teğmen, yakasına Atatürk fotoğrafı takmayan teğmen ile tartışıyor. Onun üzerine işin doğrusunu yazdım. Sadece bir asker dedim ve olayda öyle iddia edildiği gibi ne polis ne jandarma olmadığını söyledim. Olay kapandı. 3 gün sonra ayın 13’ünde, aynı yerde bu kez başka bir olay gerçekleşti.

BELGELER DAĞ GİBİ

Sonra 30 Ağustos törenindeki olay yaşandı. Kılıç çekme, Subay Andı… Buna yoğunlaştım. Onların da tüm belgelerini buldum. Evet belgeler dağ gibi oldu ama yine de içimden gelmedi yazmak. ‘Teğmenlerle konuşamadıktan sonra onların yaşadıklarını, duygularını, ailelerine bu olayı haber verişini, öyküsünü dinlemedikten sonra yazılmaz’ dedim. Sonunda bir gün bir teğmenle bağlantı kurdum. Gazeteye geldi. İsminin yayınlanmaması talebiyle her şeyi anlattı. 
Fakat diğer teğmenleri nasıl konuşturacağım? Ebru’dan başladım, telefonunu buldum. Ebru ‘hayır ben konuşmayacağım’ dedi. ‘Eyvah ilk kez’ dedim başarısızlık damgasını yemeye başladım. Fakat yılmadım. Bir gün İzzet Teğmen aradı. Dedim ki “Bak sen bana güveniyorsun”, “Güveniyorum abi” dedi. “O zaman öbür arkadaşları davet edelim”
İzzet bir gün arkadaşlarıyla geldi. Üç arkadaşı burada oturduk. Her biri hikayesini anlattı. Anlattılar, anlattılar.

BİR TEĞMEN BAKKAL

Sonra diğer teğmenlerden eksiğimiz olanları tamamladım. Ve birisi sadece teğmenlik fotoğrafını vermedi. “Saygı Abi, ben teğmenlik üniformamı astım. Her sabah gidip gardıropta üniformama bakıyorum. Fakat o üniformayı yeniden giyene kadar asla teğmenlik fotoğraflarını kimseyle paylaşmayacağım” dedi. Ne iş yapıyor biliyor musunuz teğmenimiz? Hani silahlı kuvvetler için yetişmiş, bu kadar eğitimlerden geçmiş, başarılı sonuçlar almış. O şu anda bakkallık yapıyor memleketinde, bir ilçede. Başka bir teğmenimiz Murat Göğebakan’ın “Vazgeçilmiyor” şarkısını dinlerken “Ben üniformamdan ben askerliğimden vazgeçemem” diyor. Aşk şarkısı ama o onun için ağlıyor. O arada arkadaşını arıyor, ‘intihar edeceğim’ diyor. Ailesi, avukatları, sözlüsü onu arıyor, göl kenarında ağlarken buluyorlar.

ANLATMAKTA ZORLANDILAR

Babalarına hikayelerini bir türlü anlatamıyorlar. Köydeki ailelerine mesela. Fakat davalar sonuçlanmıyor, uzadıkça uzuyor. Ve memleketlerine gittikten sonra artık babalarına söylemek durumunda kalıyorlar. “Baba olaydaki atılan teğmenlerden birisi benim” diyor. O ailelerin yıkılması, ailelerin çocuklarına moral vermeye çalışması insanın içini acıtıyor. Ve ben de bunları dinlediğim zaman çok üzüldüm, çok yandım. Birisi memleketine gitmemek için -memleketine gitse açıkta olduğunu bilecekler- halbuki bunların dönme umudu var. Bir arkadaşının evine sığınıyor. “Evin bulaşıklarını yıkıyordum, yemek yapıyordum, hatta bebekleri vardı, ona bile ben bakıyordum” diyor.

YAVAŞ’A TEŞEKKÜR

Mansur Bey’e tabii çok teşekkür ediyorlar. İkisinin Güriş Şirketi’nde göreve başladığını öğreniyoruz. Mesela onlardan birisi de Ebru Teğmen. Diğeri de Recep Bayar. Recep Bayar da şu anda pilot olarak eğitim görüyor. En çok ağlayan da bu süreçte Ebru oluyor. Ebru o kadar ağlamış ki hep şunu anlatıyor. “Bizim suçumuz nedir? Biz Atatürk’ün silah arkadaşıyız. Biz önce sıra arkadaşıyız, silah arkadaşıyız. Biz orada ne demişiz? Atatürk’ün askerleriyiz demişiz.”

