Şeriat, kadını erkeğin kölesi olarak görüyor. Kocanın karısını dövmesi, mirasta kız çocuğa yarım, erkeğe tam pay verilmesi, 4 kadınla evlenme, kadının gülmemesi, çalışmaması gibi hükümler şeriatın temel ilkelerini oluşturuyor.

Atatürk, tüm bunları kaldırıp, kadını özgürlüğe ve erkeğin de önünde bir protokol ve vatandaş statüsüne kavuşturuyor.
Tayyip Erdoğan ise “elhamdülillah şeriatçıyım” diyor. Demokrasiyi amaca (şeriata) ulaşmak için araç olarak kullanacağını beyan ediyor ve bunu gerçekleştiriyor. Kadını horlama, kadına yönelik şiddet ve cinayetler Tayyip döneminde tavan yapıyor.
Tüm bunlara karşın, bir kadının bir AKP mitinginde, bir TV muhabirine Tayyip Erdoğan’ın “..... kılı olurum” diyerek hayranlığını belirtmesi ulusal bir şaşkınlık ve utanç yaratıyor.
Türk kadınının imajını iki paralık eden böyle bir sapıklık ve pespayeliğe (Afrika’nın en ilkel kabile devletlerinde) bile tanık olunmuyor.
Kendisini eleştiren gazeteci kadına “edepsiz” diyen Erdoğan; kendisine “bilmem neyinin kılı olurum” diyen kadını “edepli” buluyor.
Aslında bu “edep özürlüsü kadınlarla” liderleri için “tanrının bütün vasıflarını üstünde taşıyor” diyen, “kamu malı, yetim hakkı yemeyi günah işleme özgürlüğü” sayan yalakalık virtüözü vekiller “Tayyip patentli” aynı tornanın ürünleridir. Erdoğan hepsinden son derece hoşnut oluyor.
Tayyip Erdoğan saltanat ve hükümranlığını “makam, rütbe, cüzdan uğruna, vatan ve milleti, feda eden aydın, bilgin, yazar-çizerler” üzerine inşa ediyor.

Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderimizi

Atatürk, modern üniversiteler, kurumlarla, pozitif bilime dayalı çağdaş bir eğitim seferberliği gerçekleştiriyor.
Ancak yobazlığın hortlamasıyla, cehaletten medet uman dinci iktidar “molla eğitimle bilimsel eğitimi” birbirine karıştırarak tüm okulları imam hatipleştiriyor.
Türkiye’de yüzlerce üniversite arasından “bu ne rezalet, siz Türkiye’yi nereye götürüyorsunuz?” diye cübbelerini giyip sokağa dökülen bilim adamı, aydın bir Allah’ın kulu çıkmıyor.
Dünyanın her ülkesinde aydınlar “ilericiliğin, aydınlığın, özgürlüğün” sembolü olurlar. Bizdeki bilgin, aydın, sanatçı kimlikli mahlukat ise “ilkelliği, dalkavukluğu” simgeliyor. Bu yaratıklar dünyada yalnız bizim ülkemizde neşvu nema buluyor.
Hakiki din bilginleri, türban tarzı bir örtünmenin Kur’an’da yeri olmadığı, türbanın bir gelenek olduğu fetvasını veriyorlar.
Tayyip imalatı bilgin, aydın liboşlar ise “siyasi simge” türbanı “dini inanç” diye savundu, Türkiye’yi ortaçağ karanlığına götürdüler.
Osmanlı sultanları Türk kelimesini ağzına almıyor. Türklük ve Türkler asırlar boyu horlanıyor. Türklere benlikleri kaybettiriliyor.
Atatürk, bunun için;
“Türklük ruh ve bilincini ateşliyor.” Gerçekleştirdiği eğitim ve kültür devrimleriyle halkın bilgi ve kültür düzeyini yücelterek Türk Milleti’ni olgun bir sağduyu, üstün bir kişiliğe kavuşturuyor.
Tayyip Erdoğan ise ikbal ve iktidarını cehalet üzerine kurguluyor. 3 kuruşluk erzak paketleri uğruna halkın hiçbir şeyi görmemesi için idraki afyonlanıyor.
“Laik Cumhuriyeti içine sindiremeyen” dinciler, liderlerini tıpkı Osmanlı sultanları gibi “tanrının yeryüzündeki gölgesi” diye tanımlatarak o ne yaparsa yapsın her şeyi tanrı adına yapıyor diye algılatıyor. Artık, yasa, kural ve demokratik rekabeti, ismi var, cismi yok hale getiriliyor.
Ülke soyuluyor, hukuk devleti yok ediliyor. Bilgin, aydın, yazar-çizerlerin gıkı çıkmıyor.
Şaibeli bir kişi 14. Lui’den de öte “devlet benim” diyerek anayasa-baba yasa demiyor, eline palayı almış, devleti kasıp, kavuruyor.
Ortadoğu’yu kana bulatan, Lahey Adalet Divanı’nda yargılanacağı ileri sürülen Davutoğlu’nu (AKP genel kurulundan önce) Başbakan olarak atıyor.
Tüm bunlar çoğunlukla bilgin, aydın, yazar-çizerleri ırgalamıyor. Sanki ülkeyi batırmak için el birliği yapmışlar.

Uyan ey ehli vatan

Savcı ve yargıçlar Tayyip’in “has odabaşı” olarak hukuk tevzi eyliyorlar.
Artık Tüm anayasal kurumlar, üniversiteler, sendikalar, “biz ne halt işliyoruz? Demokrasi, hukuk devleti varsa biz varız” diyerek “milli bir uyanış” seferberliğiyle Türk halkını bu narkozdan kurtarmaları vatani görevleri oluyor.
Eğer bu yapılmazsa (kişisel çıkarlarının tutsağı olmuş bu yaratıklar) diktatörle aynı hazin akıbetin kurbanı olacak, hırsızlıklar çetesi ve vatan hainliği suçuyla yargılanacaklardır.
Bu ahval ve şerait içinde, Atatürk’ün partisi tüm CHP’lilerin Atatürk’ün “dil, din, renk, ırk farkı gözetmeyen, milli bir ruhla ülkeyi yüceltme umdesi olan milliyetçilik (ulusalcılık)” ilkesiyle,” sosyal demokrasinin, emekten, ezilmişten, özgürlükten yana ilkeleri doğrultusunda” uyumlu, bilinçli bir sentezle bütünleşmeleri “uyan ey ehli vatan” diye yeri, göğü inletmeleri gerekiyor.
Çaydan geçerken at değiştirilmez. Aksi halde bu akıl dışı hizipleşme yine Tayyip Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürecektir.