Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durumu şak diye söylemeyeyim ki, pat diye tadınız kaçmasın. Alıştıra alıştıra sözü Türkiye’ye getireyim. Hindistan’dan falan topa gireyim... Hindistan... Bir milyarı aşan nüfusu ile 28 eyaletten oluşan, parlamenter demokrasi ile yönetilen bir cumhuriyet... Dünyanın en büyük on ikinci ekonomisine ve dünyanın en büyük dördüncü satın alma gücü paritesine sahip.
Tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayalini kurduğu ülkenin sureti; kalabalık ve ekonomisi büyük... Yine de kimse çıkıp; “On ikinci büyük durumuna geldik, satın alma gücümüz göz kamaştırıyor, dünya bize gıpta ederek bakıyor” diyemiyor.
Büyük olmasına büyükler ama ülkede yoksulluk vahim durumda. Çoğu sürünüyor. Okuryazarlık oranı çok düşük... Fakirlikten dolayı beslenmeleri felaket...

SERVETİN ADALETİ, GELDİYSEN TIKLA

Büyük demişken, size daha çarpıcı bir veri sunayım havada kalmasın; 2050 yılında en büyük ekonomiler sıralaması Çin, ABD ve Hindistan şeklinde olacak. Yine de kimse ilk üçte yer alan Çin veya Hindistan’a kaçıp, orada yaşamak için yanıp tutuşmayacak.
Demek ki neymiş? Kontrolsüz genişleme, hesapsız çoğalma, kâğıt üzerinde büyüme fazla anlam taşımıyormuş. Servet halka dağılmıyormuş.
Biraz teknik ama GINI katsayısı diye bir oran var. Gelir ve servet bölüşümüne dair bir gösterge... Servet paylaşımındaki adaleti gösterir... Bu katsayıya göre 2000 yılından itibaren Çin, Hindistan, Endonezya ve Türkiye gibi gelişen ülkelerde servet bölüşümündeki eşitsizlik çok şiddetli bir biçimde arttı. AKP iktidarları döneminde Türkiye servet bölüşümünün en adaletsiz olduğu ülkeler sıralamasında hızla yükselerek dünyada 6’ncı sıraya yerleşti.

HANGİ KAZANIMLARI KAYBEDECEKLER?

Şimdi gelelim bizim bölüme... Türkiye’nin dünya servetinden aldığı pay 2002-2007 döneminde görece olarak düşük tutulan dolar kuru sayesinde yüzde 0,4’ten, yüzde 0,8’e kadar çıkmıştı. Doları baskılayıp, büyüdükçe geçici de olsa zenginleştik.
Ancak 2008 kriziyle beraber inişe geçtik ve dolar kurundaki artış ile beraber 2014 sonunda yeniden 2002 yılındaki seviye olan yüzde 0,4’e indik... Başa döndük.
Yani büyük ekonomik kriz yılı ile aynı seviyeye geriledik.
Bu yıl TL’nin yüzde 30 daha da değer kaybetmesiyle dibin dinini gördük. Kriz yılı 2002 bile bu yıldan iyi kaldı.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve TÜSİAD Başkanı’nın ağzından aynı laf çıkıyor; “Dikkatli olmak gerek yoksa kazanımlarımızı kaybederiz!” Valla onlar sizin kazanımlarınız, biz don, gömlek kaldık!