SANKİ BABALARI GİBİ

Olayda en çok dikkatimi çekenlerden biri Korgeneral Tevfik Algan. Algan iki yıl daha görev süresi olmasına rağmen emekliye ayrılıyor. Sanki bu olayda önce oylama yapılırken teğmenlerin atılmaması yönünde karar çıkıyor. Fakat baskılar sonucu atılmaları yönünde karar alınıyor. Tevfik Algan ve diğer aleyhte oy kullanan komutanlarla konuştuğumda “Biz şu anda ne söylesek spekülasyon olur” diyorlar. Bu cümle bile olayın nasıl geliştiğini ortaya koyuyor.

O TEĞMENLER KONUŞUYOR

Teğmen Ebru: Gerek şehit ailelerinin gerek şu an muvazzaf olan komutanlarımızın bizleri arayarak ‘Bize ettiğimiz yemini hatırlattınız’ demesi, beni en mutlu eden şey oldu. Örneğin okuduğumuz subay andının sonunda, ‘Ne Mutlu Türk’üm diyene’ ifadesi yoktur. Bizim yemin ettiğimiz günlerde, belli çevreler tarafından ‘Türkiyeli ifadeleri’ kullanılır olmuştu. Subay Andımıza ‘Ne Mutlu Türk’üm diyene’ ifadesini ekledim. İlk kez bu kitap için açıklıyorum.

Teğmen Talip: Pilotluk tulumu giydiğim ilk gün tulumumu benden aldılar. “Kılıcın nerede?” diye sordular. Evde olduğunu söyleyince, “O kılıcı getir” dediler. Cevabım şöyle oldu: “Getirmeyeceğim, vermeyeceğim. Zaten o kılıcı geri takacağım.”

Teğmen Batuhan: Babamın beni Harp Okulu’na teslim ettiği gün, üniformamı giyişim hepsi gözlerimde canlandı. İşte o gözlerden şimdi gözyaşı döküp birilerini sevindirmek istemiyordum. Ağlamamak için başımı yukarı kaldırıyordum. Yol bitti. Nizamiyenin dışına atılmıştım.

Teğmen Deniz: Olur da ben mesleğe döndüğümde böyle bir olay yaşanmış olsa, benim emrim altındaki insana aynı muamele çekilse ben siper olurum buna karşı…

Teğmen serhat: Bizden üniformamızı, rütbemizi aldınız, şimdi de sıra onur ve şerefimize mi geldi? Benden kılıcımı nasıl istersiniz? Ben size kılıcımı vermiyorum.

‘Atatürk’e saygı duymuyorum’ diyen teğmenler geri döndü

Saygı Öztürk. sadece teğmenlerle değil komutanlarıyla da konuştu ve onların da görüşlerini aktardı, şöyle anlattı:

“Kitapta “biz de teğmendik” diyen eski generallerle de konuştum. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa, “Biz de atılabilirdik” dedi. Mesela Osman Pamukoğlu Paşa’nın anlattığı hikayeler var, “Hayatımda hiçbir askerimi cezalandırmadım” diye anlattı

TEĞMENDİR GENÇTİR: Teğmenler yıldızı taktığı zaman kendisini göklerde hissedermiş. Çok mutlu olurlarmış. Yani artık öğrencilikten çıkmış. O yüzden mesleki heyecanlarında bazen yanlışlıklar yapabiliyorlar. Hep o yüzden şöyle derler teğmenler için, “Teğmendir ne yapsa yeridir.” Teğmenlerin yaptığı suç değil ama suç olsa bile atılmasını gerektirmiyor.

SAYGI ABİ SEN YAZDIYSAN DOĞRUDUR: Ankara’daki olayda resmi tören bitmiş, her şey kapanmış. Dönem birincileri son yürüyüşe katılmazmış. “Son defa ben Harp Okulu Marşını söyleyebilmek için törene, yürüyüşe katıldım. Ve yol boyunca tören sırasında hep ağlayarak, onu okuyarak tören yerine kadar ulaştım” diyor Ebru Teğmen. Bu genç insanların, hayatlarının en güzel gününde, mezun oldukları, ailelerinin yanında olduğu bir günde böyle mesleklerinden koparılması hakikaten iç acıtıcı. O yüzden onların hikayesini yazdım. Tarihe bir yerde tanıklık etmek istedim. Hem belgeleriyle hem anlatımlarıyla, olayda isimleri geçen kişilerin tamamıyla görüşme imkanı buldum. Bir teğmenimize “İstersen gel bir bak yazdıklarıma” dedim. Beni de gururlandıran şu cümle oldu: “Saygı abi sen yazdıysan doğru yazdın. Ben de onu kitapta okumak istiyorum”

O TEĞMENLER DÖNDÜ: Türk askeri Atatürk’ü sevmeyi görev kabul etmeli. Ama biri “Atatürk’e ben saygı duymuyorum” açıklamaları yapıyor. Atatürk fotoğrafı takmayan, “Atatürk’e saygı duymuyorum” diyen teğmenlerin görevlerine döndüğüne de tanık oluyoruz.”