Çoktandır “bir millet” olduğumuzu böyle hissetmemiştim...
“Sevinçte” diyemem, çünkü çoktandır hiç sevinemedik...
“Tasada” desem, işte bu o olmalı...
Kaç gecedir yurdun dört bir yanından gelen, beyaz camdan yansıyıp yanaktan yanağa dolanan ağıtlar hiç dinmedi...

*

Böyle ateşler çabuk söner...
Bu sönmüyor...
Çünkü içinde bir gizli sorgulama var:
Hiç kimsenin vicdanı rahat değil...

*

Vicdanlar eminim soruyordur:
Bu masum insanların ödedikleri neyin bedelidir?..

*

Bu ülkede ne zamandır devlet yok...
Hakimin hakimi tutukladığı, savcının savcıyı kelepçelediği, polisin polisi enselediği... Jandarmanın MİT’i yakaladığı... Emniyetin Genelkurmay’ı bastığı... Hükümetin Ordu’yu yıktığı... Ordunun yarısının öbür yarısına kurşun sıktığı... Milletin askerini linç ettiği... Askerin milletine bomba attığı...
İşte budur; yıkılmakta olan bir devletin bedelidir...

*

Süreçlerin, açılımların, paralellerin, kumpasların...
İhanetlerin bedelini ödüyor; şu tabutta gidenler...
Bedeldir...
Egosunu zapt edemeyip, politika yapıyorum diye kanlı Ortadoğu bataklıklarına durup dururken dalanların, 22 yaşındaki polise, evde beşikte uyuyan bebeğine ödettikleri bedel...

*

Giden canların dönüp “Ben niye öldürüldüm?” diye sorma olanakları yok...
Tamam, canın yansın...
Ağla...
Ama onun gözü, yüreği, canı, dili ol ve sor:
Bu neyin bedelidir?..

*

Çağdaş cumhuriyetimiz yerle bir edilirken, yalanların-dolanların peşine takılıp giden körlerin... İçinde yaşadığı kepazelikleri görmemezlikten gelen cehaletin... O tabutlarda giden o genç insanlara ödettiği bedeldir...

*

Daha önce; Suruç’ta, Ankara’da, Aksaray’da, Diyarbakır’da, Gaziantep’te, İzmir’de... Çocuklar, kadınlar, gençler, yoldan geçenler, durakta duranlar, evine gidenler ödemişlerdi...

*

Bitmemiş...
Böyle büyük günahların bedeli ödemekle bitmez...
Hepimiz biliyoruz ki bu son değildir...
Çünkü; öncekilerin hesabını sormadıkça, işte o duyarsızlıktır, millete yeni bedeller ödetir...

*

O fidan boylum için bir şey yapmak istiyorsan, sadece ağlama...
Sor:
“Bu neyin bedelidir?..”