“FİDAN’LA SUÇ ORTAKLIKLARINI DERİNLEŞTİRİYORLAR”
Uğur Dündar’a konuşan CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, “Hakan Fidan’ın MİT’e dönmesi suç ortaklığının derinleştirilmesine yönelik bir girişim” dedi.
AKP’nin ‘başkanlık’ yüzünden bölündüğünü söyleyen Çıray, “Gül, Davutoğlu, Babacan, Başçı ve Fidan birlikte hareket ediyor. Herkes Fidan’ı Erdoğan’ın adamı sanıyor ama bu hiç doğru değil... AKP testisi çatladı. Erdoğan’ı izolasyon politikası uyguluyorlar” dedi...
“Millet, egemenliğini milletvekilleri eliyle kullanır ve referandum yoluyla kullanır. Hiçbir anayasal kurum millet egemenliği kullanma yetkisine sahip değildir, tanımıyorum.”
Sevgili okurlarım,
Geçen haftaya damgasını vuran bu sözler İçişleri Bakanı eski Efkan Ala’ya ait...
Ala o konuşmasında Anayasa’yı ve kurumlarını tanımadığını açıkça söyledi.
Tarafsız hukukçulara göre böylece, AKP’nin işlediği anayasayı ihlal suçlarına bir yenisini eklemiş oldu.
Ala’nın konuşması üzerine kürsüye çıkan CHP Parti Meclisi Üyesi ve İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray, “Seçim barajını yüzde 10’un altına indirmeyenler demokrasiden söz edemez”dedi.
Böylece Efkan Ala gibi düşünenlerle, karşı çıkanlar arasındaki temel görüş ayrılığının milletin iradesini tercüme ederken netleştiğini belirtti.
Ayrıca “Biz bunun milletin kendisi olduğuna inanıyoruz. İçişleri Bakanı gibi düşünenler ise Erdoğan’ın iradesi olarak algılıyorlar. Adına kısaca “İç Güvenlik Yasası” denilen bir sıkıyönetim kanunu çıkarmaya çalışarak CHP’yi kapatma projesini düşünmek, milletin iradesi olabilir mi?”sorusunu da gündeme taşıdı.
* * *
Önceki gün CHP’nin bu çalışkan milletvekiliyle uzun uzun sohbet ettim.
Çıray millet iradesinin nasıl kullanılacağının altını bir kez daha çizerek şunları söyledi:
“76 milyon insan Meclis’e, Yargıtay’a ve hükümete gelip oturamayacağına göre tabii ki kurumlar aracılığı ile kullanır. Meclis’te şunu söyledim: “Eğer kurumları tanımıyorum, bu Anayasa’yı tanımıyorum”diyorsanız, o zaman içinde bulunduğunuz hükümet de gayrı meşrudur. Ama bu konuşmadaki “referandum”a vurgu çok önemli. Bu sözler Erdoğan’ın seçim taktiğinin işaretini veriyor.
Oradaki vurgu benim de dikkatimi çekmişti. Çıray’dan açmasını istedim.
“Şimdi Erdoğan’ın yapmak istediği şey, Genel Seçimleri bir tür referanduma dönüştürmektir. Böylece enstrümanlarına tamamen hâkim olduğu ve kendisi açısından 12 Eylül’de başarısı kanıtlanmış bir stratejiyi hayata geçirmiş olacağını düşünmektedir.
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Yani geçmişteki referandumlarda elde ettiği başarılara bir yenisini mi eklemek istiyor?
AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Erdoğan açısından referandumlar birbirini besleyen birkaç temel fonksiyonu icra etmiştir. Birincisi ve en önemlisi AKP’nin DP-AP-ANAP-DYP çizgisini asimile etmesinde katalizör rolünü oynamak. İkincisi; AKP’nin fundamentalist ideolojisini kamufle etmek için kullanılmışlardır. Bu maskeleme teşebbüsleri bir takım kalem-yazar çizer erbabının hayati katkıları sayesinde başarılı olmuştur. Şimdi de yeni bir amaca hizmet edecektir.
AKP’DEKİ GERİLİM ORTAYA ÇIKTI
Aytun Çıray’la sohbetimiz söyleşiye dönünce sormayı sürdürdüm.
(U.D.): Ortada referandum yokken bu nasıl olacak?
(A.Ç.): Erdoğan önümüzdeki Genel Seçimleri referanduma dönüştürerek “başkanlığa evet-hayır” eksenine oturtmaya çalışıyor. Ancak “her zaman kedi balığı yemez.” İlk olarak, yakın geçmişteki referandumlarda ekonomik açıdan sıcak para desteği son derece güçlüydü. İkincisi bugün iki milyon Suriyelinin ortaya çıkardığı yüklerle iyice belirginleşen ekonomi ve dış politika iflası henüz ufkun ötesindeydi. Üçüncüsü ‘yetmez ama evet’çilerden cemaate kadar etkili gruplar Erdoğan’ı destekliyor ve bir zorbayı vesayet sistemini yıkan bir reformist olarak sunmakta adeta yarışıyorlardı. Dördüncüsü; henüz AKP’nin iç çekirdeğindeki gerilim ortaya çıkmamıştı.
(U.D.): Peki AKP’liler içinde gerçekten bir gerilim var mı? Yoksa bu da kendi cemaatleri içinde “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı ile çözülecek makamsal sorunlardan kaynaklanan bir durum mu?
