“İslam dünyasına ve dindar camiaya yönelik eleştirilerde bulunuyorsun; bardağın dolu tarafına bak, güzel şeyler de göreceksin; eleştirme, ne yapılması gerekiyorsa onu söyle” gibi tenkitler alıyorum.
Bu insanlar arasında hürmet ettiğim kişiler de var.
Ülkemizin verdiği fotoğrafta; akan kanı, zulmü, haksızlığı, hukuksuzluğu ve her gün susturulmaya çalışılan basını görmeyip, muhalif olanlara en iyi ifadeyle “Bardağın dolu tarafını görmüyorsun“ demek; hele hele yalanla, iftirayla, hakaretle, küfürle, tehditle farklı düşünenleri bertaraf etmeye çalışmak, bir akıl tutulması değil de nedir?
İtiraf geleneğinin olmayışı ve yapılan her tenkidin özellikle siyasi sahada fitne olarak algılanması, dindar siyasal zihniyeti eleştirilere karşı dirençli kılıyor olsa gerek.
Oysa eleştiri, yenilenmenin ve gelişmenin olmazsa olmaz koşuludur.
YOL, METRO YAPMAK BAŞARI MI?
İktidarın yaptığı yol, metro, cami, eğitim, sağlık vb. hizmetleri başarı olarak görmek siyasilerin ve hükümetin görev tanımlarını bilmemek demektir.
İktidarın asli görevlerini propaganda aracı olarak kullanması nasıl yanlış bir tutumsa başarıyı bu icraatlarda aramak da aynı şekilde yanlıştır.
Zira kimse babasının cebinden harcayarak bir şey yapmıyor.
Verginin toplanış amacı bellidir ve bu amaç üzere harcanır.
Görevini yerine getiren övülmez, mükâfatlandırılmaz; aksine yerine getirmeyen müeyyideye tabi tutulur.
Vatandaşın vergisini, vatandaşa yardım olarak geri verirken muktedirlerin (sanki ulufe dağıtıyor) vatandaşları elini ayağını öpecek hale getirmesi ayrı bir garabettir.
Vatandaşın kendi asilliğini unutup, vekil olarak seçtiği ve geçici olarak kendi yönetimini devrettiği kişileri, “medet merci“ veya “himmet makamı“ olarak görmesi sosyal devlet anlayışıyla örtüşmez.
Şakşakçılık ve omurgasızlık geri kalmış ülkelere mahsustur.
Bu yanlışa düşmemek için muhalefete ihtiyaç vardır.
Daha iyiyi, daha güzeli, daha doğruyu bulmak ve iktidarın eksikliklerini ortaya koyup ona yol göstermek ise en başta aydınların vazifesidir. Bunu ise ancak iktidara eklemlenmemiş aydınlar yapabilir.
HANİ BAŞARI NEREDE
Beni eleştirenlerin şu temel sorulara cevap vermesini isterim:
On üç yıldan bu yana iktidarın eline onca fırsat geçti, seçim yasası başta olmak üzere hangi anti demokratik yasayı değiştirdi?
Her bakanla değişen eğitim sistemimiz, gelişmiş ülkelerle mukayese edilebilir mi?
(Bunca imam hatip açıldı, peki bu okulları açmakla övünen bakan, milletvekili ve bürokrat, çocuklarını neden bu okullarda değil de kolejlerde okutur?)
“Dindar gençlik” derken, yaratılan “kindar gençlik” ile övünmek isteyen varsa övünsün! Sosyal medyada bu gençliğin kullandığı üslubu onaylayacak bir din var mıdır yeryüzünde bilmiyorum.
Cemaatlere verilen tavizlere gelelim; “Ne istediniz de yapmadık” cümlesinden, “Terör örgütü” nitelemesine gelindi; aradaki bu uçurumu bize kim izah edebilir?
“Çözüm meselesi“ ise ayrı bir garabet; her gün gelen şehit haberleri ve tırmanan terör ortada. Başkent savaş meydanına döndü; demokratik bir hak olan miting yapma hakkını kullanan vatandaşlarımız karanlık güçlerce barbarca katledildi. Peki, bu noktaya nasıl gelindi?
Gelelim dış politikaya; Orta Doğu’da bir prestij mi elde ettik?
Suriye politikaları bize ne sağladı?
Yarın bir gün doğalgaz alacak ülke bulamazsak hiç şaşırmayalım!
Tarımda gelinen durum,
Gelir dağılımındaki eşitsizlik,
Üniversitelerimizin durumunu,
Bilimdeki yoksunluk,
Betonlaşan şehir görüntüleri, sahi hangi başarıdan bahsediyoruz?
Uyuşturucu kullanımının artması,
Boşanmaların çoğalması,
Şiddetin yaygınlaşması,
Huzur ve güvenin kaybolması,
Toplumdaki duygusal kopuşlar ve kamplaşma, ahlaki çöküntünün hangi kertede olduğunu göstermiyor mu?
GELELİM BÜYÜK FOTOĞRAFA
Her gün ölüm ve zulüm ile boğuşan İslam ülkeleri haberleriyle irkiliyor dünya!
1950’den bu yana siyasal çatışmalarda 11 milyon Müslüman öldürülmüş!
On milyondan fazlasını kimin öldürdüğünü söylemeye gerek var mı?
Müslüman’ın Müslüman’a verdiği zararın haddi hesabı yok!
Yapılan ibadetlere dahi kan bulaşıyor.
Cehalet yüzünden “El-beled-il Emin“ (güvenlikli şehir) olarak nitelenen Mekke, birbirini ezen ya da kazalara hacıları kurban eden belde olarak anılıyor.
Ya ilmi çalışmalar; Farabileri, İbn-i Sinaları, İbn-i Rüştleri bulmak bir yana, onların ortaya koyduğu görüşleri kaç ilahiyatçı bugün rahatça konuşabilir?
Gidişattan rahatsız olan aydın sayımız ne yazık ki iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az.
Toplumdaki din algısı da aydın zihniyle paralel işliyor.
Asırlar önce Gazali konuyu özetlemiş:
“İlim adamları devlet adamalarını bozar, devlet adamları da halkı...!”
(MİLLETÇE BAŞIMIZ SAĞOLSUN.)
Eleştirmeyelim, öyle mi!..
Ayşe Sucu
Yayınlanma: