İn­sa­nın iyi ya da kö­tü bir olay kar­şı­sın­da ver­di­ği ilk tep­ki, ka­rak­te­ri­ni or­ta­ya ko­yar; sa­kin­dir, he­ye­can­lı­dır, te­laş­lı­dır, uz­laş­ma­cı­dır vs... Bir de ki­şi­nin, ken­di­siy­le bü­tün­leş­miş “ce­bin­de ta­şı­dı­ğı ke­li­me­le­ri­” var­dır; özel­lik­le de hoş­lan­ma­dı­ğı bir du­rum kar­şı­sın­da açı­ğa çı­kı­ve­rir bun­lar. Öf­ke­len­di­ği za­man he­men ha­ka­ret et­me­ye baş­lar me­se­la, şid­de­te me­yil­li­dir di­li... Bu sal­dır­gan tip­le­rin ya­nı sı­ra ne­za­ke­ti el­den bı­rak­ma­yan, her ha­lü­kar­da üs­lu­bu­nu boz­ma­yan ra­fi­ne in­san­la­rı da gör­mek müm­kün. Al­dı­ğı ter­bi­ye, ye­tiş­ti­ği ik­lim, ge­ne­tik kod­lar in­sa­nın ka­rak­te­ri­ni be­lir­le­yi­ci fak­tör­ler­den.
Din bu­ra­da ne­re­de du­ru­yo­r” der­se­niz, ki­şi­nin ah­la­kı­nı açı­ğa vu­rur, ken­di­si­ne ay­na tu­tar.
Şöy­le ki; in­san, için­de yer al­dı­ğı di­nin te­mel pren­sip­le­ri­ni ya fark eder ve ken­di­siy­le yüz­le­şir; ya da o il­ke­le­re inan­mış gi­bi gö­zük­se de ya­şa­mın­da ve dav­ra­nış­la­rın­da bir de­ği­şik­lik için ça­ba gös­ter­mez. İna­nan in­san ba­zı ri­tü­el­le­ri ha­ya­tı­na ta­şı­mış ola­bi­lir, na­maz-oruç gi­bi -ki bu bir gös­ter­ge de­ğil­dir- an­cak, ço­cuk­lu­ğu ya­lan ile geç­miş bir in­sa­nın di­li­ni dü­zelt­me­si ko­lay ol­ma­ya­cak­tır. Sö­zün­de dur­ma­yan ni­ce in­san­lar ta­nı­rız; ya da da­ha ca­mi­den çık­ma­dan av­lu­da oy­na­yan ço­cuk­la­ra ba­ğı­rıp ça­ğı­ran! Ve­ya “Ha­cer-ül es­ve­d”­ta­şı­na el sür­mek için et­ra­fın­da­ki­le­ri kol gü­cüy­le ite ka­ka­rak iba­det eden! Bun­lar yü­zün­den her yıl Kâ­be­’de on­lar­ca in­san ya­şa­mı­nı yi­ti­rir.
Yi­ne, ki­şi­nin “ce­bin­de­ki ke­li­me­le­r”­ya­zı­la­rı­na yan­sır.
Nef­ret ve öf­ke­den bes­le­nen­ler, top­lum­sal ko­nu­lar­da ya­lan ve if­ti­ra­yı çok ra­hat kö­şe­le­ri­ne ta­şı­ya­bi­lir­ler. “Ka­ba­ta­ş”­ve “ca­mi­de iç­ki içil­di­”me­se­le­si bu­na ör­nek­tir.
Ya­lan ve if­ti­ra, ada­le­ti ve top­lum­sal ba­rı­şı teh­dit eden, in­san­lı­ğı ze­hir­le­yen en bü­yük be­la­lar­dan­dır. İs­la­m’­ın ba­kı­şın­da ise ya­lan ve if­ti­ra­nın “i­ma­n”­ile bir ara­ya gel­me­si müm­kün de­ğil­dir.
Ye­ni za­man din­dar­la­rı­nın; in­ci­ti­ci, öte­ki­leş­ti­ri­ci, düş­man­ca, bir­bi­riy­le çe­li­şen, “ka­ba­”ve an­cak “ta­ş”­kalp­li­le­rin cü­ret ede­bi­le­ce­ği ya­lan ve if­ti­ra içe­ren bu “di­l”­i, ne ah­lak­la bir ara­ya ge­le­bi­lir, ne vic­dan­la, ne de ba­rış di­ni olan İs­la­m’­la.
Eh bo­şu­na söy­le­me­miş ata­la­rı­mız: “Üs­lu­bu be­yan, ay­niy­le in­sa­n
Ya­lan söy­le­yen ve if­ti­ra atan­la­rın ya­pa­ca­ğı şey, çı­kıp özür di­le­mek ve tüm top­lum­dan he­lal­lik is­te­mek­tir. Bu da yet­mez, var­sa za­ra­rın taz­mi­ni ge­re­kir.
İn­sa­nın yan­lı­şı­nı gör­me­si ve on­dan vaz­geç­me­si­nin de bir er­dem ol­du­ğu­nu ha­tır­la­ta­lım.
Eko­no­mi ma­sa­lı
Yıl­la­rı­dır an­la­tı­lan eko­no­mi mu­ci­ze­si ma­sal­la­rı­nın asıl “kah­ra­man­la­rı­” olan; ola­ğan dı­şı dış borç­lan­ma ve ül­ke içi­ne sı­cak pa­ra akı­mı­nı sağ­la­ma po­li­ti­ka­la­rı­nın ya­vaş ya­vaş so­nu­na ge­li­yo­ruz.
1979 yı­lın­da 16. bü­yük eko­no­mi olan Tür­ki­ye, 2014 yı­lın­da 19. sı­ra­ya ka­dar ge­ri­le­di.
TL tüm pa­ra bi­rim­le­ri kar­şı­sın­da de­ğer kay­be­di­yor.
Şu­bat ayı ih­ra­ca­tı­mız ge­çen se­ne­nin şu­ba­tı­na gö­re % 13 düş­tü.
İş­siz­lik % 10’a çık­tı.
Enf­las­yon ar­tı­yor.
Ta­sar­ruf­lar aza­lı­yor.
Te­mel gı­da mad­de­le­ri pa­ha­lı­la­şı­yor.
Pet­rol fi­yat­la­rı düş­me­si­ne rağ­men biz­de
hâ­lâ zam var.
İle­ri tek­no­lo­ji içe­ren ürün ima­la­tı­mız yok.
Mar­ka­mız yok.
Dün­ya pa­za­rın­da yer sa­hi­bi olan bir akıl­lı te­le­fon üre­te­mi­yo­ruz.
Oto­mo­bil hiç üre­te­mi­yo­ruz.
Me­di­kal mal­ze­me üre­te­mi­yo­ruz.
Ta­rım­da tek­no­lo­ji kul­la­na­mı­yo­ruz, to­hum üre­te­mi­yo­ruz.
İn­şa­ata yö­ne­lik bü­yü­me stra­te­ji­si di­ye bir şey var­sa, uy­gu­la­yan tek ül­ke­yiz!
Dün­ya ka­dar dış borç var­ken, mil­yar do­lar­lar har­ca­yıp sa­ray yap­tı­ran; eği­ti­me, sağ­lı­ğa, üre­ti­me da­ha faz­la ya­tı­rım yap­mak ye­ri­ne, Sa­ra­yın mas­raf­la­rı­nı kar­şı­la­yan, ye­ni ma­kam araç­la­rı alan “ye­ni Tür­ki­ye­”yiz!
Mem­le­ket so­run­la­rı­nı; fa­iz, dö­viz vb. ha­ya­li lo­bi­le­re, yer­le­şik dü­zen gi­bi ne ol­du­ğu bel­li ol­ma­yan ya­pı­la­ra yı­kan ha­yal­pe­rest bir ül­ke­yiz.
Ne di­ye­lim, bi­ze ma­sal an­la­tan­lar utan­sın!
Ka­dın, ka­dın, ka­dın
Bir ül­ke­nin uy­gar olup ol­ma­dı­ğı:
- Ka­dı­na ve­ri­len hak­lar­dan,
- Yö­ne­tim ka­de­me­le­rin­de yer al­dı­ğı so­rum­lu­luk­lar­dan,
- Si­ya­si­le­ri­nin, yö­ne­ti­ci­le­ri­nin, din adam­la­rı­nın ka­dın söz ko­nu­su ol­du­ğun­da kul­lan­dı­ğı dil­den,
- Er­kek­le­ri­nin, gör­dük­le­ri ka­dın kar­şı­sın­da ta­kın­dık­la­rı üs­lup ve ta­vır­dan,
- “Ka­dın ko­run­ma­lı­dı­r”, “ka­dın za­yıf­tı­r”, “ka­dın hi­ma­ye edil­me­li­di­r” gi­bi “ta­li­” cüm­le­ler ye­ri­ne­“ka­dın ve er­kek eşit­ti­r”, “ka­dın bi­rey-
­di­r”, “ka­dın öz­ne­di­r”, “ka­dın mu­ha­tap­tı­r” gi­bi kul­lan­dık­la­rı “as­li­” cüm­le­ler­den an­la­şı­lır.
Ka­dın­sız bir me­de­ni­yet yok­tur, ola­maz da...
Ey muk­te­dir­ler, ey her fır­sat­ta ka­dı­nı di­li­ne do­la­yan­lar; bı­ra­kın ar­tık ka­dı­nın kı­lı­ğı­nı, kı­ya­fe­ti­ni, kaç do­ğum ya­pa­ca­ğı­nı, ça­lı­şıp ça­lış­ma­ya­ca­ğı­nı vs... Ön­ce onun “as­li­” var­lık ol­du­ğu­nun far­kı­na va­rın.
Sev­gi­li ka­dın­lar, gü­nü­müz kut­lu ol­sun.