Direksiyondasın.
İşine gidiyorsun.
Ya da evine dönüyorsun.
Canhıraş bi ses duyuyorsun.
Siren sesi...
Dikiz aynana bakıyorsun.
Ambulans geliyor.
Kenara yanaşıyorsun hemen.
Yol veriyorsun.
vaaaiiiiiİİİİUUUUuuuvvv

*

Ses azar azar yaklaşıyor.
Tam yanındayken en yüksek...
Azala azala uzaklaşıyor.
Gözden kayboluyor.
Duymuyorsun artık.

*

Yaklaşırken telaşlanıyorsun.
Tam yanındayken üzülüyorsun.
Gözucuyla, vah vah filan.
Uzaklaşınca unutuyorsun.
Bi saniye sonra hatırlamıyorsun.

*

Bi bakıyoruz mesela...
Ambulans geliyor bağıra bağıra.
Özgecan’a kıymışlar.
Sirenler manşetlerde çınlıyor.
O an kahroluyoruz ama...
Geçip gidiveriyor.
Gözden kayboluyor.

*

Bi bakıyoruz, cama kartopu gelmiş diye katletmişler gazeteci Nuh’u...
Bi bakıyoruz, üniversiteli Fırat’ı şah damarından bıçaklamışlar.
Bi bakıyoruz, tedavülden kaldırılmış fantomlar düşmüş, dört şehit var, peşinden iki şehit daha var.

*

Her defasında yükseliyor siren sesi, tam yanımızdan geçerken hüzünleniyoruz, uzaklaşıp gidiyor, görüş alanımızdan çıkıveriyor.

*

Ambulanslar farklı ama... Özgür kadınları hedef haline getiren, eğitimli insanı aşağılayıp, magandayı yücelten, teröristin sırtını sıvazlayıp, yurtsever gençleri terörist ilan eden, kindar nesil yetiştiren, polisi-esnafı tetikçi yapan, kendi ordusundan nefret eden, göz göre göre, bağıra bağıra gelen siren... Hep aynı siren.

*

Ve, maalesef “Aile Bakanlığı’nın yurdunda barınan kız çocuklarına altı senedir tecavüz edildiği ortaya çıktı” haberini okurken yazıyorum bu satırları... Siren, aynı siren.

*

Kenara çekil.
Geçsin.
İstifini bozma, devam et.
Durmak yok yola devam...
Bu olsa gerek!