Taassup, “benimsenen bir görüşü körü körüne savunmak” demektir.
Asabiyetle eş anlamlı olan bu kelime, kabileci anlayışın bir izdüşümüdür.
Türkçe’de “bağnazlık” kelimesiyle, Batı dillerinde ise “fanatizm” ile karşılanır.
Taassup deyince, ilk etapta akla din gelir. Fakat eksik bir yaklaşımdır; çünkü düşünce, bilim, siyaset, ideoloji, milliyet gibi pek çok alanda da katı bir tutuculuk, farklı anlayışları aşağılama, farklılıkları yok etme fanatizmi vardır. Max Planck’ın “Bilim cenazeden cenazeye ilerler” sözü bunu veciz bir şekilde ifade eder.
Taassup cehaletin ürünüdür.
Kör bir taklidi içinde barındırır.
Yıkıcıdır, olumlu bir değer üretmez.
Son tahlilde taassup, bir nevi deliliktir; çünkü aşırı tarafgirlik ve bağnazlık insana her şeyi yaptırabilir. Almanya-Nazi örneğinde olduğu gibi militarist, faşist hareketler ya da Sovyet-Rusya’sında görülen Stalinizm anlayışının birbirinden farkı yoktur. Hakeza tüm dinlerde görülen radikal akımların da...
Bağnaz insanın en temel özellikleri şunlardır:
Tekelcidir, mutlak sandığı fikir ve inançlarını başkalarına da kabul ettirmek ister.
Hakkın, hakikatin peşinde değildir; ‘nasıl haklı çıkarım’ kaygısıyla hareket eder.
Saplantılıdır; kuru bir inatla neyi, neden savunduğunu bilmez.
En açık deliller de ortaya konulsa, bildiklerinden vazgeçmez.
Ölçütleri kendisi ya da taklit ettikleridir.
Hoşgörülü ve adil değildir, haksızlık ve husumeti tarafgirlik zanneder.
DİNDEKİ TAASSUP
Taassup kelimesini Hz. Peygamber; “sinirlilik” manasına gelen “asabiyye” sözcüğünden hareketle kullanmıştır. Sinir ve hisler üzerine kurulan bir davranış biçimi olduğundan dolayı taassupta, mantık ve muhakeme yoktur.
Kur’an “yanlış bir inancı, inatla sürdürmeyi” kınamış, tartışmaların ve davranışların doğru bilgiye dayandırılmasını öngörmüştür. İslam’ın ortaya koymak istediği; müsamaha, hilm, teenni, sabır, sekinet gibi kavramlarla, taassup yan yana gelmez. Cahiliye geleneğinin taassup ruhu ile Hz. Peygamber büyük bir mücadele vermiştir.
Batı karşısında yenilgilerin ve geri kalışın, çözülmelere neden olacağı kaygısıyla, taassubun ve taklidin, “ümmet yapısını ayakta tutan külli ruh” olarak görülmesi ve bunu bazı Müslüman düşünürlerin savunması, siyasetin kavramlarla nasıl oynadığını ortaya koyar. (İbn-i Haldun’daki “asabiye” kavramı “ümran” temelinde ele alınması gereken ayrı bir yazı konusudur.)
Maturidi, Ebu Hanife, Gazzali, İsfahani gibi önemli isimler, dindeki taassubu ve taklidi eleştirmişlerdir.
MEZHEPÇİ TAASSUP
Mezheplerin tamamının siyasi-hukuki olduğu göz önünde bulundurulursa, altında yatan nedenleri anlamak güç değildir. Mezhep taassubu baskıları, ölümleri, yakılan-yıkılan şehirleri beraberinde getirmiştir.
Gazzali “bir inanç veya düşünceye, gerçeğini anlamadan, sıkı sıkıya bağlılığın” taassup olduğunu söyler ve “bir mezhebin olduğu yerlerde bile liderlik peşinde koşanlar, yapay ayrılıklar üreterek, halkı taassuba yöneltirler” der.
Gazzali’nin şu tavsiyesi ise günümüz yobazlarına ve mezhepçi tavırlara adeta bir şamar niteliğindedir:
Mezheplere yönelmeyi bırakıp, gerçeği düşünce yoluyla kendin bul ki sana ait bir görüşün olsun. Kılavuzunun yoluna takılıp giden kör gibi olma!.. Kurtuluş bağımsızlıktadır... Yalnız kuşkular insanı gerçeğe götürür, çünkü şüphe etmeyen gerçeği göremez.“ (TDV İslam Ansiklopedisi)
İRFAN GELENEĞİMİZİN HOŞGÖRÜSÜ
Taassup içinde “bizim söylediğimizin dışında dindarlık anlayışı yoktur, bizim dışımızda fikir beyan edenler yanlış yoldadır” diyen softalara en güzel cevaplar, irfan geleneğimizden gelir:
“Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan,
Halka müderris olsa, hakikatte asidir.”
Bu hoşgörü ile Anadolu irfanı, sadece kendi bedeni içindeki farklılıkları değil, tüm insanlığı kucaklayan bir bakış ortaya koyar.
“Hoş gör ya Hu” sözü tasavvuf ehli için hayat düsturudur.
Hakeza softalar korku ve taassupla, insanları tir tir titretirken, Yunus Emre:
“Sırat kıldan incedir,
kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne
evler yapasım gelir
***
Altında gayya vardır,
içi nar ile pürdür
Varıp ol gölgelikte
biraz yatasım gelir.
***
Ta’n eylemen hocalar,
hatırınız hoş olsun
Varuban ol tamuda,
biraz yanasım gelir”
diyerek yobazlıkla ve yobazlarla adeta alay etmiştir.
Musikiyi, raksı, şiiri, resmi, heykeli yasaklayan taassuba karşı, yine bu irfani gelenek; sema, semah, saz ve söz sanatlarıyla harikalar yaratmıştır.
Ezcümle; irfan sahibi, yobazın aksine inancını gönül ferahlığıyla yaşar.
İman, onu germez, daraltmaz, aksine genişlik verir.
Dini, darlık olarak anlayıp, hayatı kendine de başkalarına da zindan eden zihniyet, bakışını, irfani geleneğimize çevirirse zenginliği fark edecektir. Yeter ki görmek istesin...
“Mustafa KOÇ ve Kamer Genç’e Allah’tan rahmet, KOÇ ve GENÇ Aileleri’ne sabırlar diliyorum...”
Kurtuluş bağımsızlıktadır!..
Ayşe Sucu
Yayınlanma: