PKK’nın, Erdoğan’ın HDP’yi baraj altına düşürme projesine “kan suyu” verdiğini belirten Çıray şöyle diyor: “Evlâtlarımızı vatan için değil, devletleşmiş kötülüğün idamesi için şehit veriyoruz Tek çare milletin ayağa kalkması ve bu kötülüğe dur demesi”
Sevgili okurlarım,
Birçok kez yazdığım gibi Saray, 7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmeye yanaşmıyor. O nedenle AKP’yi yeniden tek başına iktidar yaparak hesap vermekten kurtulmayı, bunun için de erken seçimi istiyor. Bu uğurda -tüyler ürpertici sonuçlar verse de- her yolu deniyor. Saray’ın erken seçim konusundaki değişmez kararını bildiğim için, başından itibaren tiyatro olarak tanımladığım koalisyon görüşmeleri nihayet tamamlandı. Özellikle AKP-CHP arasında haftalarca süren görüşmelerde CHP’ye koalisyon hükümeti teklifinin yapılmamış olduğunun ortaya çıkması, tam bir hayal kırıklığı yarattı.
Terörün her geçen gün biraz daha tırmandığı, şehit kanlarıyla anaların gözyaşlarının adeta sel gibi aktığı sürece CHP’nin bakış açısını, partinin çalışkan isimlerinden İzmir Milletvekili Dr.Aytun Çıray’la konuştuk.
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Çıray, 15 Temmuz’daki röportajımızda benim bir tiyatro olarak tanımladığım AKP-CHP koalisyon görüşmeleri olumsuz olarak sonuçlandı. Siz bu sonucu beklemiyor muydunuz?
Aytun Çıray (A.Ç.): Sayın Dündar, Dolmabahçe’de kurulan masa bizzat Cumhurbaşkanı tarafından devrilmeseydi, 8 Haziran sabahı çok farklı bir değerlendirme yapardım: Seçmenimiz bir AKP-HDP koalisyonu istedi derdim. Ancak amacı anayasal zorbalık rejimini tesis etmek olan Erdoğan, çözüm sürecinin AKP aleyhine MHP’yi güçlendirdiğini görünce, bilinen kıvraklığıyla masayı tekmeleyip meydanlarda HDP’yi hedef aldı. Böylece bir HDP-AKP koalisyonu zemini daha bu dönemde ortadan kalktı. Aynı şey elbette tersten MHP için de geçerliydi. Aslında bu iki zıt partinin Erdoğan’a ilişkin pozisyonları benzer sertlikteydi. Sayın Kılıçdaroğlu’nun muhalefet bloku teşebbüsü de akamete uğrayınca, niyet okumalarımıza karşın millet iradesini yok sayamazdık. Çünkü biz diğer partilerden farklıydık.
(U.D.): CHP’yi diğer partilerden farklı kılan nedir?
(A.Ç.): CHP’yi farklılaştıran şey, son derece pozitif siyaset yapmasıdır. Yani partimiz somut siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuki ihtiyaçlara dönük kapsamlı bir çözüm programıyla seçmen karşısına çıktı. Seçimde doğrudan devletleşmiş kötülüğün üzerinde odaklanmadık. Millet iradesi de koalisyon talimatı verdi ve biz onun gereğini yapmak için koalisyon müzakerelerinde yer almalıydık. Çünkü Türkiye daha çok kan kaybetmemeliydi. Daha dün bizi ülkenin doğusuna gidememekle eleştiren Davutoğlu, taşımalı seçimden bahsediyordu. Seçim güvenliğini sağlayamam, diyordu. Habur’da taşımalı mahkeme kuranlar, şimdi de taşımalı seçmenden söz eder hale gelmişlerdi. Yani huzur ortamı sağlanmadan yapılacak bir seçim, kutuplaşmanın derinleşmesine neden olacaktı. İşsizimize iş, aşsızımıza aş lâzımdı. Sayın Kılıçdaroğlu işte bu derin ayrışmayı önlemek ve ekonomiyi derleyip toparlamak için millet önünde bir koalisyon denemesi yapmalıydı. Bir görüşmemizde kendisine görüşmelerin başarı ihtimalini yüzde kaç görüyorsunuz, diye sorduğumda bana, “Çok az. Ama kansız kavgasız bir Türkiye için yüzde bir ihtimali bile değerlendirmek bizim vatani görevimizdir” demişti.
DEVLETLEŞMİŞ KÖTÜLÜK VAR
(U.D.): Devletleşmiş kötülük deyimiyle ilk defa karşılaşıyorum. Bunu biraz açar mısınız?
(A.Ç.): Uğur Bey, kendisini besleme yazarları ve trolleri ile birlikte sarayında konuşlandırmış zat mutlak bir güç zehirlenmesi içinde. Kafasındaki despotik tek adam rejimine anayasal bir kılıf kazandırmak için göze alamayacağı hiçbir kumpas, entrika ve yalan yok gibi. Kuvvetler ayrılığına neden karşı çıkıyor sanıyoruz? Neden örtülü ödenek kullanıyor? MİT’i adeta kendine bağlamış olması neden boşuna değil? Suruç katliamıyla birlikte vahşet sahnesinde kanlı bir tiyatro izlemeye başlamadık mı? Eğer bir saray gladyosu varsa, bu devletleşmiş kötülüğün bir tezahürüdür. Kaldı ki bunu artık müttefiklerimiz de görüyor. Türkiye’den IŞİD’e karşı tek başına operasyon yürütmemesi neden istendi sanıyoruz?
(U.D.): Ürkütücü tespitler bunlar Sayın Çıray. O zaman 15 Temmuz’daki röportajımızdaki iyimserliğinizi nasıl açıklayacaksınız. Bir CHP-AKP koalisyonu size göre hem mümkün, hem de Türkiye için tarihi bir önem ve anlam taşıyan bir gereklilikti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koalisyonun gerçekleşmesini engellemesi kaçınılmaz olduğuna göre iyimserliğinizin sebebi neydi?
(A.Ç.): Elbette koalisyonu tasavvur ederken safça davranmıyorduk. Erdoğan’ın tıpkı sizin öngörünüz ve tecrübenizle en baştan beri yazıp çizdiğiniz gibi bir tiyatro oyununu sahneye koyacağını tahmin ediyorduk. Zaten siyaset tıpkı askeri stratejiler gibi, karşı tarafın niyetlerini tahmin etmeden yapılamayacak bir etkinlik. Dolayısıyla bu sonucu elbette hesaba kattık. Ama bir yandan da Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı hayati meselelerin AKP’nin hali hazırdaki genel başkanını ve yönetimini koalisyon opsiyonunu ciddi bir şekilde değerlendirmeye götürebileceğini umduk. Daha doğrusu ummak istedik. Sayın Davutoğlu basiretle davranma gücünü gösterir ve milletin çıkarlarının yanında yer alırsa bundan bir iyilik doğabilir diye düşündük. Ama olmadı. Devletleşmiş kötülüğün süreci milletin gözlerinin önünde zehirlemesine izin verdi.
AKP-MHP NAFİLE GÖRÜŞMEYDİ
(U.D.): Bu tiyatronun senaryosu ne zaman yazıldı ve amacı neydi? Sayın Bahçeli’nin tutumu nasıl bir etki yarattı?