(A.Ç.): Makam, yetki ve paylaşım kargaşası çok önemli bir etken doğal olarak. Ancak “Başkanlık Anayasası” konusunda da ikiye bölündüler. Uzun zamandır Gül, Davutoğlu, Babacan, Başçı ve Fidan birlikte hareket ediyor. Erdoğan’ı izole etme, yani izolasyon politikası uyguluyorlar. Bu konuda açık ve somut bilgilere sahibiz.
FİDAN, ERDOĞAN’I İDARE ETTİ
(U.D.): Bu iddianız çok önemli. Ne gibi somut bilgilerden bahsediyorsunuz?
(A.Ç.): Herkes Hakan Fidan’ı, Erdoğan’ın adamı zannediyor; ama bu doğru değil. Fidan aslında öncelikle Gül’e daha yakındı ve Erdoğan’ı idare etti. Hem 17-25 Aralık olaylarında hem de Gezi Direnişi ile ilgili olarak çok önceden Erdoğan’ı bilgilendirdi ama her iki olayda da zamanın Başbakanı’nı alârme edecek kadar güçlü bilgililer vermedi. Sadece “Ben demiştim” diyecek stratejik izlerdi bunlar. Polisler Bilâl Erdoğan’ın kapısına kadar gitmeye kalkacak ve bundan MİT’in haberi olmayacak bu mümkün mü? Seçim öncesi Süleyman Şah ile ilgili sızdırılan konuşmaları dikkatle dinleyenler onun da MİT tarafından sızdırıldığını anlamakta zorluk çekmezler. O konuşmalarda kimin sesi netse o sızdırmış olamaz mı? Kabaca söylersem, Fidan, Erdoğan’a kazık attı. Bugün Fidan geri adım atmak zorunda kalmış olsa da tarihe notlar düşülmüş oldu.
GÖREVDEN ALACAKLARDI...
(U.D.): Yani Sayın Fidan gerçekten Sayın Erdoğan’a rağmen mi aday oldu? Öyleyse ne oldu da siyasetten vazgeçerek tekrar MİT müsteşarlığına geri döndü?
(A.Ç.): Evet. Aksi halde “Erdoğan’ı izolasyon siyaseti”nin farkına varan “Yeni Yetmeler” seçim sonrası Fidan’ı görevden aldıracaklardı. Bunu haber aldılar ve 10 Şubat’ı bile beklemeden Fidan’ı istifa ettirdiler. Emrivaki yapıldı yani. Böylece birinci raundu Gül ve ekibi kazanmış oldu. Ancak gelecekteki felâketlerini ertelemek isteyen Erdoğan, Gül’ü siyasete davet ederek ilk stratejik saldırısını yaptı. İkinci stratejik saldırısı ise Fidan’ın adaylığını geri çektirmek oldu.
Erdoğan MİT müsteşarına milletvekili olsa bile bakan yapmayacağı haberini gönderdi. Bunun üzerine kutsal topraklarımızda, temiz umrede kirli bir pazarlık sonucunda Fidan tekrar MİT müsteşarı oldu. Bu durumda Fidan artık fiilen AKP’nin MİT müsteşarı olmuştur.
Erdoğan kendisine yapılmak istenen saray darbesini halen etkisinin devam ettiği AKP içindeki adamlarını da kullanarak şimdilik erteledi. Böylece MİT müsteşarının hem sonu fiyasko ile bitecek olan “Çözüm Süreci”nin sorumluluğundan da kaçma hamlesi hem de “Saray darbesi”ne katkısı akamete uğradı. Ama artık AKP testisi çatladı.
Erdoğan’ın mukadder kaderi sadece kısa bir süre için ertelendi. Bu organize örgütün son bağları Mafya sadakatinin esasını teşkil eden, yani birbirleri hakkındaki ağır suç oluşturan ortak sırları... Nitekim Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’na dönmesi bu ortak sırların sağlamlaştırılmasına, yani suç ortaklığının derinleştirilmesine yönelik. Erdoğan, Fidan’a “Sır küpüm” derken, “Kendini tek başına kurtaramazsın; girdiğin yoldan tek başına çıkman, kurtulman söz konusu olamaz. Aksi halde bizim çıkar birliğimizin ve radikal İslamist-IŞİD’çi selefi kardeşliğimizin omertasını çiğnemiş olursun. Ağzından bu konuda tek bir kelime çıkmasa bile, tek başına istifan bile bu suskunluk yemininin çiğnenmesi demektir” demiş oldu.
(U.D.): Peki bu sarmaldan çıkış yolu öneriniz nedir?
(A.Ç.): Kendini hukukun üstünlüğüne ve milletimizin zenginliğine adayacak bir CHP iktidarıdır. Sayın Dündar, asıl sorunumuz Büyük Türkiye’nin anayasayı tanımayan, yolsuzluk şüphelisi ve saray entrikacısı oyuncular ile yönetilemeyeceğidir. Bu yaptıkları işler içinde Türk Milleti’nin çıkarına hiçbir şey yok.
Onun için milletimiz önümüzdeki seçimlerde şefkat ve merhamet, cesaret ve insaniyet ile zulüm ve fakirlik arasında bir tercihte bulunacaktır. İnşallah Kılıçdaroğlu’nun kimliğinde düşmanlık değil dostluk; nefret değil kardeşlik kazanacak!”