Başbakan Davutoğlu, tüm AKP milletvekillerine kesin ve emin bir ifadeyle şöyle dedi:
“Eşim de çalışıyor, maaşımız, gelirimiz belli. Birisi ‘Başbakan şunlara sahip, şöyle zengin oldu’ derse kellemi alın! Ama bana desinler ki, ‘şu şöyle zengin oldu, şöyleydi, böyle oldu. Onun kellesini kendi ellerimle alırım!”
Çoktandır özlediğimiz güzel lâflar bunlar...
Gerçekten rahatlatıcı, huzur ve güven verici... Bir Başbakan’a bu yakışır...
Ben şahsen Davutoğlu’nun ahlâk yönünden hiçbir zayıf yanı olmadığına inanırım. Bugüne kadar parasal konularda hakkında en ufak bir şaibe olmadı. Onun dürüst kişiliğini takdir ederim. Fakat...

* * *

Kafama takılan sorular var!
Bunlardan biri de 17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturmaları’nın akıbeti!
İddialar ayyuka çıktı, yer yerinden oynadı, bir sürü bilgi ve belge ortaya döküldü, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk iddiaları olarak kayda geçti!
Peki, geçti de ne oldu? Hiç!

* * *

Soruşturmalarda adı geçen kişilerin hepsi paçayı kurtardığı gibi, rüşvet ve yolsuzluk iddialarının hedefinde olan o dönemin “4 önemli Bakanı” da Yüce Divan’a gitmeden Meclis’te AKP’lilerin oylarıyla aklandı.
Kelle böyle mi alınıyor?
Ey Başbakan! Ey Sayın Davutoğlu! Sözlerine ancak 17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk dosyalarını yeniden açtırırsan inanırız. Aksi halde bunlar “Hoş ama boş” lâflar olarak kalır!

Biri hava aldı ama kim?


Hiç güleceğim yoktu...
Devlet Bahçeli’nin sözlerini duyunca, Temel fıkrası okumuş gibi güldüm.
MHP seçimde milyonlarca oy kaybetti, 80 milletvekili 40’a indi ama bunlar yenilgi değilmiş! Hazret böyle söylüyor!
MHP’nin ilk grup toplantısında Devlet Bahçeli milletvekillerine şöyle dedi:
“Seçim sonuçları MHP için başarı da değil, mağlûbiyet de... Düşeceğimizi sanıyorlardı, yanıldılar. Vazgeçeceğimizi bekliyorlardı, yanlışa düştüler. Alayı birden havasını aldı!”
Vay canına! Alayı birden havasını almış ha!
Acaba havasını alan kim? Bu kişi Devlet Bahçeli olmasın!

* * *

Devlet Bahçeli bir hayal âlemi içinde...
“Saray” hafiyelerinden bahsediyor, kara kampanya ile MHP’yi yok etmeye çalıştıklarını söylüyor, parti içindeki muhaliflere çatarak:
“Kurultay için istedikleri kadar oy toplasınlar. Ben Kurultay’ı toplamam. Mahkemeye gitsinler!” diyor ve kendisinin Mart 2018’e kadar rahatsız edilmemesini istiyor.
2 yıl 4 ay sonra 2018 yılının Mart ayında zorunlu olarak yapılacak “Olağan Genel Kurul” toplantısı var.
O zamana kadar kim öle, kim kala!

* * *

Türklüğü savunduğu ve bu ülkenin siyasetinde mutlaka yeri olması gerektiği için ben MHP’nin asla zarar görmesini istemem ama durum iyi değil ne yazık ki... Mevcut Genel Başkan’ın yönetiminde partinin her geçen gün eriyeceği kesin!
Yeni bir seçimden sonra ortada MHP diye bir parti kalmayabilir!
Ülkeye yazık olur tabii ki...

Kitap hırsızlığı!


İstanbul’da gelip geçen “Kitap Fuarı”nın en ilginç olayı, 13 yaşındaki bir çocuğun kitap çaldığı iddiasıyla yakalanıp üzerinin aranmasıydı!
Aslında kitap çalma filan yok ama bir kitabevinin stant görevlileri, öğrenci çocuğun kitap çaldığından şüphelenerek üzerini aramışlar, çantasına bakmışlar!
Ah beyler! Keşke yavrunun üzerini arayıp, psikolojik olarak onun ruhunu paramparça edeceğinize, insanca davranıp eline birkaç kitap daha verseydiniz... O kadar hayırlı bir iş yapmış olurdunuz ki...
Bu ülkede her şey çalınıyor ama ilk defa bir kitap hırsızlığı duyuyorum.
Kitabın hırsızlığı mı olur?
O öğrenci çocuk, hangi kitabevinden istese, eminim ki, ona bedava kitap verirlerdi.
Çirkin olayı duyunca yayınevi sahibi, stant görevlilerinin işine son vermiş, iyi etmiş!

* * *

Hırsızlık elbette ki her toplumda ayıplanacak bir suçtur ama... Ben şahsen, kitap çalan bir çocuğu hırsız kabul edemem. Kitap sevgisi nedeniyle şeytana uymuş okuma meraklısı biri diye düşünür, bağışlarım.
Okumak toplumların gıdasıdır.
Okuyan toplumlar adam olur, okumayanlar ise nal toplar!
Gelişmiş Batı ülkeleriyle aramızdaki fark budur!
Bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, cehaletten doğan felâketler asla bitmez!

Gü­nün Sö­zü


Parti genel başkanları değerlerini yaptıklarıyla kanıtlar, ağızlarıyla değil!