(A.Ç.): Erdoğan, 7 Haziran öncesinde birkaç kere genel seçimlerde bazı sürprizlerin olabileceğini belirtmişti. Bu da onun kendi oyun planını daha seçimlerden en az birkaç hafta önce kurduğu anlamına geliyordu. Amaçlanan kendisine şiddetle karşı çıkan muhalif aktörlerin işbirliği yapmalarını engellemekti. Bence Sayın Baykal’ın, Sayın Celâl Doğan’ın ve bir MHP milletvekilinin daveti de bu çerçevede önceden plânlanmıştı. Senaryonun nihai hedefi bir tekrar seçimi yegâne çıkış yolu haline getirmekti. Şimdi dikkatinizi bu noktaya ulaşmak için kurgulanan oyunun en önemli yerine çekmek isterim: Erdoğan’ın kurgusu MHP’nin HDP ile hiçbir şekilde koalisyon yapmayacağı fikrine dayanmaktaydı. Nitekim Meclis başkanlığı dahil tüm süreç bunu destekledi. Sonunda Sayın Bahçeli ve Davutoğlu nafile görüşmesi de yapıldı ve Sayın Bahçeli AKP ile koalisyonu reddetti. Ancak tiyatronun senaryosu bir yerde açık verdi; CHP-AKP koalisyonu görüşmeleri sırasında Sayın Kılıçdaroğlu’nun sorumlu ve uzlaşmacı devlet adamı tavrı sonunda Erdoğan ciddi bir yara aldı. Eğer Kemal Kılıçdaroğlu’na hükümet kurma görevi verilmezse, hükümet makamı işgal edilmiş olacaktır ki millet bedelini tekrar seçimlerde devletleşmiş kötülüğe fazlasıyla ödetecektir. Tekrar seçimle kendi sifonunu bizzat kendisi çekecektir.
ERDOĞAN’IN HDP PROJESİ
(U.D.): Tamam bunu anlıyorum da seçmen bu kadar kısa bir sürede tercihlerini seçim sonuçlarını değiştirecek ölçüde nasıl değiştirebilir? Bu nasıl mümkün olabilir?
(A.Ç.): Bakın devletleşmiş kötülük, yeniden başlattığı seçim kampanyasında “İster kabul edin, ister etmeyin” diyerek Türkiye’de yönetim sisteminin fiilen değiştiğini deklare etti. Bu 25. Dönem Meclisi’ne yapılan darbedir. Parlamenter sisteme fiilen son verildiğinin deklârasyonudur. Bu yönüyle de Erdoğan’ın anayasa suçları zincirindeki son halkadır. Meclis Başkanı nerede? Güya manipule edeceğini düşündüğü bir tekrar seçimle darbesini millete tescil ettirmek istiyor. Bunun için tekrar seçimlerde HDP’nin baraj altına itilmesi ve MHP’nin oylarının bir kısmının AKP’ye geri dönmesi gerekir. Bunu da inandırıcı bir şekilde, yani dökülen kanları PKK üzerinden HDP’yle ilişkilendirerek yapmaktadır. PKK, Erdoğan’ın HDP’yi baraj altına düşürme projesine ‘kan suyu’ veriyor. Kısacası evlâtlarımızı vatan için değil, devletleşmiş kötülüğün idamesi için şehit veriyoruz. Her diktatörlüğün sondan bir önceki aşamasını yaşıyoruz yani; kan ve gözyaşı aşaması.
DARBECİ EVREN GİBİ OLUYOR
(U.D.): Bir tekrar seçimden siz ne bekliyorsunuz?
(A.Ç.): CHP’nin zaferini bekliyoruz. Bir kanlı tiyatro ile sağlanan tekrar seçim AKP için tam bir hayal kırıklığı yaratacaktır. ‘Şili Ulusal Referandumu’yla Diktatör Augusto Pinochet nasıl iktidardan uzaklaştırıldıysa, ülkemizi işgal etmeye çalışan devletleşmiş kötülük de iktidarı bırakmak zorunda kalacaktır. Ben önceki söyleşimizde size Erdoğan ya Demirel gibi şerefle ya da Evren gibi yalnız uğurlanmayı tercih edecek, demiştim. Erdoğan darbeci Evren gibi yalnız olmayı tercih etti.
ÇARE MİLLETİN DUR DEMESİDİR
(U.D.): Çare partisiyiz diyorsunuz, bu durumda çare nedir?
(A.Ç.): Çare; milletin ayağa kalkması ve devletleşmiş kötülüğe dur demesidir. Çare; birlik içinde ön şartsız bir yurttaşların kardeşliğidir. CHP bu konuda HDP’ye oy veren seçmenlerimiz de dahil milletimizin tümünü ötekileştirmeden üstüne düşen her şeyi yapacaktır. Bu kez havaya attıkları paranın çaresizlik yüzü düşecek yere. Çünkü iyiler eninde sonunda mutlaka kazanırlar.